30 Aralık 2009 Çarşamba

Ve Yeni Yol Artık Kapıdadır


2010'un gelişini sallamamazlık edemezdim malum.

Yeni bir yıl yepyeni umutlar, hem de taptaze. 2009 artık tarihin sayfalarına gömüldü gömülecek. Her yeni yıl olan şeyleri bizde yaptık elbette ki.


Noel ağacı alındı, jan janlı ,afilli, ışıltılı, parıltılı süsleriyle baş köşede yerini aldı. (tabi plastikten ayrıca süs için ağaçlara kıyanları da kınıyorum) Kırmızı don inanışı bu yılbaşındada sürdü arkadaşlara da hediye edilerek onlarında 2010 don'anması temenni edildi. Çoğumuz yılbaşını evinde kutluyacak bu yılbaşı, öğrenci cebini kriz yaktı ve kül etti.

Milli piyangosuz yılbaşı beklenir mi hiç. "Çeyrek olsun benim olsun, içime umutlar doğsun" diyerek aldım biletimi ben de. Annem televizyonda falcının söylediği "7,0,9,6" rakamlarının kendi biletinden olduğunu görünce kendi kaptırdı, yarının trilyoneri modunda geziyor ortalıkta. Ayrıca ilkokuldan beri süregelen çekiliş geleneği de sürdürdük bu sene. Ayrıca Lösev açısından yararlı bir iş de yapmış olduk, ee daha ne olsun. Bana okuldan Merve diye bir arkadaş hediye alıcak bense Bala adında cinsiyetini çözemediğim bir arkadaşa hediye aldım. Yarın hediyeler alınıp, verilecek. Bakalım ne çıkacak. Yarın ki planda evdeyiz ya, hindi alır mıyız bilmem ama sofranın güzel olacağı malum. Gelsin çerezler, cipsler, kolalar, meyve suları. Abur cubur ve içecekte limit olmayan müthiş bir gece. Yarın da bütün gazeteler tombala verir alsak mı ne!


Evet gelelim 2010 için dileklerime,
* Prenses prensiyle tez zamanda barışsın,
* Arzu'm hep gülsün depresyonlar ondan uzak olsun,
* Çağla kuzum da içindeki Polyannayı hiç öldürmesin, çünkü önümüzdeki yıl ona çok ihtiyacımız olacak..
* Ben de mutlu olayım, aşkı bulayım, en önemlisi ailemle ve dostlarımla hep beraber sonsuz mutluluklar bizimle olsun..
* Piyango da en azından bu sene amorti çıksın..

**Herkese sağlıklı mutlu huzurlu yıllar diliyorum..*¨*•♫♪ ♥

Ve bu yılın son şarkısı olarak ;


"Bu sene iyi geçmedi söylemem lazım
Kader beni seçmedi ama görmemem lazım
Belki birden bire yeniden başlamam gerek
Eskiden taptığımı bugün taşlamam gerek

Yeni bir aşk yeni bir iş
Yine gülecek bir neden lazım
Yeni bir haber yeni bir kader
Bunlar için bana şans lazım

Yeni bir duruş yeni dokunuş
Tek tek keşfetmem lazım
Yeni bir hayat gerisi bayat
Kendime yeni bir ben lazım

Günler güzel geçmedi unutmam lazım
Asıp yüzümü kalmışım azcık kırtmam lazım
Hep içime atmışım anlatmam gerek
Hepsini bir kazana atıp toptan kaynatmam gerek"


29 Aralık 2009 Salı

Amatörden İlk Kareler


2009'un son günlerinde üzerime çöken rehavet!  Dinlenmek bilmeyen fizibilitem ve ben gene iş başındayız.

Dün fotoğraf çekmek için Güzelbahçeye sahile gittik. Denizi, martıları, balıkçıları, sokak kedilerini çektik. Kediler o kadar tatlılar ki hemen bulmuşken ben de kareledim bir kaç kare.

Hava bir açık bir kapalı, bir dengesizdi. Arada yağmur yağıyor bardak boşalırcasına, apar topar sığınacak yer aradık tabii. Önce çay poğaça sonra gene bir yerde salep... Son olarak İnciraltı, "Turkuz"da Kumpir.



Ama gün sonunda güzel kareler yakaladık. Otobüste arka koltuk komple bizimdi ve epey bir geyik çevirdik. En son durağımız ise "Asansör" oldu. 13 katı teptikten sonra İzmir'e kuş bakışı bakıyorduk artık. Ayrıca asansöre giderken geçtiğimiz dar sokaklar ve cumbalı evlerde bir hayli ilgi çekiciydi. Hiç durur muyuz hemen onları da kareledik.




26 Aralık 2009 Cumartesi

Kalbimi Nadasa Bıraktım


Kalbi bir tarla olarak düşünürsek, aşkı o tarlada açan bir çiçek, sevgiyi de o tarlada can bulan bir fidan olarak tanımlamak yanlış olmaz herhalde.

O tarlanın sahibi biziz ve bizim müsade ettiğimiz kişiler ancak girebilirler. Kimi girer aşk tohumları atar kalbimize. İşte o an bizimde baharımız da başlar. Şimdi geriye kalan aşk çiçeklerinin açtığı ilk günkü gibi tutmak kalır. Karşı taraf dikkatli olmalıdır artık, soldurmamalıdır aşk çiçeklerini. Hep aşk çiçeklerini beslemeli hem de sulamalıdır. Bıkmaksızın emek vermelidir onlara. Ola ki aşk çiçeklerini ilk günkü gibi tutmayı başardı tohumu eken kişi. İşte o zaman sıra tarlaya sevgi fidanlarını ekmeye gelir. Sevgi fidanını ağaca döndürmek daha da zordur. Daha çok emek ister. Ama emeğin sonunda ağaç meyve bile verebilir bir zaman sonra. Emeğin karşılığı rengarenk çiçekler.

Ancak tarlamıza girenler bazı kişilerse ona iyi bakamazlar. Çiçeklerini yolar, fidanlarını çiğnerler hiç düşünmeksizin. Halbuki tarlanın kapısını ona açarken ne kadar da güvenmişsinizdir ona. Nereden bilebilirdiniz ki tarlanızı talan edebileceğini. Aşkı ve sevgiyi bu kadar heba edebileceğini. Tarlayı mahvedenin ardından tarlanızı nadasa bırakırsınız. Diğer tabirle kalbinizi... Ta ki tekrar karşınıza hiç düşünmeden güvenebileceğiniz birileri çıkana kadar ve de kalbinizin kapılarını ardına dek tekrar açabileceğiniz birisi.

25 Aralık 2009 Cuma

Dilime Dolananlardan-6


MANGA - Alışırım Gözlerimi Kapamaya

Tertemizdi sanki dünya gözlerimi açtığım anda
Hiç düşünmeden inandım masal tadında yarınlara
Yalanlar ortasında kaldı tüm çocukluk anılarım
Çizgi romanların dışında bir kahraman bulamadım
Toz pembe olmasaydı keşke tüm rüyalarım
Hep sorular sordum ama cevaplarını alamadım
Hep yalan söylenmiş hep yalan
Kavuşamadı hiç ayrılanlar, masallar gerçek olmadı
Aşık oldugum sokaklarda kimseler konuşmadı
Ama şehir hiç susmadı hep ağladı hep ağladı..

Son bir umut verse biri
Ve güzel olacak bir gün herşey dese
Ben inanirim belki de bu yalana
Ben de alışırım gözlerimi kapamaya

Bir yol görünse uzaklarda ışıklar altında son bulan
Melekler alsa beni götürse karanlığa teslim olmadan
İşkence gördü asfaltlar, çatlaklarına kan doldu
Yıkıntılar arasında kaç çocuğun hayalleri kayboldu?
İnsan neden kendini unuttu neden kendinden oldu?
Hangi yolda kaç kişi bir hiç uğruna canından oldu?
Hep yalan söylenmiş hep yalan
Ayrılanlar hiç kavuşmadı,
dinlediğim masallar hiç gerçek olmadı
Kimse sandığım kadar masum kalmadı,
savaş durmadı ölüm azalmadı

Son bir umut verse biri
Ve güzel olacak bir gün herşey dese
Ben inanirim belki de bu yalana
Ben de alışırım gözlerimi kapamaya

24 Aralık 2009 Perşembe

Topuklu Giyip Yalpalayan Kadın Türü

Bugün metroda klasik sahnelerden birini yaşadım. Bir kız ve yanında da sevgilisi. Kızın ayağında yüksek topuklu ayakkabılar. Yürürken yalpalıyor bir yandan da yürürken düşmemek için erkek arkadaşına abanmış durumda. Amacı, kısa boyunu ayakkabılarının topuklularıyla kapatabilmek kuşkusuz. Erkek arkadaşınla n'apsın sesini çıkaramıyor ve var gücüyle destek oluyor sevgilisine. (takdir edilesi yaratık) 


Anlam veremiyorum ya bazen. Tamam kendine güvenin var giymişsin falan da daha ayakta duramıyorsun o nasıl olacak. Gülmemek için zor tutuyorum kendimi bu gibi durumlarda. Sonuç olarak; kadınlar günlük hayatta yürüyemeyecekleri yükseklikteki topukluları giymesinler yoksa gün gelecek alacağım ahanda yukarıdaki gibi çamaşır makinesine atıp imha edicem o sokakta on beş santim topukluyla yalpalayan kadın türünü.


22 Aralık 2009 Salı

Marilyn Monroe Artık Duvarımda


İşte posterimin tıpkısının aynısı 


Bugün kendime Üçyol metro içindeki kitapçıdan Marilyn Monroe posteri aldım. Geçen günde görmüştüm ama almamıştım. Bu sefer bu da satılmadan hemen bir tane edindim. Ayrıca geçen gün de internette poster satan çok güzel bir site keşfettim. Site: http://www.posteradam.com/ buradan hem kendinize hem de sevdiklerinize posterler alabilirsiniz.

(pop art, retro, vintage gibi seçeneklerde var.)

Ayrıca sitede büyük posterleriniz için birçok renkte çerçeveler de mevcut.

21 Aralık 2009 Pazartesi

İlişkide Erkek Olmanın Zorlukları

Bugün Halil , Begümü ve beni metroya bırakırken Begüm'ün "Erkeklerin işi de ama zor ya her gün eve bırak, metroya bırak, ben olsam valla bırakmazdım gitsin kendisi" demesi üzerine bu yazıyı yazmak farz oldu.

Gerçekten de ilişkide erkek tarafı olmak zor iş. Başka tabirle "Erkek ilişkinin amelesidir" de denebilir buna. İşte ilişkide erkeklerin her daim yaşadığı zorluklara bir bakalım:

1) Erkek karşı tarafa açılandır : Bu ilişkide en zor şeylerden biridir herhalde. Hele ki erkek karşısındaki kızın kendisinden hoşlandığına emin değilse, rededilme riskini de almak zorundadır. Kadının işi ise daha kolaydır. Karşıdan teklif gelir ya da ilgi belli edilir, kabul etmek yada yüz verip vermemek onun isteğine bağlıdır. Kadının önce erkeğe ümit verip teklif gelincede "yok canım ya ben seni dostum olarak gördüm hep" cevabı erkeği gerçekten yıkabilir. Hatta arkadaşları arasında mağdur olan erkek, bu olaydan sonra yerin magmalarından rahatlıkla kazınabilir artık.


2) Erkek hesabı ödeyendir: Hesabı erkek öder, bu erkeğin şanındandır. O yüzden her daim para olmalıdır erkekte. Hava atmak için yada ilk buluşmada kızı pahalı restoranta götüren kovalak erkek türünün daha sonra kadının pahalı şeyleri söylemesi sonucu beti benzi atarak yalnızca salata + su söylemesi de bundan kaynaklıdır.

3) Erkek poşetleri taşıyandır : Alışverişe çıkılır kadının iki saat bir şeyler alması, takması, çıkarması bunları yaparken de erkeğe "Nasıl aşkım güzel oldu mu?" ,"Bunu mu alayım yoksa bir önce denediğimi mi?" bu ve buna benzer onlarca soruyla karşı karşıya kalan erkek giyinme kabinin önünde saatlerce bekletilir ve bu da yetmezmiş gibi poşetler de erkeğe taşıtılır. Alışverişte erkeğin çilesi tavan yapar.

4) Erkek kadını evine bırakandır: Klasikleşmiş şeylerden biridir. Saat geç yada erken olsun erkek mutlaka kadını ya arabasıyla ya da tabanvay olarak eve bırakır. Çünkü belli olmaz sapığı vardır, ayyaşı vardır, tinercisi vardır. Kadın kısmı takip gerektirir. Eve bırakmasa da en azından "eve gidince mesaj ya da ara" cümlesini telaffuz etmek erkeğin en asli görevlerinin başında yer alır.

5) Erkek kadını kollayandır : Yoldan geçen veyahut karşı masada oturup dik dik bakan abazalara karşı erkek birşeyler yapmalıdır. Yada telefonda sevgilisine dadanan sapığa ağızının payını vermekte erkeğin ana görevleri arasında yer alır. Hatta bu durum karşısındaki kişi ağır manyaksa sopa yeme riski bile taşır.

6) Erkek kadını üşütmeyendir : Akılsız kadının cezasını erkekler çeker. Soğukta üstü başı incecik çıkan kadına erkek ceketini, paltosunu vsairesini vermek zorundadır. O esnada erkeğin kendisi donar ama asla belli etmez.

Son olarak ilişkide erkek tarafı olmak hayli zordur. Kasvetli iştir ve bunlar gibi (sadece ilk aklıma gelenler bunlar) birçok zorluğu da bünyesinde barındırır.

20 Aralık 2009 Pazar

Alışveriş Bir Nevi Terapidir

Alışverişle stres atıyorum iki gündür. Dün annemle beraber Kemeraltı'nı talan ettik. Kendime kazak, bot ve elbise aldım. Sözde sadece elbise alma niyetiyle çıkmıştık evden. Evdeki hesap çarşıya uyar mı hiç! Uymaz tabii.

Bugün de Cemremle İzmir Fuar'da açılan hediye fuarına gittik. Çok güzel uzun çoraplar aldık gerçekten hepsi çok tatlılar. Bir ben Uykusuz "Fırat"ın standından Fırat anahtarlığı aldım. Geçen gittiğimde poster ve mouse padini almıştım. Bir daha gidişte de Fırat' ın resminin üzerinde basılı olan kupalardan da alacağım kendime, kafama koydum. Kadınlaron geninde mi var acaba alışveriş yapınca rahatlamak, bilemiyorum. Tek bildiğim benim de alışveriş deyince tüm derdimi stressimi attığım.


18 Aralık 2009 Cuma

Sihirli Değneğim Olsaydı



Fund' cum beni mimlemiş elimde sihirli değneğim olsaydı yada birşeyler dileme hakkım olsaydı 2010 için ne dilerdim mesela.

- Öncelikle notlarım yükselsin, not ortalamam da tabii.
- Karşıma beni benden çok sevecek olan beyaz atlı prensim çıksın artık.
- Arkadaşlarımla daha çok vakit geçirebileyim.
- Sosyal bir kelebek olayım.
- Sayısal loto bana çıksın bu sene.
- Yazın güzel bir yerde staj yapayım. 
- Her günüm bayram tadında, mutlu mesut geçsin.
- Annemin tolerans dozajı artsın.
- Anlamsız kişiler hayatıma girmesinler , hayatımda olan gereksiz kişilerse kendileri imha etsinler!

ben de bu mimi;


Profosyonel Makina Senin Neyine?

Dün fotoğrafçılık dersinde bir fotoğraflar çektirmişiz ki sorma. Çok havalı oluyormuş gerçekten de. Her ne kadar ben profosyonel fotoğraf makinesine uzay mekiği muamellesi yapsam da olay geç de olsa algıladım ve fotoları çektim. Ama önce ışığı ölç, ona göre diyaframı ayarla, tripodu ayarla falan zor işmiş pirim gerçekten de. Önce ben Begüm'ü çektim sonra da Begüm beni çekti. Modellik daha iyi ama sınıftakilerinde desteğiyle uygun pozu yakaladık tabii o esnada bir ton geyik çevirdik orası da ayrı. En iyisi uzun bir süre daha yarı profosyonele devam etmek. En azından özelliklerini iyice öğrenene kadar.


16 Aralık 2009 Çarşamba

Günün Sözü, İşin Özü


Her kadın hayatının bir bölümünü budist olarak yaşar. Çünkü mutlaka hayatının bir bölümünde bir öküze tapmışlığı vardır.

15 Aralık 2009 Salı

Yer Yarılsa da Yerin Magmalarında Eriyip Gitsem



İnsanın hayatında kırdığı sağlam potlar vardır. Daha sonra yaptığı hatayı algılayıp, (geç de olsa) pişman olarak ve durumu düzeltmeyi düzelteyim derken iyice sıvadığı anlar vardır. Bunlardan en sık yaşanan ikisi:

Birisi hakkında atıp tutarken o kişinin tam arkanda olduğunu algılamak ama artık her şey için çok geç olması.

Bugün bir örneği başıma geldi. Metroda bir kız hakkında konuşurken kızın en yakın arkadaşlarının tam arkamda dikildiklerini farketmem ama çok geç olması. Sonrada durumu kurtarmak için "aman yaa duyarsa duysun" dedim ama ne derece kıvırabildim işte bunu bilmiyorum. En çok tırstığım şeyde hocalar hakkında konuşurken hocanın tam arkada bitip olanları duymasıdır heralde. Henüz başıma gelmedi, umarım da gelmez.. Aksi takdirde bütün sene hatta senelerce hocayla papaz vaziyette olmak istemem. Geçen sene de Bandırma'dan İzmir'e giderken Ege'de okuyan arkadaşımla tesadüfen aynı otobüse binmişiz ve muhabbet Tuğba adında aynı liseden mezun olduğumuz kıza geldi. Ben gene sesimin ayarını kaçırarak kız hakkında konuşmaya başladım. Ama o kızın da bizimle aynı otobüste olduğunu nereden bilebilirim ki. Ama şehirler arası otobüste de bu kadar denk gelmesi hayli ilginç.

Sevgilin hakkında en yakın arkadaşına mesaj atarken el alışkanlığıyla bunu sevgiline yollamak da çok sık başa gelen bir olaydır heralde. İki sene önce böyle bir hatayı bende yaptım. Hem de ne hata! Bir kaç ay başıma kakıldı haliyle bu durum. İkinci rezil durumsa, erkek arkadaşından habersiz iş çevirirken bunu yanlışıkla sevgiline yollamak ve ardından kopan kavga kıyamet. İşte yer yarılsa da yerin magmalarında eriyip gitsem dedirten olayların bir kaçı.



14 Aralık 2009 Pazartesi

Evlilik Bir Kumar


Aşk gerçekten de bir kumar.

Kumar masasına oturduğunda nasıl oyunun sonunu göremiyorsan, nikah masasına oturmanın sonunu görebilmen de tam bir belirsizlik.

Evlenirken karşılıklı iyi günden kötü günde en önemlisi de ömür boyu bir yastıkta kocama sözü vermene rağmen günümüzde bunu gerçekleştirebilen insan öyle az ki.

Sonuç hüsran:  "şiddetli geçimsizlik" bu kadar basit, sadece iki kelime..

Geçen hafta bir haber aldım ve buna oldukça da üzüldüm.. Haber kuzenimin eşinden boşanmaya karar vermesiydi. Hiç birimiz gerçekten böyle bir şeyi beklemiyorduk çünkü henüz bir buçuk yıldır evlilerdi. Sebebi ise damadın evlendikten sonraki sinirli tavırları, küfretmeye başlaması. Hatta olayın son raddinde şiddete başvurmaya kalkması sonucu ayrılmaya karar vermişler. Ben kendimce belki bir umut vardır derken, kuzenimle konuşunca aslında gerçekten olayın artık en sonuna dayandığını ve kuzenimin kocasından korkar hale geldiğini öğrenerek, ayrılmalarına hak verdim.

Evlenmeden önce üzerine titreyen adam şimdi nasıl bir hale gelmişti? Hepimiz çok şaşırdık.

Flört ve evlilik ayrımı işte böyle bir şey olsa gerek. Çıkarken her iki tarafta çok kibar, bakımlı, ellerde çiçekler, hediyeler, her daim söyleneceği savunulan aşk sözcükleri, evlenince ise iki tarafın kendini
salması, imza atmanın verdiği güven duygusu, kabalaşma ve çiçek almayı bırak bir "seni seviyorum"u bile karşı tarafa çok görme. Nedir bunu değiştiren? Her daim sevgiyi ayakta tutmaya çalışmak gerekmez mi? En önemlisi de saygıyı. Sırf bu etkenler de değil tabii! Daha bir çok sebep var evliliği bitiren. Önceden bilinemeyen, tahmin edilemeyen.


Aşk bir kumar, kimisine amorti vurur onunla yetinir, kimi onla da yetinmez kaybeder ondan da olur. Sonra da pişman olur. Kimine ise piyango vurur ama bu insanlar nadirdir. Ya piyangoyu harcar gider değerini bilemez ya da aklını kullanır zenginliğine zenginlik katar. (gönül zenginliği)




10 Aralık 2009 Perşembe

Enteresan Kuaför Diyalogları

Bugün kuaföre gittim saçımı kestirmek ve boyatmak için. Kuaförde klasik bayan kuaför sahnesi hakim.

Durmadan konuşan benim dışımda iki müşteri, iki adet kuaför, bir tane de bakınmaya gelmiş kuaför tanıdığı. (sonuncusu olmazsa olmazdır) Kuafördeki genç kızın yarın düğünü varmış.


Yaşın sorma gibi bir gaflette bulundum. Yirmi cevabını verdi. Bir fena oldum, bir kötü oldum, anlatamam. Gerçi kız doğudan (Muşluymuş) ve ona göre yirmi oldukça uygun bir yaş.

Bir de ablası vardı görme ağzından çıkan bu cümleler benim dumura uğramama sebep oldu.

"-beyim cinayetten, hapishanede müebbet isteniyor, umarım af çıkar" demez mi hem de gayet relaks bir biçimde. Bir yanında ufacık 3-4 yaşlarında kızı var. Bir tane daha çocuğu varmış. Kocam en az 9 yıl alır o zamanda kızımız on iki yaşında olur falan dedi. Anladığım kadarıyla "kan davası" falan var sülale de. Çünkü babam ve eltimin kocası da hapiste dedi. (gayet de rahat söylüyor, hayretler içerisinde kaldım) Sormak istedim ama sormadım neden falan diye. Sadece yadırgamakla yetindim. Sülale de adam kalmamış bunlar düğün yapıyorlar, üstüne üstlük hobidi hobidi oynuyacaklar bir de düğünde.

İçimden zaman geçiyor ve Türkiye'nin bir kısmı ilerliyor ve kültür başkenti oluyor. Bir kısmı da olduğu yerde sayıyor diye geçirmeden edemiyorum.

9 Aralık 2009 Çarşamba

Nereye Bakıyon Ulan


Bornova'dan metroya bindim bir saat kadar önce ve sapık olduğunu tahmin ettiğim biri tam karşıma oturdu. Zaten metroyu beklerken dik dik bakarken yakalamıştım ama metroda karşıma oturup dik dik gözlerimin içine içine bakacağını tahmin etmemiştim.

Gerçekten iğrenç ötesi bir durumdu. İçten içe sinir olmak, nereye bakacağını bilememek ve buna dair tek şey söyleyememek. Çünkü biliyorum ben ona sinirle bir laf söylesem (ki onunda istediği bu) hemen lafı başka yere getirecek ve kendi zekasınca onunla muhabbet etmeye çalıştığımı falan da düşünecek. 15 dakika metronun kalkması, 20 dakika yolla beraber tam 35 dakika gözlerimi karşıya bakmamak için abuk subuk yerlere çevirdim. Bu da yetmedi inince yürüyen merdivenlerde arkamda bitiverdi. Ama bu sefer ben koşarak yürümeyen  merdiveni tercih ettim ve uzaklaştım. Bu malda arkada kaldı tabii. Ne anlarlar bilmiyorum yani! Hadi bir tarafım açıkta gezsem bak falan ama göz bu ya niye bakıyorsun arkadaşım!


8 Aralık 2009 Salı

Ders Düştü

Aldığım son habere göre yarın sabahtan olan Pazarlama dersimize hoca gelmiyormuş. Geçen gün sınıfın önünde hocayı beklerken diğer bölümlerin "hayırdır, noldu ders mi düştü?" diye sormuşlardı. (Bu terim o an o kadar hoşumuza gitti ki, bayağı dile doladık.) Bizde üzülerek hayır demiştik bir yandan içimizden de "ahh keşke keşke" diye geçirerek .


Ve nihayet bizim için de bu olay gerçekleşti. Biz de bu terimi cümle içinde kullanabiliyoruz artık yuppi!! 

Dostta Duyulan Özlem




Canım dostum Hande'yle konuşuyorum 3,4 gündür. daha doğrusu mesajlaşırıyoruz. O kadar özledik ki birbirimizi hem de nasıl özleşmek. En son ramazanda bayramında görüşebilmiştik. Cuma günü Bandırma'ya gitmeyi düşündüğümü duyunca çok sevindi. Heyecanla yollarımı gözlemekte. Hastanede nöbet tuttuğunda (hemşire) sıkılmasına fırsat vermiyorum.  Mesajlarım ve ben onu asla yalnız bırakmıyoruz. 17 senelik dostluk bizimkisi az da değil tabii! Kardeşim yok demiyorum o yüzden, o benim için kardeşten de öte. Haydi bakalım geri sayım başladı, kavuşacağımız günü iple çekmekteyim. (ya da halat da denebilir buna) Bakalım bu sefer ne çılgınlıklar yapacağız ve neler olup bitecek. Bekleyip görücez bakalım.


7 Aralık 2009 Pazartesi

Şeker Bir Blog



Dün bir blog keşfettim ve gerçekten bayıldım. Blogumuzun yaratıcı Hesionka. Ayrıca grafik tasarım eğitimi almış biri de aynı zamanda. Bir insan nasıl markalaşır ve kendi markasını yaratır tanık oldum. Ayrıca hayranlıkla da okudum yazılarını..Gerçekten yaptıklarına hayran olmamak elde değil. Hesionka kendi tarzını tüm yaptıklarına yansıtmış durumda. Farklılığı sevenlere önerilir.

blog : http://butikhesionka.blogspot.com/ (en azından bir göz atın derim)

6 Aralık 2009 Pazar

Son Pişmanlık Fayda Etmez, Git Ona Söyle

Bugün eski erkek arkadaşımın gidip en yakın dostuma (ayrıca ortak arkadaşımızda olur kendisi) bizi barıştırmamızı söylemiş. O kadar güldüm ki anlatamam! Gene şaşırmadım bu sonuca.

Aklının başına iki sene sonra gelmesi de hayli ilginç. Yurtdışındaydı yeni dönmüş gelir gelmez de Facebook'ta eklesin beni diye haber salmış. Aklınca bana ulaşacak, oradan Msn, oradan da yüz yüze görüşelim falan filan.
Klasik erkek mantığı.. Ama artık yok öyle bir ihtimal. Hemen sert de çıkmadım tabii! Azıcık süründürmek lazım geçmişin hatrına. Ama bir yandan da bu durum hoşuma gitti çünkü bir kez daha beklediğim oldu. 



Son olarak ,

Git ona git benden selam söyle selam söyle
Aramasın artık hiç beni öyle beni öyle
Son pişmanlık fayda etmez git ona söyle.




5 Aralık 2009 Cumartesi

Kadın Aklı Erkek Aklı



İki gündür kendimi flimlere verdim hastalıktan. Yat yat vakit geçmiyor çünkü. Dün "Kadın Aklı, Erkek Aklı" adlı filmi izledim mesela. Gerçekten de eğlenceli bir film. 


Filmin bir çok karesinde filmin esas kızı Andy'nin birçok yaptığı şeyi benimde yaptığımı farkettim. Esas oğlan olan Mike ise şüphesiz erkek kısmının ilişki açısından görüşünü başarılı bir şekilde temsil ediyor. Kadınların detaylara, sorgulamaya ve duygusallığa, az da olsa kariyer ve en önemlisi aşka önem veren, erkeklerin ise kadınlara göre daha vurduymaz, çok zeki kızlardan hoşlanmayan ve sportif kadınlardan çok mini etekli ve topuklu ayakkabılı kadınlara ayran budalası gibi bakan ve de çok fazla duygusal olmayan varlıklar oldukları ele alınıyor. İzlerken çok eğlendim, romantik-komedi film sevenlere tavsiye ediyorum.

4 Aralık 2009 Cuma

Jüri Karşısına Çıkmak


Bugün hayatımın ilk mülakatını gerçekleştirdim. Oldukça stres yaratıcıydı. Okulda açılacak olan YAFA (Yaratıcı Reklam Atölyesi)'ya seçmeler vardı bugün. Bir nevi okulun bünyesinde açılacak olan reklam ajansı da denebilir. Bir çok reklam afişi çalışmaları (Pınar , dyo gibi Yaşara Holdinge ait markaların) 8 kişilik jüri 5 tane hoca, Pınar holding başkanı, İzmir reklamcılar derneği başkanından oluşuyordu. Gel de stres yapma yani! Teker teker odaya girdik ve daha önce başvurmak için vermiş olduğumuz cvler doğrultusunda bize sorular sordular. Bir de genel sorular; "Niye Reklamcılık?" ya da "Neden YAFA?"gibi. 

Pınar Holding Başkanı olduğunu tahmin ettiğimiz ama adını bilmediğimiz bey oldukça sıkıştırdı ve ters köşeye yatıran sorular sordu. Bir yerde çuvallamak dışında düzgün cevaplar verdiğimi düşünüyorum. Bakalım inşallah alınırız! (Çağla ve Begüm de başvurdu.) Çok ama çok heyecanlıyım.


Hocalardan gelecek müjdeli haberi sabırsızlıkla bekliyorum. Müjdeli haberler vermek dileğiyle.


2 Aralık 2009 Çarşamba

Hayatımdaki Bay Eğriler

Hani öyle bir kavram var ya bay doğru diye.

Peki nedir bu bay doğru? Her kadının hayatında en fazla bir kez karşısına çıkacağı rivayet edilen başka tabirle de hayatının erkeği. Vallahi ben bugüne kadar kendisine rastlamadım. Benim tanıdıklarım bay eğriler oldu hep.

Kıskanç bay eğri, tripkar bay eğri, aşktan bunaltan bay eğri, anlayışsız bay eğri, çapkın bay eğri.




Oysa ki benim aradığım fazla bir şey değil ki! Dosdoğruyu aramıyorum, sadece doğruyu arıyorum ben. Acaba etrafımda da ben mi görmüyorum acaba kendilerini.

Biliyorum gün gelecek o kişi karşıma çıkacak bana her geçen gün biraz daha doğru olduğunu hissettirecek, buna inancım tam. Kim bilir belki okuldan elimde kitaplarımla çıkarken bay doğruya çarparım ve bay doğru kitaplarımı toplar ve verir bana, sonra büyük aşk hemde ilk bakışta. O dediğin ancak filmlerde dediğinizi duyar gibiyim. Neyse bu seferlik böyle olsun. Biraz Polyanacılığın kime zararı var ki!

1 Aralık 2009 Salı

Evim Evim Güzel Evim

Evime dün gece on bir itibariyle varmış bulunmaktayım. Bayram gerçekten güzel geçti ama gittiğimize değdi.

Beklemediğim kişilerden bayram mesajları aldım bu bayram. Zaten hep öyle olmaz mı doğum gününüzde ya da bayramlarda adını bildiğiniz ve birkaç kez muhabbet ettiğiniz bunun dışında başka samimiyetiniz olmayan insanlar sizi hatırlarlar ve mesaj atarlar. Duygulanır bir yandan da hoşunuza gider bu durum.

Bunun dışında bu bayram İzmir'in kıymetini bir kez daha anladım. Bilecik o kadar soğuktu ki! Ben ayağında converse bez ayakkabısı ve altımda siyah ince kumaş paltalonumla gittim ve dondum da dondum. Akılsızlığın cezasını ayaklarımsa, donarak fazlasıyla çektiler.

Ayrıca da yanımda fotoğraf makinemi da götürmüştüm ailecek hatta sülalecek fotolar çekindik. "Yaprak Dökümü" dizisinin finalinde çıkan aile saadeti fotoları gibi.

İşin tek kötü yanı artık dört gözle bekleyeceğim bir bayramın uzun süre olmaması. Yılbaşı bayramını bekleyeceğiz artık.

Bu bayramlık izlenimlerim bunlar. Bir sonraki blogta görüşmek ümidiyle, esen kalın efendim.