26 Eylül 2010 Pazar

Sen Alırsın Ben Bakarım, Para Harcarsam Ben Yanarım

Bugün Günce adlı arkadaşımla buluştuk. Onun amacı alışveriş benim amacım ise bir arkadaşıma hediye almaktı. Annem tarafından gitmeden önce yeteri miktarda alışveriş yapmamam ve her şeyim olduğu konusunda (herşeyin ölçüsü nedir ki!) şartlandırılarak buluşma yerine yollandım.

Hediyeyi daha önce düşünüp araştırdığım için karar vermekte pek de zorlanmadım. Size de tavsiye ederim. Elinizin altında internet gibi cevher varken, sosyal forumlarda insanların görüşlerinden faydalanarak en uygun hediyeyi alabilirsin. Arkadaşım enstrüman (ney) çaldığı için arşivinde bulunması gereken (belki de vardır bilmiyorum ama ) bir albüm satın aldım ve beğeneceğini umut ediyorum. Aklıma tişört geldi ilk önce ama sonra düşündüm ki sevmediği bir renk alırsam yada hoşlanmadığı tarzda birşey kendi giymek mecburiyetinde hissetmesin. Çocuğa hediye vericem diye zulüm yapmaya gerek yok. Hediyenin iyisi kötüsü de olur ne yazık ki. İyi olduğunu ise fiyatı değil, aldığın kişinin ilgi alanına ve beğenisine ne kadar uygun olduğu belirler benim gözümde.


Her neyse koca gün boyunca arkadaşım bir şeyler buldu. Sürekli denedi ve ben de bekledim. Üstüne üstlük gezerken yanımızdan arkadaşımın ayrıldığı en son sevgilisi yeni kız arkadaşıyla el ele geçince, arkadaşımın alışveriş duyguları daha da kamçılandı ve dükkanlarda heba olmak kaçınılmazdı artık. Tam kendimizi kaybetme esnasında bende bir yüzüğe aşık oldum ve kendime engel olamadım aldım (tamamen ileride pişmanlık yaşamamak adına). Sonuç olarak yorgun argın evime döndüm. Yarında okulum açılıyor, bana başarılar dileyin.




20 Eylül 2010 Pazartesi

Okulu Bile Özleten Sıkıntı Hali


Biri okulu özleyeceğimi söyleseydi eminim inanmazdım buna. Ama artık o kadar sıkıldım ki. Bir ay staj yaptım, bir ay da evde pinekledim. Bandırma'ya ve Altınoluk'a gittim. Yetti de arttı bile. 

O da yetmedi evde pineklemekten ev kadını ruhu kaçtı içime. Sabahlara Müge Anlı'yla başlar oldum. Bütün derdim "Melih bebeye n'oldu" ve "Sinem kız kaçırıldı mı acaba?" olmaya başladı. Akabinde "Su gibi", "Zuhal Topalla İzdivaç" ve "Esra Erolla evlen benimle" izleyerek kim kime talip olmuş acaba diye meraklanmaya başladım. Düşünüyorum da çok zor ya, ev kadını olmak. O kadar sıkıcı ki, tekdüze hep.

Neyse ki yarın okul kayıtları başlıyor. Haftaya da okul başlıyor artık. İlk dönem uzun sürücek eminim. Kış soğuk, palto mont, sabahları erken kalman için Allah'ın bir lütfu olan kırılası alarmlı saat, sabah sıcacık yataktan çıkıp okul yollarına dökülmek... İki sene sonra bu hallerimi arayacağımı çok da iyi biliyorum, o yüzden kararlıyım iyice tadını çıkarıcam bu son iki senenin. Okulun kıymetini bilmek gerek. Elin patronları insana acımıyor, yufka yürekli üniversite hocalarına benzemiyorlar azizim. O yüzden baş tacı etmek lazım hem okulu, hem de hocaları.




17 Eylül 2010 Cuma

Aşk Karın Doyurur Mu?

Epey bir zaman oldu yazmayalı diye günah çıkararak başlıyorum yazıma. Bandırma'yken başıma gelmekte bir olaydan bahsedeyim sizlere. Hande diye daha önce bloglarda da bolca bahsettiğim dostumun 3 yıldır bir ilişkisi var. Hande hemşirelik yapıyor, sarışın mavi gözlü, girdiği her ortamda dikkat çeken bir güzelliğe sahip. Erkek arkadaşı ise çok iyi biri ancak tahsili yok bunun yanında yaptığı meslekten de aldığı maaş pek tatmin edici değil. Buna karşılık Hande'nin annesi, halası ve birçok kişi benimle konuşup en yakın dostu olarak Hande'yle konuşmamı ve her şeyin çıkarken iyi hoş olduğunu ancak iş evlenmeye gelince üç kuruş maaşla geçinemeyeceklerini, evlilik açısından kendine kendi denginde birini bulması yönünde Hande'ye akıl vermemi istiyorlar.


Hande de herşeyi farkında ancak erkek arkadaşına beslediği aşk, mantığından çok çok ağır basıyor. Ben de biliyorum yarın öbür gün, kadının erkekten daha fazla maaş alması sorunlar açacağını. Aynı zamanda çocuk işsiz kaldığında iş bulması da günümüz şartlarında hayli zor. Ama gel gör ki arkadaşım bu kadar severken ve karşısındaki erkeğin sevgisine de bu derece inanırken benim bu ilişkiye itiraz etmem ona göre "onun mutluluğunu istememek"ten ötesi olamaz, gayet iyi biliyorum.

Daha önce benim de başıma benzer bir olay geldiği için o duygunun ne olduğunu da anlayabiliyorum. Ama ailenin onaylamadığı bir ilişkiyi sürdüremem hiç bir zaman. Denk olma konusunda ise hem fikirim. Ortak nokta çok olmalı çiftler arasında. Kadının erkekten daha tahsilli olması ya da yüksek mevkide olmasının evlilikte büyük sorunlar çıkarabileceğine inanırım.

İşin özeti ne yapacağımı bilmiyorum. Şimdilik yapmam gereken onu desteklemek. Bunun dışında hakkımızda hayırlısı olsun, her tencere kapağını bulsun. 




9 Eylül 2010 Perşembe

Şeker Gibi Bayramlara

Şeker bayramının şeker gibi gecmesi dileklerimle, herkesin şeker bayramı kutlu olsun. 

5 Eylül 2010 Pazar

Gündem Maddelerim


Son zamanlarda içime bayan "EVET-çiler" ve "HAYIR-cılar" ortalığı sarmış durumda. Apartman kapısına tuturulmuş kağıtlar, her bulunan duvara yapıştırılan afişler, otobüs duraklarındaki billboardlar, Facebook paylaşımları, gazete sayfalarına tam sayfa verilen "EVET" veya "HAYIR" dedirtmeye yönelik dayatma ilanları... Aklı az çok çalışan insanlar zaten anayasada hangi maddelerin değiştirilip, hangi yasaların ekleneceğini veya çıkartılacağını öğrenerek kendi iradesini kullanıp sandık başında neyi istiyorsa ona oy verecektir. Netice ne olur bilinmez ama toplumumuz için elbette en iyisi olması taraftarıyım. Ve bu karmaşadan bir an önce kurtulup normal yaşamıma dönmek istiyorum.

Salı günü Bandırmaya gidiyorum. Uzun zaman oldu gitmeyeli, memleketin bir halini hatrını sormak gerek. 

Geçen kuaförde yetmiş küsür yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim teyze manikür ve pedikür yaptırıyordu. Ben kuaföre bu yaşta gitmeye üşenirken çok bakımlı teyzem (ya da ninem) manikür pedikür yaptırıyordu binbir özenle. Ben o yaşa gelince ne hale gelirim kim bilir.

Bu haftasonu Açık Öğretim sınavım vardı. Bütünleme sınavında oradan oraya süründüm. Hele bu sabahki Buca'da 9 Eylül Üniversitesindeydi. Bir saate yakın yol sürdü. Neyse ki iyi geçti, sınavın sonucunu bekliyorum şimdi.

Son olarak herkesin kandilinizi kutluyorum. Herkesin tüm dileklerinin gerçekleşmesi dileğiyle. 




1 Eylül 2010 Çarşamba

Kaçan Kovalanır Taktiği

"Kaçan kovalanır taktiği" diye birşey var ya, cidden ne de doğru taktiktir.


Son zamanlarda pratiğe dökülmüş halini etrafımda çok sık görmeye başladım. Bir erkeğin yada kızın peşinden onca zaman dolanırsın ve öldür allah yüz vermez ya da çıkarsın ayrılırsın, "sil baştan başlamak bazen" edalarıyla tekrar barışmak istersin ama bana mısın demez katır inadı vardır adamda. Sonra vazgeçersin dersin istemiyor olmucak bu iş, bakarsın yoluna. Hatta biri çıkar senden hoşlanan dersin bari buna yüz veriyim. Belki mutlu olurum artık. Bunu gören eski şahsın kafasında birden bir şeyler dank etmeye başlar ve birden en kıymete binersin. Bu sefer roller değişir. Seninle olmak isteyen o olurken, iki arada bir derede kalan sen olursun. Bakınız "KAÇAN KOVALANIR".

Bu sefer aklın karışır, ne yapacağını bilemessin onca zaman peşinde koştuğun adamın ayağına tıpış tıpış gelmesine mi sevinesin yoksa seni ondan daha fazla hakkettiğini hissettiğin kişiyi geri tepme düşüncesinin verdiği sıkıntıya mı yanasın. Sonuç olarak vaktinde sana yüz vermeyen şahsı ne kadar peşinden koşturursan o kadar kıymetli olursun. Yelkenleri suyu indirip ona dönersen ve ilişkinizden gene bir cacık olmazsa, elinden kaçırdıklarına da yanarsın bu kez. İşin özü kaçan olmakta, kaçabilmekte yani.