30 Ağustos 2012 Perşembe

Fuar Gelir Hoş Gelir


Küçüklükten beri İzmir'e dair aklıma kazınan şeyler var. Simidin diğer adı olan gevrek, mısırın diğer adı darı, meşhur boyoz, Alsancak kordon. Ve de meşhur İzmir fuarları. Babamdan dinlerdim hep gençlik yıllarına dair İzmir'de katıldığı fuar anılarını. O zamanlar fuar mı, panayır mı artık ne denirse.

Daha sonraları İzmir'e yerleşince ise benim de katılma fırsatım oldu bu meşhur İzmir fuarlarına. Sonra ise vazgeçilmezim oldular. Çünkü birçok markanın stantlarını gezme, ücretsiz konserlere katılmanın zevki de bir ayrı oluyor fuar günlerinde. Hediye fuarı, kitap fuarı, zeytinyağı fuarı ve diğer birçok fuar.

Bu fuarların içinden en kapsamlısı ise Enternasyonal Fuarı. Bu fuar her sene düzenlenen en hareketli ve dikkat çeken fuarların başında yer alıyor.

Ve Enternasyonal Fuarı her sene olduğu gibi bu sene 81.'si düzenleniyormuş. Fuarın bu seneki büyük sponsoru ise Tansaş olmuş. Tansaş gibi bir markanın fuarın sponsorluğu üstlenmesi de bu sene programın ne kadar hareketli ve dolu geçeceğinin göstergesi de aslında. Fuarın bu seneki sloganı da bir reklamcı olarak oldukça ilgimi çekti. "İzmir aşkıyla, Tansaş farkıyla". Gerçekten güzel bulmuşlar.

Fuar programı ise hayli dikkat çekici. Enternasyonal Fuar'ında İzmir'de ve civarında bulunanların kaçırmaması gereken birçok etkinlik gerçekleşecek bu sene. Fuar yarın başlayacak ve 9 gün boyunca sürecek . (31 Ağustos- 9 Eylül)

Programda diğer ilgimi çeken şey ise programa yediden yetmiş yediye herkesin dahil olabileceği oldu. Genç ve orta yaş kesimi için her müzik tarz sevenlere uygun konserler olacak. Genç kızların ölüp bittiği yakışıklı Murat Boz, farklı tarzıyla Göksel, Gökçe, Cirqupa, Grup Model ve Sertab Erener. Her ne kadar pop müzik bağımlısı olmasam da diğer alternatifler benim için tam bir biçilmiş kaftan. Özellikle de Gökçe, Göksel ve Grup Model benim kaçırılmam gerekenler arasında. Sertab Erener'i de unutmamak lazım elbette. Şarkıları hiç bir zaman eskimeyen nadir sanatçılardan ne de olsa.

Pepe çılgınlığı fuarda da yerini almış durumda. Çocukların göz bebeği olan yerli malı Pepe karakterinin müzikali de gerçekleşecek. Ayrıca gene programda küçükler için özel showlar, oyun ve animasyonlar, özel şişme oyun parkurları, kostümlü animatörler yer alacak. 3-9 Eylül arası İsmet İnönü Sanat Merkezi'nde ise Volkan Severcan "İSLİ SİSLİ PİS PUSLU" adlı dans ve müzikli çocuk oyunu gösterisi de diğer merak ettiğim etkinliklerden.

Fuar'da bütün gün gezip eğlenmek mutlaka ki insanı acıktıracaktır. Buna çözüm olarak ise tanet köfte-ekmek sadece 1 tl'ye alınabilecekmiş. Tam öğrenci ve kalabalık gruplar için ideal. (Öğrencilikten kopamamak..)

Fuara katılmak isteyenlere programın özetini vermemde de yarar var.

Fuar Süresince Düzenlenecek Etkinlikler özetle şu şekilde:
- Gündoğdu meydanın havafişek ve su perdesinde özel gösteri 31 Ağustos Saat: 21:00
- Bloco Entrudo Korteji
-Sunucu Selim Yeğin ve özel dj. performansı
- Kristal duyuru balonları
- Yürüyen markaların çiğdem ikramı.
- Zeplinle fuarın günlük aktivite planlarının duyurumu
- Fuar süresince her gün su perdesinden verilecek canlı yayınlarla duar alanını Kordon'da yaşatma fırsatı.
- Carmen Sirki; Sihirbaz Gösterisi, Pandomim Gösterisi, Kukla Show, Akerdeon Show, Yılan Gösterisi
 Palyaço Gösterisi, Halay Show, Çin Ateş Dansı, Robot Show, Akrobasi ve Jonglör Show

Konserler:

2 Eylül Murat Boz
3 Eylül Gökçe
4 Eylül Göksel
5 Eylül Cirquba
6 Eylül Grup Model
7 Eylül Pepe Müzikali
8 Eylül Sertab Erener

Bende Pazar günü Tansaş'ın düzenlediği etkinliklerde yerimi alacağım. Sizler de bu etkinliklere dahil olmak isterseniz mutlaka İzmir fuar alanında 31 Ağustos-9 Eylül tarihleri arasında yerinizi alın. Pazar günü gelenlerin fotoğraflarını da çekeceğim. Beni ordan bulun. Görüşmek üzere. :)





22 Ağustos 2012 Çarşamba

Ne Enteresan Sorular Bunlar Böyle!



Yeni takipçilerimden supercellma geçtiğimiz günlerde beni mimlenmiş. Kendisine çok teşekkür ediyorum bu hediyesinden dolayı. İşte mim soruları ve cevaplarım.

Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıldır ömrünüzün kaldığını öğrendiniz. Kalan 1 yılda ne yaparsınız?
İlk aklıma gelen blog yazılarımı derleyip kitap haline getirmek olurdu. Ardından sevdiklerimle yurt içi -yurtdışını gezmek, araba sürebilmeyi isterdim.

Fobileriniz, takıntılarınız var mı? Varsa neler?
En büyük fobilerimden biri köpek, ardından lunaparktaki kamikaze gibi büyük oyuncaklara binmek. Takıntılarım da zaman zaman oluyor tabii. Bazen fiziksel bazen de duygusal.

Bir sabah kalktınız ve dünyada hiç insan olmadığını öğrendiniz, ne yapardınız?
Olayın ilk anları olayın gerçekliğini idrakta zorlanır ardından sevdiklerim yok oldu diye üzülürdüm. 

Dünyayı dolaşmak isterseniz hangi ülkeden başlarsınız? Neden?
Öncelikli olarak ülkemden merak ettiğim yerleri gezerdim. Karadeniz yaylaları, Akdeniz taşevleri ve de Yavru Vatan Kıbrıs.

İtiraf edin prens/prensese dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz?
Kurbağa öpeceğime prenssiz kalırım daha iyi.

En son yaşadığınız küçük düşürücü, unutamadığınız olay?
Şuan hatırlamasam da büyük ihtimal yön hafızasızlığımdan dolayı bildiğim sokakta kaybolmam falandır.

Asla yanınızdan ayıramadığınız 3 şey?
Cüzdanım, telefonum ve şarj aletim

Hayatınızın kitap/film olmasını isteseydiniz hangi kitap/film olmasını istersiniz?
Kitap olarak etkilendiklerimden Türkan'ı sayabilirim, Türkan Saylan olabilmeyi isterdim.

En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve ilk sizi denek olarak kendi gezegenine götüreceğini öğrenseydiniz. N'apardınız?
Geri getireceksen neden olmasın.

İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapacağınız ilk şey nedir?
KPSS sorularını çalıp sokaklara dökmek belki o zaman ÖSYM istifa eder de yola gelirler.

Kendinizi kötü hissettiğinizde yaptığınız şeyler?
Uykuya sığınmak en sık yaptıklarımdan. İnternette boş boş dolanmak.

Ve de bu mimin sahipleri;
Tully, drifter, la reina ha muerto

Kolay gelsin.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Sanatta Yeteneksizim - 2 -

Spor dalına olan yatkınsızlığımdan geçen yazımda paylaşmıştım. (Sporda Yeteneksizim -1-)  Bu yazımda da sanata olan yeteneksizliğimden bahsedeceğim sizlere.

Tiyatro Mazimde Bir Yaradır

Tiyatro kariyeri anaokulunda kısıtlı kalan birisi olarak, o zamandan bu zamana kadar birçok kez heves etsem de bir türlü gerçekleştiremedim. Tiyatro kariyerim anaokulunda hayvanlar alemiyle ilgili hazırladığımız piyeste tavuk olmakla sınırlı kaldı! Bir de kreş döneminde kayısı olmuşluğum vardı hepsi o kadar.  Üzerine gitseydim belki zehirli elmayı yiyen pamuk prenses bile olabilirdim ancak kısmet değilmiş n'apalım! Bence küçük yaşlarda başlanacak güzel bir sanat dalı tiyatro. Özellikle de topluluk karşısında rahat olabilmenin de güzel bir yöntemi. Ben de topluluk karşısında nutku tutulan bir insan olarak bu işi beceremeyeceğim anladım ve tiyatro yapanları izlemekle yetinmeye karar verdim.

En Son Düz Çizgimi Yazma Defterine Çizdim Ben

Küçükken yamuk yılık çizdiğim çöp adamlar dışında resme dair herhangi bir girişimim olmadı. Hoş bu yeteneksizlikle olamazdı da. İlkokuldaki yazma defterime yazmayı öğrenmeden önce çizilen düz çizgiler de bile başarısızdım bırak resim çizmeyi. Lisede ise kara kalem vazo çizmeler çalışmalarında gene pek yetenekli olduğum söylenemezdi. Olayın vazoyu kalemi kolunla uzatarak ölçme kısmında herkes gibi ben de çok havalıydım ancak gel gör ki çizdiğim vazoların vazo olduğunu yalnızca ben anlayabiliyordum. Aynı yeteneksizliğim sulu boya, guaj boyada da (bir de asetatlı kağıt vardır ki telafuzunu pek severim) devam etti. Sonunda bende okul bitince zorunlu olarak sürdürdüğüm resim kariyerimi daha fazla görüntü kirliliği yaratmamak adına son verdim.

Bandırma'da Bale Okulu Vardı da Biz mi Yer Almadık

Büyük şehre on sekiz yaşından sonra yerleşmiş biri olarak birçok fırsatın varlığını da burada gördüm ben. İzmirli arkadaşlarım büyük şehirde doğuyup büyümenin hakkını bale, opera, buz pateni gibi etkinlikleri izleme hatta yer alma fırsatı bularak verirken ben bu sanatları ancak üniversite yıllarımda tanık oldum. Haliyle onlar içinde epey bir geç kaldım. Buz patenini denedim ancak beceremedim. Bowling'i de bir kere denedim sevemedim.

Şiir Okurum Sonra Unuturum

Şiire ise bugüne kadar ilgim pek olmadı. Okul hayatı boyunca okuduğumuz şiirden sürekli bir şeyler çıkarttırma çabası (şiirin ana fikri, şiirin teması nedir kısmı ve tabii ki okuyalım anlayalım bölümü) beni belki de şiirden soğuttu.

Kısacası, tiyatro, resim, çizim, şiir gibi sanat dallarında aradığımı bulamadım. Şimdilik tek keşfettiğim yazabilme yeteneğim. Yazmak da ne kadar sanattan sayılır bilemiyorum tabii.

5 Ağustos 2012 Pazar

Benliğini Yitirmeden Sevebilmek


Uzun zamandır aşk ve ilişkiler konusunda burada ahkam kesmiyorum. Ve şimdi diyorum ki o zaman bu zamandır.

Bu yazıda değinmek istediğim konu, aşk ve uğruna yapılan fedakarlık hakkında. Mehmet Coşkundeniz kadar aşk konusunda mertebeli olmasam da gerek yaşadıklarım gerekse gördüklerim beni bu yazıya yazmama çoktan itti bile.

Hayatına o ya da bu şekilde birilerini sokarsın ve değer verirsin. Aynı değeri de karşıdan beklersin. Önceleri sen ve benken, sevgili olunduğunda bu kez biz olursun. Ama ben kavramını körü körüne unutarak değildir biz olmak. Kendinin bir birey olduğu ve sevgilinden öncesinde de hem onun hem de senin bir hayatının var olduğunu unutmadan biz olabilmektir önemli olan.

Etrafımda gördüğüm üzere ne yazık ki ilişkilerdeki birçok sorunda bundan kaynaklanıyor. İnsan birisiyle çıkmaya başladıktan itibaren karşısındakinin hayatında ona eşlik etmeye başlayan biri olduğunu unutup kendi hayatını tamamen karşısındakinin ellerine bırakarak ya da karşısındakinin hayatını tamamen değiştirmeye çalışarak sürdürüyorlar ilişkiyi. Sadece biz olarak kalarak!

Hem erkek hem de kadın çıkmaya başladıkları andan itibaren zehir ediyorlar hayatı birbirlerine. Kadın erkeğin tamamen ona endeksli bir yaşam sürmesini istiyor. Dizinin dibinden ayrılmadığı ve onsuz nefes almadığı. "Erkek erkeğe çıkamazsın! , kimle mesajlaşıyorsun? , kimle konuştun? , kim o?, niye selam verdin?" bla bla. Sanki kadın arkasını döndüğü an sevgili yeni aşklara yelken açacakmış gibi yapılan bir muamele. Karşı tarafı yalnızlaştırmaya çalışarak, hayatında bundan sonra sadece ben olmalıyım gibi yersiz tripler yaparak.

Sadece kadınlar değil tabii bunun bir de erkek versiyonu var. "kimle konuştun?, bunu giymeni istemiyorum?, telefonunu niye açmadın?". En basitinden mini eteği ya da şortuyla gördüğün ve beğendiğin kadını ikna edip çıkmaya başladıktan sonra giyim tarzını tamamen değiştirmesini istemek. İyi de sen onu öyle beğenip sevdin, sevgilisi olunca sevdiğin kadının hayatını hükmetme konusunda böyle saçma bir misyonu niye üstleniyorsun ki! O zaman en başta bana uygun değil deyip, çıkmasaydın!

Hatta bir de işin sosyal medya boyutu var ki akıllara zarar. Bazı çiftler durumu öyle bir hale getirdiler ki, çıkmaya başladıkları andan itibaren aynı Facebook hesabını iki isimle kullanır hale geldiler. Ben bu derece kontrollü olunması gerekliliğini her an hissettiren bir ilişkiyi hastalıklı buluyorum.

Kısaca birinle sevgili olduğunda onun hayatında söz hakkına sahip olursun elbette ama hayatının hakimi de olmasın. Gene aynı şekilde karşındakine söz hakkı tanırsın ama hayatının yönetimini tamamen karşı tarafa bırakmaman gerekir. 

İşin özeti, iyi bir ilişkinin sırrı güvenmekle ve seçtiğin kişinin güvenilir olmasıyla başlar, bir insanı kontrolü ele aldığını sanarak zorla güvenilecek hale getiremezsin. Ve de karşındakini törpüleyebileceği küçük kusurları dışında tamamen değişmesini beklememek gerekir. Çünkü bir kere en başta sen onu öyle beğenmiş ve sevmişsindir.