26 Şubat 2013 Salı

'Romantik Komedi 2' Hakkında


Geçtiğimiz (epey bir geçtiğimiz) yazımla Romantik Komedi - Aşk Tadında (şarkısı için tık) filmine gittiğimi söylemiş ve film hakkında düşüncelerimi yazmıştım. Bu yazımda ise filmin ikinci serisi olan Romantik Komedi - Bekarlığa Veda'dan bahsedeceğim sizlere.

İzlemeyenler için fazla tüyo vermemekle beraber gözüme çarpanlar şu şekilde;

İlk film Esra'nın hayatı etrafında dönerken bu filmde ise Didem'in öyküsüne yoğunlaşılmış. Esra'nın aşk hayatı daha yüzeysel işlenirken, ilk filmde geçen Reklam Yazarı kimliğine bu filmde hiç rastlanmıyor. Didem karakterinin abartılı kişiliği bu filmde de devam etmekte. Zeynep genelde dominant karakterde. Hatta bu filmde adeta Sex and the City filminde bayan mantığı temsil eden ve avukat karakteri canlandıran Miranda'nın tam bir türk versiyonu.

Gelelim erkeklere. Cem Sezgin ve Mert hikayede aynı derecede yer kaplarken Gürgen Öz'ün canlandırdığı Yiğit karakteri gene yürümüş gitmiş. Filmde en izlenir kareler de zaten ona ait. İlk filminde kız grubunun en yakın arkadaşları olan ve eşcinsel bir karakteri canlandıran Erdil karakteri daha ön planda, esprili ve eğlenceli idi. Bu filmde ise bir kaç yerde sadece gözükmekle yetinmiş. İlk filmdeki performansını arattı. Bir önceki filminde Zeynep'in eşini canlandıran Ergün karakterinin bu filmde başka biri tarafından canlandırılması inandırıcılığı azaltmış geldi bana. Zira ilk filmdeki Ergün daha ağır başlı ve daha az kılıbıktı.

Gürgen Öz'ün yani Yiğit'in partnerini canlandıran Öykü Çelik ise film de kendini canlandırmış gibi geldi. Normalde hayatta da feminen ve garip bir tip gibi duruyor çünkü.

Mekanlar ise oldukça güzeldi.  Özellikle de filmin sonunda geçen Hotel Kempinski'den geçen sahnelere bayıldım. Herkesin hayalini süsleyecek bir manzarası var. Ajda Pekkan'la da daha bir güzel olmuş manzara.

Son olarak filmin 14 Şubat'ta vizyona girmesi filmin gişe kaygısını olduğu algısını yaratıyor. Filmin afişinin Sex and the City 2'den arak (pardon esinlenilmesi) olması dışında romantik komediden tüm beklentileri gerçekleştiren bir film. Gülme ihtiyacınızı karşılayacaktır, gidin derim.


23 Şubat 2013 Cumartesi

Benim de Artık Polaroid'im Var


Beni tanıyanlar nostaljik şeylere olan tutkumu bilirler. Vosvoslar, pikaplar, taş plaklar, eski moda kıyafetler, eski telefondan, radyolar... Özetle eskiye dair ne varsa. 

Son zamanlarda ise eski analog fotoğraf makinalarına sardım. Eskiden anneannemlerde olan ve hayal meyal hatırladığım Polaroid makinalarsa tam bir tutkumdu. Fotoğrafı yıkamak için karanlık odalara gerek kalmaksızın fotoğraf çekme tuşuna basar basmaz fotoğrafın alttan çıkıvermesi bana sihir gibi gelirdi o zamanlar. Gene anneannem, annem, dayım ve diğer aile büyüklerinin Polaroid makinayla çekilen özel günlere ait fotoğrafları (düğün, nişan, bayram günü evde aile saadeti) ise aklıma kazınan ve tebessüm etmeme neden olan diğer anılarımdan.

Daha sonra Instagram adı verilen mobil fotoğraf uygulamasının logo ilhamı olan Polaroid 1000 modeli rüyalarımı süslemeye başladı. İnternetten araştırdım, soruşturdum. İnternette kişilerin satışa sunduğu Polaroid 1000 modelleri hep satılmıştı. Polaroid çoktu ama istediğim modeli bir türlü bulamıyordum. Geçtiğimiz aylarda ise şans eseri internet sitelerinden birinde istediğim modele rastladım, satıcının da İzmir'de bulunması benim için büyük nimetti. Bir süre beklemem gerekti ve o süreçte tüm kalbimle makinanın indirime girmesini ve satılmamasını diledim. Neyse bir kaç ay sonra şartlarım uydu. Düşündüm taşındım, eş dostla paylaştım. Kararımı verdim ve makinayı satın aldım. 

Sonuç olarak ben erdim muradıma, siz çıkın kerevetine. 

Benim gibi 60'lı ve 70'li yılları göremedikleri için geç dünyaya gelmiş olduklarını düşünenler ve yaşamadığı senelerin özleminde olanlar kimler onları da görmek istiyorum.


13 Şubat 2013 Çarşamba

Kendimce 14 Şubat Kutlaması



Yaklaşık on gündür firma ve markalar tarafından sevgililer günü kampanya, mikrosite, mail ve indirim goygoylarıyla başınızı şişse de ben de kendimce bugününüzü kutlamayı bir borç bildim kendime.

Tek gün sevmenin değil, bir ömür boyu sevebilmenin marifetten sayıldığı günümüzde herkesin 14 Şubat'ını kutluyorum.

Sevgilisi olmayanlar ise bugün fazla insan içine karışmamasını tavsiye ediyorum zira ben de sevgilisi şuan asker ocağında (pek acıklı oldu bu tabir) biri olarak özlemimi içime gömüp, evimde oturmayı düşünüyorum.

Kalpli balonlar, kurabiyeler, çikolatalar, rengarenk çiçekler, aynı giyinen çiftler, sarmaş dolaş çiftlerin kol gezdiği bu günde sevgilisi olan ve de üzerine üstlük yanı başında olanların da haline şükretmesini ve imrenilen kategoride yer almanın tadını çıkarmasını diliyorum.



12 Şubat 2013 Salı

Abur Cubur Candır


Yemekle olan iletişimimden ve yiyip yiyip de kilo almayanlar kategorisinde yer aldığımdan daha önceki yazımda bahsetmiştim. Bu yazım da ise abur cubur tutkumdan bahsedeceğim sizlere. Elimizden altında bu kadar medya aracı dururken abur cuburlara karşı durabilmek ne mümkün. Televizyonlar, dergiler, sosyal medya ve internet'teki o can alıcı, rengarenk abur cuburların çoğunun reklamda birebir göründüğü gibi olmadığını adımız gibi bilsek de vazgeçemiyoruz bu tutkumuzdan. Yanısıra ne cipsin ne de çikolatanın verdiği mutluluğu annenin yaptığı hiç bir sütlü ve şerbetli tatlı da vermiyor.

Annem vaktinde ekşi yiyerek, Ayşe çıkarmış türden. O yüzden benim ekşi ve tuzlu şeylere karşı ayrıca bir zaafım var. Tatlıyı ise pek aramam nadir durumlar dışında. Dondurmayla ise hiç aram yok ve bu yüzden küçükken nasıl çocuksun sen dondurma yenmezmiymiş tepkisine bolca maruz kalan bir çocuk oldum. Hoş hala da öyleyim.

Favori markam ise PepsiCo'nun ürünleri diyebilirim. Gece yarısı Cheetos'un mor ambalajlı biftekli cipsini aşererek bakala koştuğum çok oluyor. Herkes gibi Doritos, Ruffles (ketçaplısına bayılıyorum) ve Lay's (özellikle sadelisini ailecek severek yiyoruz) markaları beni film izlerken ve televizyon sevdiğim diziyi takip ederken yalnız bırakmıyorlar. Şu aralar her yerde sık bulamasam da A La Turca'da haşhaşlı cipsi de favorilerimden. Bir de cips yemek bana taso dönemlerini hatırlatıyor, bir nevi nostalji yaşatıyor. Acaba bedava var mı diye paketleri ellerimizle kurcukladığımız o eski günler geliyor aklıma. (Hoş hala bedava cipse karşı büyük bir sempatim var.) Neyse ki şanslıyım da yediğim bu cipsler bana sivilce olarak dönmüyor. Gerçi ben de belli aralıklarla tüketmeye dikkat ediyorum.

İçeceklerden ise favorim on yüz bin milyon baloncuklu Fruko sade gazoz ve Murat Boz'la en son akıllara kazınan marka Yedigün markası. (Babamın tabiriyle de sarı gazoz). Yedigün markasının bir de ben de mazisi var. Bekar amcama yaptığımız bayram ziyaretlerinde petibör bisküvinin yanında verdiği gazlı içecek o benim için. (bekar adam poğaça börek açacak değil ya.)

Özetle herkes gibi ben de arada sırada kaçamaklar yapıp, abur cubur tüketmeyi seviyorum. Şayet cipsler, çikolatalar ve kolalar olmasaydı arkadaş pijama partileri, maç muhabbetleri ne denli renkli olurdu bilemiyorum.

Son olarak, söylemeden de edemeyeceğim Ruffles'ın tadının yanında üç büyükler için tasarladığı ambalajlarda gerçekten bir harika. Doğru hedef kitle ve doğru aktiviteye en doğru strateji. Gerçekten takdir ettim.   PepsiCo'dan ileriki zamanlarda tescillenmiş lezzetlerini en doğru şekilde yansıtacak yeni reklam ve stratejiler de ayrıca beklediğimi belirtiyor yazımı burada sonlandırıyorum.


10 Şubat 2013 Pazar

Puzzle'ımın Son Parçasına



Hayatımın tamamını bir puzzle'a benzetirsem, bu puzzle'ın en son ve en tamamlayıcı parçası sen olurdun. 

Bilirsin, diğer parçaları olduğunda da puzzle var ama son parçasıdır puzzle'ı anlamlı kılan. Sen de hayatımda tüm kalan şeylere anlam katan ve anlamlı kılan o son parçasın. 

Nasıl puzzle'ın o son parçası olmayınca o puzzle yarım kalır, bir işe yaramaz ve anlamsızlaşır. Benim hayatım da sen olmadığında yarım kalır ve anlamını yitirir.

Bu sene de olduğu gibi hep yanımda ol ki puzzle'ım / hayatım anlam bulsun seninle. Birlikte nice mutlu puzzle'lar yapalım, hiç eksiksiz.
Nice birlikte mutlu yıllara,
1.000, 2.000, hatta ve hatta 18.000 parçalık puzzle'lara...


8 Şubat 2013 Cuma

Sinemasal Aktiviteler



Sınavlardan başımı alamıyorum gene bu ara. O sebeple hızlıca son zamanlarda gittiğim iki sinemadan bahsedeceğim bu yazımda sizlere.

İlki Şahan Gökbakar ve Ezgi Mola'nın baş rolleri paylaştıkları film olan 'Celal ile Ceren'. Film sevgiliyle gidilesi filmler arasında yer alıyor. İçinde bol miktarda kıskançlık barındıran ilişkileri de içeriyor diğer bir yandan. Her çift kendinden bir şeyler bulabilir. Bazı sahneleri abartılı bulsam da içinde Şahan olduğu için fazla yadırgamıyorum. Üç adet Recep İvedik serisinin etkisinden de olabilir tabii bu. Bir de Koçtaş marka ve ürün konumlandırmasını epey abartmışlar. Beyninize işleniyor marka film boyunca. Hala gitmeyenler için 14 Şubat için iyi bir alternatif, değerlendirin derim.

İkinci film ise 'Hükümet Kadın'. Hem komedi hem de dramı içinde barındıran film gerçekten etkileyiciydi. İçinde verilen mesajlar da cabası. Demet Akbağ'ın 'Vizontele' filmindeki performansını hatırlattı biraz da bu film bana. Doğu ve batı arasındaki yaşam standartları arasındaki fark ve cinsiyet ayrımcılığı üzerinde epey durmuşlar. 60'lardaki askeri darbe ise ele alınan diğer konu. Özetle hakkını vermişler hem filmin, hem de oyunculukların.

Filmleri izlemeyenler için fazla ipucu vermek istemesem de aralarında bir seçim yapacak olsam 'Hükümet Kadın' derim. Zira 'Celal ile Ceren' in sıradan romantik komedilerden bir farkını göremedim ben. Şimdilik benden bu kadar. Şimdiden iyi seyirler.