24 Mart 2013 Pazar

Yaz Kızım


Ne zamandır bir kaç başlıklı yazı yazasım vardı. Ben de yazdım.

Yemek canmış

Daha önceki yazımda bahsettiğim 20'lik diş ızdırabının ardından ancak vakit bulup yazabiliyorum. Bir haftalık yemesiz içmesiz, devasal sağ yanaklı, bol iğneli ve soğuk su kompleksiyle geçen zamanlar atlattım geçen iki haftanın büyük bir kısmında. Ardından sağlığıma kavuştuktan sonra kendimi yemeğe verdim bu kez. Yeryüzündeki her yemek bulunmaz bir nimet oldu benim için. Özetle yemenin kıymetini anladım. Bir hafta da kilo kaybettim mi bilinmez ama son bir haftadır kesin almışımdır.

Tam zamanlı işti tek istediğim

Bu arada freelance iş yaptığımdan daha önce bahsetmesem de şimdi söyleyeyim. Onlarca iş görüşmesine girip çıktıktan sonra. Belli bir süre için en mantıklısının freelance çalışan olmak olduğuna karar verdim. Zira haftada sadece 3 günümü vererek kazandığım ücretin az üstünü haftanın 6 günü kendimi paralayarak kazanıyordum. Gönlüme göre olan yerler olmayınca (gerek tanıdıksızlık/anladınız sen onu, gerekse 3 elemanın hakim olacağı niteliği tek bünyede barındıramamış/herkül olamamam) böyle devam etti bu süreç. Önümdeki zaman diliminde ise tam zamanlı çalışma ihtimalim söz konusu şu an freelance çalıştığım sosyal medya ajansında. Ben de çok olsun istiyorum. Olsun, olsun n'olur olsun.

Nurgül Yeşilçay taş değil, kayadır

Diğer bahsetmek istediğim mevzu ise 'Aşk Kırmızı' filmi. Bugün arkadaşımla Nurgül Yeşilçay, Ezgi Aşaroğlu ve Tayanç Akaydın oynadıkları 'Aşk Kırmızı' filmine gittik. Film +13 olarak vizyona girmiş bir film olunca acaba konulu filmeme mi giriyoruz tedirginliği oluştu tabii birazcık da. Meğer +13'lük tek olay Nurgül Yeşilçay'ın film yarısına kadar iç çamaşırlarıyla etrafta dolanmasıymış. Ama kadın hakkını veriyor, fiziksel olarak taş gerçekten. Hatta olgunlaştığını falan da düşünürsek kayalığa terfi etmiş kendisi. Afişte ise iki kadın bir adam görselinden de anlaşıldığı gibi gene paylaşılamayan erkek söz konusu. Filmden çıktıktan sonra aslında şöyle olsaydı böyle iyiydi, burası ne mantıksızdı falan diye yorum yaptık kendi kendimize. Bir de ister istemez mağdur eş yerine koyabiliyor insan kendini. Hani ben olsam ne yapardım acaba diye. Fena psikoloji, pek fena. Mehmet Erdem'in depresif şarkıları ise mevzuyu daha da tetikliyor. Gerilmek isteyen, sağlam psikolojisi olan izlesin derim.

Şimdilik tüm gelişmeler bunlar blog okur-yazarlar. Devamı çok yakında burada.

8 Mart 2013 Cuma

20'lik Diş Isdırabını Senin


Kendimi bildim bileli dişçiler en büyük fobim olmuştur. Bunda ufak yaştan beri süt dişlerimle dahi dişçi yardımıyla veda etmemin de büyük pay oldu tabii. Özetle erken tanıştım ben dişçi koltuğuyla.

Süt dişlerin ardından ihmal ettiğim için erken yaşta çürüyen bazı dişlerime yapılan dolgular ise dişçiyle olan samimiyetimin daha da ilerlemesine sebep oldu.

Yaş kemale ermeye başlayınca bu kez etrafımda herkesin 20'lik dişlerinden yakındığına tanık olmaya başladım. 20'lik dişlerle başı hoş olan fazla insan yoktu. Sıranın bana geldiğini yavaş yavaş hissetmeye başlasam da umursamamıştım pek. Taa ki dur bakalım benim 20'likler ne alemde bir kontrol ettirelim bakalım diyene kadar. Ve sonuç olarak 20'liklerin benim de başıma iş açtığını öğrendim. Hem de beraberinde 3 dolgu gerektiren dişi de beraber getirerek.

En basit olanından başlayıp dolguları yaptırdım. Yarın ise ilk 20'liğime veda ediyorum. Dişin bir kısmının gömülü olduğu haberini alarak, bir kaç gün ise ağzım burnun dağınık şekilde gezeceğim gerçeğiyle de yüzleştim. Moralimi en çok bozan kısmı da o kısım oldu zaten. Ben, sıvıyla beslenmek ve konuşamamak aynı cümlede epey tuhaf kaçıyor çünkü. Bakalım ileriki günlerde neler olacak.

Beklemede kalın. Geçmiş olsun dileyin.