4 Haziran 2013 Salı

Yazmassam Olmazdı!



Son bir haftadır yaşananların haddi hesabı yok.

Önceleri Gezi Parkı'nda sadece bir avuç insanla başlayan direniş, bugün inanılmaz kitlelere ulaşmış durumda.

Polisin kontrolsüz güç kullanması alevleri ateşleyen ilk nedenlerden.

Aslında tüm bu olanlar bardağı taşıran o son damla oldu. Kendi adıma konuşmam gerekirse bugüne dek ne siyaset ne de benzeri konularda yazdım blogumda. Çünkü destekleyebileceğim bir parti dahi yoktu. Ve hepsi kendine göre en doğruydu. Ben ise doğruluğunu savunabileceğim tek bir görüş bulamamıştım binlerce kişi gibi. Ne dinime, ne Atatürk'e, ne de milliyetime sahip çıkabilmem için belli kalıp ve ideolojilere sokulmuş siyasi partilere ihtiyacım yoktu.

Bu olayın da aslında siyasetle ilgisi yok. İnsan hakları ve özel yaşama müdahale ile ilgisi var. Hani Anayasanın ikinci maddesi var ya; 'Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temek ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.' diye. Teoride insan haklarına saygılı ve adaletli olan Türkiye Cumhuriyeti'nin uygulamada yavaş yavaş bu değerlerinden uzaklaşması ya da uzaklaştırılması sebep olmuştu tüm bu olanlara. Alkolün yasaklanması, kürtajın yasaklanması, 3 çocuk yapılsın talimatları ve benzeri onlarca özel hayata müdahale. Ne yiyip ne içeceğimizden tutun da yatak odamızdaki münasebetlerimize varan aşırı müdahaleler. Sadece bizi ilgilendiren şeylerin kamuyu ilgilendirir hale getirilmesi. Yaptıklarımızdan dış kapının mandalı olan üst mahalledeki komşunun bile kendinde söz sahibi hissedebilmesinin hadsizliği.

Diğer yandan kişilerin yaftalanarak, ötekileştirilmesi. Gavur İzmir, Alkolik, Tinerci, Başı Açık Kadın: Perdesiz Ev son olarak da Çapulcu.  Kişiye hakaretin resmileştirilmesi hatta belki de yasallaştırılması.

İşte ben de birçok kişi gibi tüm bunlardan rahatsız oldum. Yoksa kardeşten de öte başı örtülü arkadaşlarım, kimseden görmediğimiz insanlığı bana gösteren kürt dostlarım da oldu. Dinin, ırkın kişileri birbirine düşman etmek etmek için kullanılmasına karşıyım.

Bir de her mesleği hakkıyla yapan ya da bu hakkını kötüye kullanan insanlar var. Bu bir eğitimci de olabilir, doktor da, avukat da ve elbette ki polis de. Önemli olan meslekte 'akıl mantıktan, vicdan kalpten uzaklaşmasın'. Her mesleğin gereklilikleri tamamen yansız/ objektif olarak yerine getirilebilsin. İşte olaylara sebep olan şeyler biri de objektif olunmaması aksine mesleğini yanlı bir şekilde kötüye kullanan bazı kişilerin olması.

Bir de bu olayları kendince fırsata çevirmek isteyenler var ki, onlardan kesinlikle uzak durulmalı. Provakatörler... Bizler bu durumda saygıyı elde bırakmadan tepkimizi dile getirmeli, ilk andaki çevreci tavrımızı korumalıyız. Bir de sosyal medyada paylaştıklarımızın kaynağından emin olduktan sonra paylaşmalıyız.

Son olarak medya, onlara diyecek elbette ki söz kalmadı. Basın özgürlüğü kavramı gene yerle bir oldu. Koltuk (mevki) ve paranın, dürüstlük, iş ahlakı ve etikten daha önemli olduğunu kendilerince bir kez daha göstermiş oldular bize.

Bunları kim mi söylüyor? 3 üniversite bitirmiş, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık, Medya ve İletişim ve İşletme bölümlerinden mezun, İzmir'de yaşayan, annesi CHP, babası AKP'li olan ve her ikisinin de evladı olmaktan gurur duyan ve onlara her zaman saygılı olan, şu ana kadar karıncayı bile incitmemiş, tek bir kişiye hakaret etmemiş biri.

Umarım her şey bir an önce barışçıl yollarla çözüm bulur. Kimsenin daha fazla canı yanmaz, kimse daha fazla can yakmaz. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı sona erer, herkes şapkasını önüne koyup düşünür. Kimse dürüstlükten, objektiflikten uzaklaşmaz. Basma kalıp fikir ve inançların içinde kaybolmaz.

 Benim söyleyebileceklerim bu kadar.

Son olarak 'Yurtta sulh, cihanda sulh!'





1 kişi ahkam kesmiş:

Müjde dedi ki...

elinize saglik.