19 Mart 2015 Perşembe

Kıldan Tüyden Meseleler


Yazıma başlarken öncelikle belirtmeliyim ki yazıda geçenler tecrübeyle sabit olup kesinlikli tıbbi anlamda bir kesinlik taşımamaktadır. Evet, farkındayım. Yazımın girişi film girişi havasında oldu. Lakin çevremde gerek merak edilen gerekse bana sorulan soruların cevaplarını vermeyi deneyeceğim bu yazımda. Birçok kadın bir araya geldiğinde muhabbet bir zaman sonra kıldı, tüydü gibi muhabbetlere gelir. Çünkü özellikle kadınların ömrü boyunca savaşmakta oldukları kıl, tüy gibi sorunları vardır. Erkekler de aynı dertten müzdarip olsa da kadınlar kadar uğraşmaları gerekmez. Diğer yanda ülkemizde kıl ve tüye sahip erkekleri tercih eden kadın sayısı oldukça fazladır. Kadında tüy seven erkeği ise hiç mi hiç duymayız. Tüylü kadın bakımsızlıkla suçlanır, bıyıklı teyzelerle alay edilir falan. Hal böyle olunca da biz kadınlar genç kızlığımızdan ileri yaşlarımıza kadar ömrümüz tüy derdimize çare aramakla geçer. Kimi zaman yanlış yöntemler kullanır, sorunu hepten içinden çıkılmaz bir hale getiririz.

Ben ise çareyi lazer epilasyonda bulanlardanım. Ve çevremde bu alanda lazeri denemek isteyen ancak bir yandan da ona şüpheyle yaklaşan birçok insan gördüm. Bunların çoğunluğu da hemcinslerimden oluşan arkadaş çevremdi. O nedenle blogta bu konuya değinmek boynumun borcu gibi bir şey oldu bana.

Geçtiğimiz yıllarda bir sene kadar lazer epilasyona gittikten sonra derdime büyük oranda çare buldum diyebilirim. Bu yöntem de ne yazık ki bir çok yöntem gibi acı verici tabii ki. Ancak güzel olmanın acı çekmekten geçtiğine de yüzde yüz inanlardanım. Ancak epilasyonun başarılı olmasında önemli faktörler mevcut. İlki tüy renginin koyu renk, kendi ten renginizin de açık renk olması. Tüy ile vücudunuzun arasında kontrast farkı olacak kısaca. O nedenle çok sarışın veya esmerlerde ne yazık ki çok da başarılı sonuçlar elde edilemiyor. İkinci önemli şey ise seanslara düzenli şekilde gitmek ve seans boyunca size söylenenleri birebir uygulamak. Yaz mevsiminde de lazer uygulamasından kaçınmak gerekiyor. Çünkü lazer uygulanan bölge uygulama sonrası on beş gün kesinlikle güneşe maruz kalmamalı. Diğer yanda koltuk altı bölgeleri için ise ter bezlerini bozabilir denebiliyor. Ancak bende böyle bir etkisi olmadı. O nedenle bilhassa terleyen biri iseniz dermatologa danışmakta büyük fayda var. Ben İzmir'de yaşadığımdan gittiğim firma Slim Fit oldu. Tavsiye üzerine gittim ve daha sonra da hizmetten oldukça memnun olarak ayrıldım. Çalışanlar ise oldukça güleryüzlüydü. Bu da benim için çok önemli bir faktördü. Uzunca bir süre gidildiğinden anlayış çok önemli tabii. Seansların iptal olması veya ertelenmesi durumunda karşılıklı anlaşabilmek ve iletişim de oldukça başarılıydı benim açımdan.

Diğer yanda son zamanlarda çeşitli markalar evde kendiniz uygulayabileceğiniz küçük lazer epilasyon cihazları ürettiler. Deneyenleriniz varsa sizlerin de düşüncelerinizi almak çok isterim.

Az acılı, bol kendinizi güzel hissettiğiniz günler dilerim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.




10 Mart 2015 Salı

Senin Saçın Ne Renk?


Saç boyası biz kadınlar için birçok anlama geliyor. Kimimiz kişiliğimizi yansıttığını düşündüğümüz rengi taşmak istediğini boyatıyor saçını. Kimimiz depresyon ve stres gibi ruh hallerinden kendini çekip çıkarmak için saçında arıyor çareyi. Boyatıyor, kestiriyor, kestirdiğinden pişman olup kaynak saç gibi çözümlere yöneliyor.

Bazılarımız ise saçındaki beyazları kapatmak için kullanıyor saç boyasını. Hele de saçlarınız genetik miras olarak ailenizden birilerine çektiyse erken yaşta beyazlamaya başlayabiliyor. İşte ben de en son kategoriye giren ve saç boyasını hayatına erken sokma zorunda olanlardanım. Ama itiraf etmem gerek, ben de ergenlik dönemlerimde saçımı boyatmak için yanıp tutuşan kafiledendim. Okul yönetiminin saç boyasına izin vermesinin de bu heves de büyük payı vardı tabii ki. Yasakların cazip gelmesi ergenlik döneminde en baskın olarak yaşanan bir durum. Ben de illa boyatacağım diyerek saçlarımın uçlarını kızıla boyatmıştım. Ortaokul ve lise dönemimde siyah renk saçların uçlarını kızıla boyatmak oldukça modaydı. Shakira'nın saçlarının uçlarının kızıl, Şebnem Ferah'ın da saçlarının tamamen kızıl olduğu dönemlerden bahsediyorum. Okul biter bitmez saçımının tamamını kızıla boyatarak o güne dek içimde kalan kızıl hevesini bir nevi kırdım. Şimdi düşünüyorum da ailem de epey anlayışlıymış. Ben ilerde on dokuz yaşında kızımın kıpkırmızı kafayla ortalarda gezmesine ne derece müsemma gösterebilirdim bilmiyorum. Bir süre sonra baktım ki kızıl renk bir kaç hafta içerisinde akarak turuncuya çalıyor ve sürekli boyama ihtiyacı hissediyorum. İşte o zaman özüm olan kahverengiye dönmeye karar verdim. Ve tam bunlar gerçekleşirken, henüz 20'li yaşların başında olmama rağmen saçımın önünde iki tel beyaz saç peyda olmuştu. En önde oldukları için de koyu renk saçımda kabak gibi sırıtıyorlardı. Hemen çareyi kopararak imha etmekte buldum. Artık yok olmuşlardı. Lakin ben nereden bileyim koparılan saçın hızlı bir şekilde artacağını. Beyaz tel saçlar eşeyli ürer gibi artarak çoğalmaya başladılar. İki tel beyaz çay oldu bana altı yedi tel. Bu sefer çareyi makasla kesmekte buldum. Değişen bir şey olmadı tabii.  Bu sefer sayı on tele çıktı. Ve yıllar geçtikçe de beyazlar saçlarımı istila etmeye başladılar. Ve ben o gün bugündür bir zamanlar heves ettiğim saç boyasını zorunlu olarak kullanıyorum. Elimde olsa da keşke saçımın orjinal haline hiç dokunmasaydım. (Ah o keşkeler!) Belki o zaman bugün bir kaç tel beyazla yırtabilirdim. O nedenle hala saçınıza hiç boya değdirmediyseniz, bu fikri iyi düşünün derim.

Siz de benim gibi erken yaşta beyazlayan saçlardan muzdaripseniz kullandığınız boyanın kalıcılığı en ön sırada yer alıyor. Diğer yanda saçları koyu renk olup sarı, kumral gibi açık renk kullananlar için de aynı durum geçerli. Bugüne kadar çeşitli marka boyalar kullansam da doğal içerikli boyaları kullanma taraftarıyım aslında. Geçtiğimiz haftalarda ise elime Tavsiye Kanalı aracılığı ile Loreal Paris'in yeni markası olan Excellence Intense boyasını tecrübe ettim. Boyanın kalıcılığı yanısıra parlaklığı da oldukça iyi diyebilirim. Ayrıca bu boya sayesinde saçınızı bir kaç ton yukarıda boyararak, başarılı sonuçlar elde edebilirsiniz. Renk kesinlikle tutuyor. Tabii olayı abartıp siyah saçı sarı boyayım demeyin sakın. Onu vaad edebilen boya henüz icat edilmedi çünkü. Ayrıca farklı renkleri sevenlere de epey fazla seçenekleri de mevcut. Saç boyası öncesinde saçınızın yıpranan kısımlarına sürülmesi için sunulan saç serumu ise oldukça başarılı bir ürün. Boya sonrası uygulanan saç kreminin hem kokusu hem de verdiği yumuşaklık ve tarama kolaylığı da ürün hakkında diğer memnun kaldığım detaylardan. Bu aralar saç tipine uygun boya markası arayanlar mutlaka denemeliler diye düşünüyorum. Marka Watsons ve Gratisler'de sık sık indirime de giriyor zaten.

Bu yazımda benim gibi saç boyasını hayatına zorunlu ya da keyfi olarak dahil edenlere yardımcı olmaya çalıştım. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Az beyazlı, bol ışıltılı günler.


3 Mart 2015 Salı

İki Film Tavsiyesi Gia & Original Sin


Geçtiğimiz haftalarda Angelina Jolie'nin başrollerinde yer aldığı iki filmi izleme fırsatı buldum. Bunlardan ilki dünyanın ilk süper modeli olarak bilinen Gia Carangi'nin otobiyografik filmiydi. Gia Carangi karakteri Angelina Jolie'nin ilk canlandırdığı karakterlerden. Ayrıca Angelina Jolie'nin de o güne dek canlandırırken kendine en yakın hissetiği karakterlerden de biri. Bunda Jolie'nin de hayatında benzer süreçleri atlatmasında büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. Film küçük yaşta fiziğine ve yüz güzelliğine güvenen Gia'nin bir fotoğraf çekiminde keşfedilmesi ile şöhrete adım atması ile başlıyor. Modanın öncüleri olan Vogue ve Cosmopolition dergilerinin kapakları o dönem Gia'nın boy boy fotoğraflarıyla süsleniyor. Toz pembe başlayan bu şaşalı hayat yanında çalıştığı patronun ölmesi, hemcinsinle yaşadığı ilişkinin hüsran verici sonu, sadece güzelliği için onunla birlikte olmaya çalışan adamlar ve podyum hayatında o dönem uzun saat uykusuz kalabilmek için kullanılan kokain maddesine bulaşması ile birden kabusa dönüyor. Aslında en önemli neden Gia'nın küçükken annesi tarafından terk edilen sevgisiz büyüyen bir çocuk olması. Büyüyüp genç bir kadın olduğunda ise şefkate olan açlığı devam ediyor. Ancak içinde bulunduğu şöhrette herkesin sahte yüzleriyle karşılaştıkça çareyi uyuşturucuya sarılmakta buluyor. Her ne kadar mesleğini bırakarak bir dönem tedavi görse de hayatında aldığı darbeler kötü alışkanlıklarına tekrar tekrar dönmesine neden oluyor. Özetle şöhreti kaldıramayan genç bir kadının yere çakılışını izliyorsunuz filmde. Otobiyografik filmleri sevenlerin bu filmi de seveceklerine eminim.

Jolie'nin diğer sevdiğim filmlerinden biri ise Original Sin (Günahkar). Filmden bahsetmeden önce filmde cüretkar sahnelerin yer aldığını söylemeden edemeyeceğim. O sebeple yetişkin kategorisinde değerlendirilebilir. Başrollerde jön olarak Antonio Banderas var. İspanyol Luis ile Amerikan güzel Julia'nın mektuplaşması ile başlayan ve evliliğe kadar uzanan hikayesini ele alıyor. Bir zaman sonra ise Luis aslında mektuplarında aşık olduğu Julia'nın evlendiği kadın olmadığını öğrenerek hayatının şokunu yaşıyor. Luis bunu öğrendiğinde ise Julia çoktan evdeki tüm değerli eşya ve takıları almış çoktan kaçmış oluyor. (Evet bu kısım düğünden sonra bilezikleri alıp kaçan gelin haberlerini anımsatıyor insana.) Luis ise işin peşini bırakmayarak hem gerçek Julia'nın nerede olduğunu hem de evlendiği kadının gerçekte kim ve nereye kaçtığını bulmaya ant içiyor. Filmin heyecan veren kısmı da işte zaten o zaman başlıyor. Başrollerde iki başarılı oyunucunun yer alması filmi daha da heyecan verici kılıyor. Kısaca romantizm, gerilim ve dram türlerinin hepsini içeren başarılı bir film.

Özetle hem 'Gia' hem de 'Original Sin' filmi Angelina Jolie'nin oyunculuğu konuşturduğu en iyi filmlerden ikisi olmaya aday diyebilirim. İki filmin yönetmeninin de Micheal Cristofer olması filmin başarı payını yükseltiyor. Film ve Jolie meraklıları ise mutlaka bu iki filmi izlemeliler.