27 Ağustos 2011 Cumartesi

Nerede O Eski Bayramlar(ım)?

Yazıma kendimi bildim bileli bayramlarda söylenen klişeler klişesi başlıkta niye başladım acaba ben? Senelerdir süre gelen 'eski bayramlar kalmadı artık', 'nerede o eski bayramlar'..


Davulcu aynı davulcu, şeker aynı şeker, akrabalar ise vefat edenler dışında hala aynılar. Peki nedir bu 'eski bayramlar' diye dillendirilip durulan klişe.

Bayramlar aynı aslında sadece bizler büyüdük bana göre. Küçükken düşünüyorum da bayramlar gerçekten çok güzeldi. Hala aynı güzellikteler ancak ben artık çocuk değilim. Aynı heyecanla ve sabırsızlıkla beklemiyorum bayramları. Haftalar öncesinde annemle çarşı pazar gezip kendimi binbir heyecanla bayramlık almıyorum. Alsam bile sadece 'haydi bayram geldi yeni bir şeyler giyeyim' demek için hatta bazen az giyilmişlerimi giyiyorum bayramda. Sonra bir gün önceden bayramlıklarımı yatağımın başucuna koyup, aklıma geldikçe yeni ayakkabılarımı evin içinde giyip mutlu olmuyorum mesela.

Ramazan bayramına ise şeker bayramı demiyorum artık. Bayram günü erkenden kalkıp heyecanla yarım yamak yaptığım kahvaltımla yollara dökülmüyorum bayram şekeri ve harçlığı toplayabilmek için. Sırf mahalle arkadaşlarımla bayram heyecanını yaşamak için kapılarını çaldığımız tanıdık, tanımadık simaları ve onlara ait elleri öpüp başıma koyarak 'iyi bayramlar' dileklerinde bulunmuyorum. Harçlık yerine şeker yada çikolata ( genelde bol miktarda hobby çikolata olur bu) verilince aslında belli etmesem de kızıyordum içten içe. Ve gün sonunda mahalle arkadaşları ve diğer akraba çocuklarıyla ne kadar para topladığım yarışına girmiyorum, eğer param ondan azsa içten içe kıskanıyor gene de belli etmiyorum. Poşetimi dolduran paraların muhtemelen çoktan yeri belli. Çikolata ve şekerleri de anne, baba ve diğer aile büyüklerinin 'fazla yeme kızım dişlerin çürür' nasihatlarına rağmen umarsızca ağzıma atmıyorum.

Bunların hiç birini artık yapamazken 'eski bayramlara' özlem duymaktan çok 'eski bayramlarıma' özlem duymak daha mantıklı geliyor bana. Herşey çocukken daha bir güzel, daha bir anlamlı çünkü. Bayram çocuklara daha bir bayram..

Bayramda buralarda yokum ve şimdiden herkesin ramazan bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. El öpün, öptürün, bolca da harçlık verin.. ;)



19 Ağustos 2011 Cuma

Bu Şirinler Fazla Şirinler


Geçtiğimiz günler Şirinlerin sinema da hem de 3D olarak izleme imkanı buldum. Çocukluğumuzun Şirinleri her zaman ki tatlılığıyla bu kez Amerika'nın göbeğindelerdi. Filmdeki 3D'nin etkisiyle ellerimi uzatıp Şirinler'in yanakları sıkmak geldi içimden. Filme yapılan Türkçe dublajsa beni benden aldı. Çocukluğuna dönmek isteyenler bu filme gidebilirler hem de iyi bir çocuk olmalarına gerek bile kalmadan :)


14 Ağustos 2011 Pazar

2 Dizi Tavsiyesi



Stajımı yedim bitirdim.. 6 hafta ne çabuk geçti, çok uzun zaman gibi gelirken. Şimdi evde vakit geçirme zamanı. Ama alışınca nasıl olacak bilmiyorum bütün gün evde oturmak boş boş. Bu zaman zarfında Damages ve Pretty Little Liars dizilerine sardırdım. Damages'te henüz 1. sezonu bitirdim, Pretty Little Liars'ta ise yayınlanan son bölüme kadar izledim.

Pretty Little Liars'ta Spencer, Hanna, Aria ve Emily adlı dört yakın arkadaşın Alison adlı arkadaşlarının esrarengiz ölümünden sonra başlarına gelen esrarengiz olayları anlatıyor. Esrarengiz ve polisiye tarzı konuları sevdiğimden bu diziyi çok sevdim. Bir de dizi boyunca giydiği kıyafetlerde benim için ayrı bir merak konusu.

Damages ise Pretty Little Liars'ın aksine daha ciddi bir konuya sahip. Dizide Ellen Parson's adlı genç avukatın Hewes & Associaties adlı firmada işe girmesinden itibaren kendini ilginç bir davanın içinde bulmasıyla başlıyor. Ve de ardından kendini hapiste bulmasına kadar varacak ilginç olayları barındırıyor içerisinde.

Ne izlesem, nasıl vakit geçirsem diyenler için bu iki dizi biçilmiş kaftan. Benden söylemesi..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Oku, İzle, Yat, Oku

Bütün haftasonunu evde geçirmeyi özlemişim. Kitap okumayı, izlemek isteyipte izleyemediğim filmleri izlemeyi, yat kalkıp gene yatmayı.. Bu aralar Ayşe Kulin'in 'Hayat' ve 'Hüzün' adlı ikilisine başladım. Henüz 'Hayat' adlı serinin ilk romanın ortalarında falanım. Geçen haftada Canan Tan'ın 'İz' adlı romanını okumuştum. İkisi de vazgeçemediğim yazarlar arasında, üsluplarını çok seviyorum. Bitirince de Gülse Birsel'in 'Yazlık' kitabını almak niyetindeyim. Ve tabi ki 'Pucca Günlük'ün çıkacak olan 2. serisini de heyecanla bekliyorum. 'Uykusuz Yaz'da Pucca'nın uzun soluklu yazısı oldukça dikkat çekici ve eğlenceliydi. Keşke arada Uykusuzda yazsa Pucca diye düşünmeden edemedim.


Haftasonu diğer yaptığım şeylerden biri de izleyemediğim filmleri izlemek. Dün akşam 'Neşeli Hayat' filmini izledim Yılmaz Erdoğan ve BKM mutfağının. Şimdiye kadar vakit bulup izleyememekle hata etmiştim. Gerçekten güzel bir filmdi. Yılmaz Erdoğan'ın fimlerinde toplumsal sorunlara eğilmesini seviyorum. Daha sırada o kadar çok film varki..

Aklımın bir diğer ucunda da bu hafta vizyona giren 'Smurfy' yani eğer uslu bir çocuk olursak görebileceğimiz Şirinler var. Gitmek istiyorum çok, çok gitmek istiyorum..

Bunun dışında yatıp kalkmak, anneye yardım etmek, tv'de zapping yapmak diğer haftasonu aktivitelerim..

Haftasonu candır, hele ki Cumartesi. Herkese iyi haftasonuları bloggercanlar


1 Ağustos 2011 Pazartesi

Kısacık Bir Mola


Küçük bir mola için işyerinden iki gün izin alıp Altınoluk'a gitmiştim.

Günler akıp geçiyor malum. 4 günde anlayamadan geçti, gitti.. Rüya gibi geldi bana.

Bugüne, Pazartesi sendromunun yanında bir gün önceden kalan yol yorgunluğu kaldı.

İki hafta kaldı stajımın bitmesine, sonra 15 gün daha tatil..

Sonrası mı, bakıcaz çaresine.