27 Aralık 2011 Salı

PTT'ye Talim

2012'e dair öyle çok şey söylendi ki. Atom bombasının dünyaya çarpması, tüm hayvan türlerinin tükenmesi, küresel ısınmanın son noktaya varması. 2012 adında filmi bile çekildi, Amerikan rüyası 2012'de neler olacağını yıllar öncesinden gösterdi bize.


Şimdi bakıyorum da herkes sabırsızlıkla 2012'yi bekliyor. O kadar rivayetin üzerine nedir bu sabırsızlık çözebilen var mı? Yılbaşının yaklaşmasıyla yılbaşına dair reklamlar, dört bir yanda mekan fiyatları (normal fiyatının en az 3 katı), facebookta çam ağacı üzerinde arkadaşlar tarafından taglenmek (bu ana kadar daha başıma gelmedi bereket) falan. Ayrıca kırmızı donlar, çekilen milli piyangolar, iş yeri veya okul ortamında yapılan yılbaşı çekilişleri. Herkeste bir heyecan, bir mutluluk.

Geçtiğimiz gün bir sitede 2011'in nasıl geçtiğine dair bir ankette çoğu kişi "zorlu bir yıldı" seçeneğini seçmiş. Tahminim o ki, ister 2012 gelsin, ister 2013 insanların gelen yeni bir yıla karşı değil bu mutlulukları, her gelen yeni yılın getireceği günlerin iyi geçeceğine dair umutları onları sevindiren. Hiç bir zaman dörtlük dörtlük hayat süremesek de en azından bu sene "umut ettiklerimizin bir kısmını yaşayalım, hiç olmadı bir adım yaklaşalım" temennileri geçiyor benimse aklımdan.

Şurada az gün kalmasına rağmen her sene olduğu gibi bu sene de bir planım yok. İşin ilginç yani bu sene sıfır heves var içimde. Yılbaşı gelse nolacak, kapitalist düzenin aleti olmayalım oturalım evimizde modundayım tam olarak. Bu gidişle bu sene de PTT adıyla nam salan pijama, terlik, televizyon üçlüsüyle klasik bir yıl olacak gibi. Zamanımı televizyonda haftalar öncesinden çekilen ve yılbaşını kutlayan insan taklidi yapan sanatçıları izleyip, facebook ve twitterda benle aynı kaderi paylaşan insanların paylaşımlarını okuyarak "yalnız değilim lan" diyerek ve cips, çerez ve türevleri abur cuburları yiyerek geçecek bir de. Ayrıca bir yerlere gidip de bunun ilanını facebook ve twitterda duyuran kişilerin duyurularını denk gelmek var tabi. Gecenin tadı tuzu yılbaşı oyunlarını unutmamak gerek. Belki ekstradan biraz amorti ardında da tombala. PTT'yle hayat, oh ne rahat :)


18 Aralık 2011 Pazar

2012'ye Dair Bir Mim

Yeni takipçilerimden biricit geldiği gibi beni de mimledi sağolsun. Her sene sorulmasa bile takip edenler bilirler gireceğimiz her yeni yıl için dileklerimi yazarım ben. Bu mimde bir nevi bahanem oldu.

Mimin konusu: Yeni yıldan istediğimiz 12 şeyi,sınırsız bir seçim hakkına sahip olarak yazıyoruz.

İşte 2012'ye dair dileklerim..

1) Sağlık: Sağlık olmayınca önüne dünyalar serilse gözün görmüyor malum. O yüzden 2012'ye dair ilk dileğim hem kendimin hem de sevdiklerimin bu senede sağlıklarının yerinde olması.

2) Okul: Bu sene okulum bitiyor ve mezun oluyorum. Okulda dair dileklerimden biri iyi bir ortalamaya sahip olarak ve hafızamda üniversite yıllarıma dair güzel anıların kalması.


3) Yüksek lisans: Okuldan sonra istediğim üniversitede alanımla ilgili yüksek lisans programına dahil olmak ise bir diğer dileğim.

4) Aile: Sevdiklerimin en başta da ailemin bu sene de yanıbaşımda olması ve beni desteklemesi.

5) Aşk: Geçen senenin başlarında hayatıma dadanan aşk, bu sene de hiç yakamdan düşmesin inşallah.

6) Açıköğretim: Bir cesaretle ikinciye bulaştığım açıköğretim macerasının 3. senesini hayırlısıyla atlatayım.

7) İş: Okul bitince / hatta bitmeden de olabilir,işe girmek. Part time, full time farketmez. İçime sinsin yeter.

8) Gezmek: Görmek istediğim öyle çok yer var ki. Umarım bu sene farklı yerleri görme şansı bulabilirim.

9) Dostluk: Sevdiğim arkadaşlarım ve dostlarımla bu sene de iyi zamanlar geçirmek de dileklerimden bir diğeri.

10) Blog: Daha fazla yazma şevki, ilham perisi ve bunun yanında gani gani izleyicim olsun istiyorum.

11) Pikap: 2,3 aydır deli gibi uygun fiyata pikap bulmak istiyorum. Bu sene pikap alayım (hediye bile olur ;)

12) Mutluluk: Her yeni güne mutluluk ve moral ile uyanmak ise en son ve en önemli dileklerimden.

Başlarken 12 dilek nasıl dolar ki ya derken, yazmaya başlayınca o kadar çok şey geldi ki aklıma. Şimdi sıra dilek hakkımı kime devrettiğimde..

Kısaca FD

Volante mimlendiniz.

15 Aralık 2011 Perşembe

Güzel Şeymiş Beğenilmek

Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi projeden dolayı epey bir yoğundum. Projenin sunumunu nihayet pazartesi günü gerçekleştirdik. Çalıştığımız firma 'Univera' adlı bir bilişim firmasıydı. Tabi bilişim denilen sektöre tamamen yabancı olmamızdan dolayı ilk 2-3 hafta bilişim nedir onu anlamakla geçti.


Netice olarak 4-5 haftalık bir süre zarfında raporumuz, rapora ait görsellerimiz ortaya çıkmış oldu. Ayrıca elimizden geleni hem sunumdan önce hem de sunum esnasında yaptık ve bunca strese de değdi. Raporun yanı sıra görsellerin de beğenilmesi beni o kadar mutlu etti ki. Çünkü hepsi benim elimden çıkmıştı. Ayrıca görselleri kullanabileceklerini söylediler. O an belli edemesem de gerçekten hoşuma gitti bu durum. Belkide en çok bu işin eğitimini almamış biri olarak kendi çabamla yaptığım çalışmaların beğenilmesi olmuştu beni mutlu eden.

Hocalar da takdir almamız bizi mutlu eden bir diğer şey oldu. Böyle devam etmemizi dilediler tabi bunun yanında.

Sonuç olarak, ilk projemizin takdir görmesi hem beni hem de grup arkadaşlarımı çok mutlu etti. Daha önümüzde çok proje var tabi. Umarım bundan sonrası çok daha iyi olur bizler için. Benim gibi mezun olmanın eşiğine yaklaşmış olanlara da kendime de başarı diliyorum. Çünkü mezun olmak kolay olmaya çalışmak daha zormuş onu anladım. Hepimize kolay gelsin ! :)


10 Aralık 2011 Cumartesi

Kendime Yeni Bir Ben Lazım

Projeler ve yarışmalar derken helak oldum bir haftadır. Takip edenler bilirler Genç Kırmızı'ya çalışmaları göndermenin son haftasıydı. Dün Genç Kırmızı yarışmasına basın ilanımızı yolladık. Pek umutlu olmasak da ne demişler Allah'tan ümit kesilmez.

Diğer bir yandan pazartesi birebir şirkete ve bölüm hocalarımıza yapacağımız sunuma hazırlanıyoruz pür dikkat. Pazartesinden sonra da bu kez Çıtır Fikir yarışması için görsel hazırlamak kalacak geriye. Nefes alacak vakit yok derler ya işte aynen öyle. Dönem sonunu hangi güçle getircem hiç bir fikrim yok. Kendime yeni bir ben lazım geriye kalanlar için. Kafa binbeşyüz olunca yazmayada gitmiyor ellerim. Kafayı tam olarak topladığım an yazılarıma aynen devam.

4 Aralık 2011 Pazar

İlk Anketim Sonuçlandı

Blogumda yer alan anket nihayet dün son buldu. Sayfama neden giriyorsun, sayfamı nasıl buluyorsun (ehe ehe google'dan deme sakın) cevabını aramıştım.


Toplamda 33 kişi oy kullanmış blogumda. Toplam 17 oy blogumun eğlenceli bulunduğunu söylemiş ve en çok oyu da bu seçenek almış. Diğer bir seçenekler olan uğranılası blog seçeneği ise 12 oyla blogumda ikinci en çok oyu alan seçenek olmuş. Son olarak ise 4 kişi blogumun sıkıcı olduğuna dair oy vermiş. Sıkıcı buluyorsun da hala blogumda niye vakit kaybediyorsundan ziyade başka bir sorum olacak onlara. Onlardan ricam blogumda ne olsa sıkılmazsınız cevabı. Video koy, ne giydim, ne sürdüm köşesi yap, şiir ve makalelere yer ver tavsiyeleri tamamen konseptim dışıdır. İlla sıkıcı bulanlara da sormuyor tabi ki. Diğer kişilerinde tavsiyelerini ciddiye alıcam. Bu arada anket olayını da bayağı sevdim, arada yapmakta yarar var. Yeniliklerimi bekleyin.. :)


28 Kasım 2011 Pazartesi

Reklamcılık Okumak İsteyenlere Öneriler Part 1


Bu yazımda reklamcı olmaya özenen ya da reklamcılık bölümü çekici gelip de acaba tercih etsem de fikirleriyle dolup taşan blogger arkadaşlara tavsiyelerim olacak. Ne demişler, dost acı söyler.

Acısıyla tatlısıyla...

İletişim fakültesinde reklam gibi ortada kalan bir bölümde okumak ayrı bir tantana en çokta projeler. Ama ortaya bir çalışma çıkarmaktan çok grup içinde uzlaşmayı sağlamak daha zor. İşin içine not, tüm hocaların değerlendirmesi hele de gerçek hayattan müşteriler de girince daha bir zorlaşıyor her şey. Ak koyun, kara koyun çıkıyor ortaya. Her halde bir insanı bir evlilikte (yani aynı evin içinde) bir de projede aynı grupta yer alırken tanıyabiliyorsun. Sorumluluk sahibi mi, dürüst mü ve birçok huyu çıkıyor ortaya. Sinir hastası olmadan o grup çalışmasını sona erdirebiliyorsan ne mutlu sana. Aksi halde katil olmaman ya da delirmemen an meselesi.

Aynı zamanda bir değil birçok şeyi de bilmek zorundasın. Ben anlamam ya da ilgi alanım değil gibi bir lüksün olamaz. Tasarımcı değilsindir, basın ilanı başta olmak üzere bir sürü görsel isterler. Sinema televizyoncu değilsindir ama senden reklam filmi isterler. Kamera kullanmayı bilmek zorundasındır, senaryo yazmak ve de yönetmek. Kurgusunu bile sen yaparsın şayet nazının geçtiği anlayan birileri yoksa. Hadi reklam filmi çekmedin diyelim, storyboard çizmeni isterler bu kez. Benim gibi cetvelle bile düz çizgiyi zor çizen bir insan için tam bir işkencedir storyboard çizmek. İki saat uğraşır eciş bücüş bir şeyler karalarsın. Sonuç olarak çizdiklerinden de hiç kimse hiçbir şey anlamaz.

Reklamcılık bölümünün sadece olumsuz yönleri yok elbette. Projeler sayesinde her konu hakkında bilgi sahibi olursun. Gerçek hayatta bu bilgiler ne kadar işine yarar tartışılır tabi. Spor ayakkabılarının tabanındaki elastik tabanı, mısır gevreğindeki kalori miktarını, A4 kağıdının ebatını çoğu kişi bilmezken sen bilirsin. Kısacası kısa zamanda çok iş yapacak kadar kabiliyetli, her insanı olduğu gibi kabullenecek derecede çelikten bir sinire sahip olman gerekir. Daha neler mi gerekir? O da bir sonraki yazımda ;)




26 Kasım 2011 Cumartesi

ALES Gelir Hoş Gelir



Muzdarip olanlar bilirler. Yarın sabahın tatlı köründe ALES sınavı var. Benimde çoğu kişi gibi bir yanım, hayatının sınavı değil ya nolacak. Hiç yapamazsam Mayısta olana tekrar girerim, ölüm yok ya ucunda diye sıradan ifadelerle avutuyor. Diğer yanım ise fazla olmasa da gene çalıştın sayılır bu sınava. O yüzden ilk girişinde hallet de kurtul bu stresten diyor. Öyle karışık ruh hallerindeyim yani.




Şimdiye kadar bu kadar temkinli hiç bir sınava girmemiştim. Maşallah her şey yasak. Çanta yok, kalem yok, silgi yok, saat yok, cep telefonu zaten hiç yok. Açıköğretime sınavına bile elimi kolumu sallaya sallaya giren ben alışkın değilim böyle durumlara. Üstüne üstlük sınav yerini de evime en uzak mesafeye vermişler sağolsunlar.

Şuan tek isteğim şu sınava bir an önce girip kurtulmak. Benim gibi sınava giren tüm arkadaşlara başarılar dilerim. Zihin açıklığı versin Allah herkesciklere. :)


22 Kasım 2011 Salı

333 De ve Gülümse

An itibariyle 333. izleyicim oldu. Her ne kadar bumerang yarışmasında biraz da olsa heveslenip finalist olarak seçilemesem de... Halbuki reklamcıinsankisisiyle ne hayallerimiz vardı. Oscar ödülüne katılmış hatun edasıyla Hiltonda salınarak sahnede finalist olmanın büyük gururunda bahsedecektik, kısmet değilmiş demek ki napalım..

Ama bu yarışma sonucu elbetteki beni yazmaktan alıkoyamaz. Hele ki yazılarımı severek okuduklarını dile getiren dostlarım, onun yanında 333. tane takipçim de varken. Yarın iki tane vizem var sözde ama ben bu yazıyı yazıyorum. Çünkü tutamadım kendimi. Polyanna havasındayım, az şey mi 333. tane izleyicim var. Durmak yok, yola devam :)


Yeniçarşım.com ile Evden Çıkmadan Çarşıya Çıkıyoruz!

Ekim ayından bu yana yayında olan Yeniçarşım.com, alışkın olduğumuz e-ticaret sitelerinden oldukça farklı. Site şimdiden sloganı olan “Evden çıkmadan çarşıya çık” mottosunu fazlasıyla yerine getiriyor. Çünkü şimdiden Yeniçarşım.com’da yüzlerce mağaza var ve siz dilediğiniz ürünü bu mağazalar arasından seçerek kolaylıkla satın alabiliyorsunuz. Üstelik, internetten alışveriş yaparken en çok çekindiğimiz “güvenlik” engelini Hürriyet Güvenli Alışveriş Sistemi ile çözmüşler. Sistemi açıklayan video:

Yeniçarşım.com’un diğer alışveriş sitelerinden önemli farkları var. Platformun en belirgin karakteristiği olan alıcı ile satıcıyı bir araya getirme stratejisi, satıcıların (mağazaların) ticari kuruluş olması gibi akıllıca bir taktikle desteklenerek, son derece başarılı bir sistem getirilmiş durumda. Yeniçarşım.com’da satış yapan her mağaza, ticari unvana sahip, fatura kesen ve dolayısıyla garantili ürün satan mağazalar. Bu sayede aynı ürünü birden fazla mağaza arasından güvenle seçerek satın alabiliyorsunuz. Herhangi bir problemde “Hürriyet Güvenli Alışveriş Sistemi” ve Yeniçarşım’ın başarılı müşteri hizmetleri departmanı hizmetinizde.

www.yenicarsim.com'da 24 farklı kategoride onbinlerce ürün bulunuyor. Giyimden aksesuara, elektronikten beyaz eşyaya kadar aradığınız her şey Yeniçarşım.com’da.

Ayrıca, www.facebook.com/yenicarsim ve www.twitter.com/yenicarsim adreslerinden ise Yeniçarşım’ı takip edebilir, kampanya ve fırsatlardan haberdar olabilirsiniz.


Bir bumads advertorial içeriğidir.

19 Kasım 2011 Cumartesi

Ben Aslında Yoğum!


Vizeler, ales, projeler, yarışmalar olmak üzere huzursuz ve yoğunum bu aralar. Bir süreliğine inzivaya çekilmeye karar verdim a dostlar! En yakın zamanda görüşmek ümidiyle...




11 Kasım 2011 Cuma

11.11.11 Dediler, Başım Etini Yediler

Son bir aydır sadece bugünün muhabbeti yapıldı. Efsaneler, söylentiler, rivayetler... Hepsi yüzyılda bir gelen 11.11.11 senesine dairdi. Dijital ve duvar saatlerinin tam 11.11.2011'de saat tam 11.11 gösterirken fotoğrafları çekildi. Gerçek hayat ve sosyal ağlarda sayısız geyikler döndü. Dilekler falan da tutuldu. Zaten dilek tutmaya meyilli bir milletiz. Pasta üflerken dilek tut, yıldız kaydı dilek tut, ismi iki tane olan arkadaşlarının arasına düştün mü dilek tut. Seviyoruz dilek tutmayı, bahanelerimizde bir yığın. Bugünde dilek tutma bahanelerimizin arasına çokta dahil olmuştu bile.


Ben ise dilek tutmayı unuttum her zaman ki dalgınlığımla. Hergün iyi kötü birçok olayların yaşandığı dünyada ve Türkiye'de bugüne dair en ilginç olay tartışmasız İstanbul'a giden deniz otobüsünün korsanlar tarafından kaçırılması olsa gerek. Gün güme gitmesin, atraksiyon olsun diye mi yapıldı bilmiyorum ama olay hayli trajikomik..

Bazılarımız ise daha şimdiden 12.12.2012'in derdine düştü bile. Ne dilek tutsak, neyin fotoğrafını çeksek vesaire. Bu ay deniz otobüsü kaçırılırken seneye belki bir uçak, sene 11.11.2111 tarihinde de belki toplu uzay mekiği araçlarımız kaçırılır kimbilir. Türkiye bu şaşırmamak gerek. Yeni gelişmelere hazır olun efenim!





6 Kasım 2011 Pazar

Bayramınız Kutlu Ola!

30 Ekim 2011 Pazar

Eskimeyen Dostluklarım Var Benim


'Eskimeyen arkadaşlıklarım' var benim. Bir de eskimeyen dostluklarım. Aylar hatta bazen yıllar sonra görüşsem dahi aynı sıcaklığıyla beni karşılayan. Ve benim aynı sıcaklıkla karşıladıklarım. Belki de onların kalıcı ve eskimeyen olmalarını sağlayan da bu. Çocukluğumdan bu yana beni yalnız bırakmadılar hala da bırakmıyorlar. Sürekli görüşemiyorum ama biliyorum ki istediğim her zaman yanımda olacaklar ve hep aynı samimiyetleriyle beni karşılayacaklar. Giden ve ya gideceklerine adım gibi emin olduklarım da var bir de tabi. Olsun, canları sağolsun onların da. Ama geride kalanlar eskimeyen dostlar. İşte onlara binlerce teşekkür, iyi ki varlar. İyi ki de yanımdalar.


25 Ekim 2011 Salı

Van için Herkes Tek Yürek!


Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:

1. KIZILAY
2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.

2. AKUT
Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.

Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;
T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63
Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70
Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30

3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.

4. KARGO FİRMALARI
Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.

5. HÜRRİYET EVLERİ
Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.

Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947
T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189
Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03

Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.


Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

Bir Sinema, Bir Konser


Geçtiğimiz Cumartesi günü ilk defa plansız sinemaya gitmenin keyfini yaşadım. Genelde sinemaya gideceğimiz zaman günü, saati, seansı, ıncığı, cıncığı her şeyi araştırırım. Bu kez vakit fazlalığından ne çıkarsa bahtımıza diyerek sinemaya gitmiş bulunduk. Düşündük, taşındık, saat olarak 2 seçeneğimiz olan filmler arasından kitaptan filme uyarlanan 'Bir Gün' filmine gitmekte karar kıldık. İyi ki de gitmişiz. Uzun zamandır izlediğim hiçbir filmden bu kadar etkilenmemiştim. Gerçekten güzel bir o kadar da duygusal bir filmdi.

Pazar günü ise Akbank Caz Festivali kapsamında ZAZ İzmir arena konserindeydik. İptal olur mu olmaz mı diye düşünürken iptal olmamıştı neyse ki. Daha önce caz konserine hiç gitmeyen biri olarak ilk deneyim gerçekten güzel oldu benim için. Şarkı sözlerine eşlik edemesem de dinlemek bile yetti bana.











21 Ekim 2011 Cuma

Orta Şekerli Ruh Halleri


Malumunuz okullar başladı. Projeler her zaman ki sevimsizliğiyle gene karşımda. Sevimsiz diyorum çünkü halkla ilişkiler ile ilgili bu dönem projeler. Halkla ilişkileri bir türlü sevememenin ve görür görmez arkama dönüp kaçamamamın verdiği sıkıntı hali bu.

Üstüne bir de Türkiye'de yaşayan her duyarlı insan gibi varolan halimize üzülmek bir o kadar da kendimi çaresiz hissetmeme neden olan ruh haline de sahibim de bu ara.

Bunun yanında güzel durumlarda var tabi. Açıköğretim diplomama kavuşmam, iamyouth denilen üniversitelilerin yer aldığı organizasyonda kendi kampüsümde Senior Brand Executives seçilmem bunlardan sayılabilir. (valla entellikten değil, orjinal adı öyle) Bir de blog açtım konuyla alakalı, iamyouth nedir ve amacımızı merak ediyorsan blogumuza hemen bir tık!

İşin özeti tanımsız ruh hallerindeyim; bir öyleyim bir böyle. Ne sade, ne şekerli.
Orta şekerli ruh halinde.

12 Ekim 2011 Çarşamba

Oy Ver Bana Oy Ver!

Hürriyet'in düzenlediği Bumerang ödüllerinde 'en tarz blog' kategorisine adaylığımı koymuş bulunmaktayım. Buradaki bahsettiğim tarz 'blogumun kişiliği ile ilgili'. Ayrıca blogumun kendine has içeriği, tasarımı ve bir yerlerden alıntı olmaması ve beni yansıtması da bir nevi.


Eğer sende blogumu zevkle takip ediyorsan, muhakkak oyunu bekliyorum. :)

Oy için;

Bumerang Ödülleri Oy Ver!

11 Ekim 2011 Salı

Yağmur Candır


Yağmur candır,
şayet sevdiğinle damlaları paylaşıyorsan..






1 Ekim 2011 Cumartesi

Teknoloji Özürlü Bir Ben

Her ne kadar "yeni nesil"e dahil edilen biri de olsam tam bir teknoloji özürlüyüm. Daha doğrusu meraksızlık sanırım bendeki. Herkesin elinde dokunmatik telefonların olduğu bu zamanda ben hala tuşlu telefon ötesine geçemedim mesela. Dokunmatik telefonları kullanmayı bilmiyorum, alıp elime karıştırmaya da merakım yok. Tırsıyorum karıştırırken bir şey gelir telefonun başına diye ya da benim telefonuma bişey olur da dokunmatiğe muhtaç kalırım falan diye. Dokunmatik olayına komple karşıyım sanırım. Zaten dokunmatik atmleri de oldum olası sevemedim hiç. Tuşun gözünü seveyim.


Sonra otobüslere bakiye yüklenen sistemleri de beceremiyorum pek. Atm'den para yatırırken de ayrı panik oluyorum. Acele ediyorum, elim ayağıma dolaşıyor. İşimi hallediyorum ama o iş halledene kadar gözümde büyüyor.

Bilgisayar kullanıyorum ama sadece kullanıyorum. Bilgisayar özelliklerinden bir haberim. İnterneti olmayan bilgisayarla mail atmaya çalışacak kadar değilim ama gene de çokta ilerisinde olduğum da söylenemez. :) (1k1e zeynep potansiyelim var bir nevi)

Sonra fotoğraf makinam var, özelliklerini biliyorum ama gene de karambole kullanıyorum. Açıp kullanma kılavuzunu da bir kere dahi açıp okumadım bugüne kadar.

Eskilerden yaşamalıymışım diyorum bazen. Sadece radyo ve televizyon olduğu zamanlarda. Teferruat yok herşey iki tuşla hallediliyor falan. Gerisine ihtiyaç duymazdım eminim.






24 Eylül 2011 Cumartesi

Okul Gelir Hoş Gelir

Okulu sevinerek karşılayacaksın deselerdi inanmazdım. Yaz dönemi boyunca yaptığım 2 tane stajın ardından "okul gelir hoş gelir" kıvamındayım artık. İş hayatı okulu aratır derler ya, çok doğruymuş. Örneğin, okul hiçbir zaman sabah 9, akşam 6 buçuk çıkışı olmadığından candır, canandır. Sonra haftasonu hariç, haftaiçi 2 gün yarım 1 tam gün tatili vardır. (bknz ders programım) Devamsızlık denen olayı vardır, sabahları yatar uyur devamsızlık hakkından yersin bazen. Kimse bir şey demez, hesap sormaz. Sonracığıma arada düşer dersler, hoca rapor alır, işi çıkar falan. Patron yoktur karşısında ezilip büzülebileceğin. Üniversite hayatımda son sınıf olmanın da ayrı bir ayrıcalığı vardır ayrıca. Her ne kadar yeni gelen çömezler fiziksel açıdan bizden çok daha büyük görünseler bile, 'okulda 5. yılın demek' deyince onların şaşkın bakışlarına ve imrenmelerine maruz kalırsın.

Hoş, ben de onların yaşındayken aynı onlar gibi düşünüyordum ya. Son sınıftakiler feleğin çemberinden geçmiş, tecrübe sahibi ve özel hayatlarında muhtemelen ciddi ilişki içerisinde ya da nişanlı falan olmalıydılar o zamanki fikrime göre. İşin aslı hiç öyle değilmiş. Yaş ve dönemler artıyor, sen hiç değişmiyormuşsun. Ama gerçekten olgunlaşıyormuşsun göre yaşıya..

İşin özeti ben seviyorum öğrenciliği, öğrenciliğimi. Hayatın en güzel döneminden biri ne de olsa, ekmek elden su gölden. :)


18 Eylül 2011 Pazar

Bir G(a)RİP Kız


Eylülde şifayı kapmak normal de. Hani bahanen hazır, değişen hava koşulları falan filan. Ancak İzmir gibi hala Ağustos sıcağının hüküm sürdüğü bir şehirde şifayı kapmak marifet ister. Ben de her bahar hasta olurum illa ki. İlkbahar, sonbahar bana hiç farketmez. Mühim olan mikrop kapacak kadar marifetli olmak. Yatak, döşeklik bir durumum yok ama öksürmekten iflahım kesiliyor 2-3 gündür. Grip miyim, yoksa nezle mi? İnan hiç fikrim yok. Aralarındaki farkı 22 senedir düşünüyorum hala çözemedim. Başucumda iğrenç öksürük şurubum, bir de ağızda acımtırak tat bırakan boğaz pastilim var. 'Ay şimdi öpmiyim canım, hastalığım sana geçmesin' diyen tiplere uyuz olurum ama ben şimdi onlardan biri oldum. Herkes götürüyor milkshakeleri, buzlu içecekleri ben sıcak hava da adaçayı falan içiyorum acınası bakışlar eşliğinde.

Umarım en yakın zamanda iyileşirdim de hem etrafımdakileri hem de kendimi şu öksürük illetinden kurtarırım. Yoksa sıcakta hastalık zor hacı, çok zor hastalık!





16 Eylül 2011 Cuma

İzdivaç Mevsimi

'Evlilik Sezonu Açıldı' diye reklam kokan bir cümleyle başlıyorum yazıma.


Bu sene itibariyle arkadaşlarımın nişan, düğün gibi davetlerine çağrılmaya başlandım. Sanırım artık büyüklerin tabiriyle 'akranlarımın çoluk çocuğa karışmaya' başladığı döneme giriyorum kabul etmek istemesemde. Kimi daha da kariyer yapmak peşindeyken, kimi ise diplomayı alır almaz evlenme kararını verip, hemen uygulamaya koyuyor. Facebook davetleri sağolsun, çok geçmeden de el elden olamasa da monitörden monitöre yayılıyor evlilik ve nişan haberleri.

Mesela bugün yaklaşık 13-14 senedir tanıdığım vaktinde aynı apartmanı, dersanede aynı sınıfta aynı sırayla paylaştığım gene üniversite de yollarımın kesiştiği ve aynı sınıfta buluştuğumuz arkadaşımın hem nişan hem de düğün davetiyesi elime ulaştı facebook aracılığıyla. İnsan bir garip oluyor, çocukluk arkadaşının evlilik haberini alınca. Allah'tan 'bak arkadaşların yavaş yavaş evlenmeye başladı, seneye okulunda bitiyor, sen evde kaldın' diyen cıvık akraba ve tanıdıklarım yok da kafam rahat.

Anlaşılan bu sene itibariyle bolca nişan ve düğün davetiyeleri almaya devam edeceğim. Eğer bu yazıyı okuyor ve yakın zamanda nişan veya düğün yapmayı planlıyorsan sana da mutluluk, biz şen bekarlara da daha fazla mutluluk diliyorum. :P


9 Eylül 2011 Cuma

"Blogger "N"lerini Seçiliyor"

Bu aralar blogger'ın n'leri seçiliyormuş haberi çalındı kulağıma. Haber kaynağı Kısaca Fd bilgilendirmekle de kalmadı blogumu 'En Çok Gezen Blogger' olarak seçmiş aynı zamanda. Öncelikli olarak beni bu ödüle layık gördüğü için Kısaca Fd'ye çok teşekkür ederim. :) Aslında blogumda kişisel fotoğraflarıma yer vermediğim için gezsem dahi hiç foto koymuyorum. Ancak anlatmakla yetiniyorum. İleride daha çok yer gezip, daha fazla fotoğraf paylaşırım belki kim bilir..

Şimdi gelelim aldığım ödülün hakkını vermeye. Öncelikli olarak bazı kurallar var;

Kurallar:

Yazının Başlığı "Blogger "N"lerini Seçiliyor" şeklinde olmalı.

Her kategori için en fazla üç seçim yapabilirsiniz. (Sadece bir kategori için , üçten fazla isim yazma hakkınız var.)

Ekstra bir kategoriye yazabilirsiniz. Kategori açarken mümkünse seçiminizi en güzel, en zeki gibi şeylerden yana kullanmayın. Tamam birbirinizi tanıyor olabilirsiniz ama burada genel seçimden bahsediyoruz ve birbirimizi (genelde) sadece yazılarımızdan tanıyoruz.Yazılardan yola çıkarak sonuçlara varabileceğimiz kategoriler olmalı.

Aynı kişiyi birden fazla kategoride yazabilirsiniz. Mim yazılarınızı okunduğuna dair, sahibi tarafından yorum yapılması gerekir. Bir gün içerisinde yazılarınıza yorum gelmezse mail atarak haber verirseniz en doğru sonucu elde etmiş olursunuz.

Listede ismi olan herkes mimlenmiş sayılır.

Gelelim benim seçimlerime.

En İyi Tasarıma Sahip Blogger: Göksu Karaca, Nora, Hesionka
En Çok Eğlendiren Blogger: Pucca, Zodyaklı, Reklamcıinsankişisi
En Çok Özlenen Blogger: Agresif Polyanna, Plesenta, Muffin (hatta kapanmış bile kendisi)
En Akıcı Yazan Blogger: Smg, Mrs. Baros
En Meraklı Blogger: Zennube, Karılıksız Karı
En Çok Gezen Blogger:Ufurukten Prenses, Sophie
En Çok Bilgilendiren Blogger: Pelin Özkan (Media Cat)
En Çok Kendini Anlatan Blogger: Zerzevat
En Çok Yorum Yapan Blogger: Profösör, Kısaca Fd

Aklıma gelenler şimdilik bunlar, ödül alanları çok çok tebrik ediyorum. :)


8 Eylül 2011 Perşembe

Özlenen Bir Mim

Uzun zamandar beri mim yazmıyordum. Özlemiştim de işin aslı. SmG 'Şirinköyü'nün hangi şirinisin?' adında bir mim yolladı bana. Şirinleri ben de herkes gibi çok seviyorum. Ve hangi şirinim acaba diye düşündüm, tabi bunda SmG'nin bana sunduğu site de çok yardımcı oldu.

Ben biraz Hayalci Şirin'im mesela. Onun gibi uçuk hayallerim olmasa da bende severim hayal kurmayı sık sık. Özellikle de yatağıma uzandığım zamanlar..

Ben epey bir Uykucu Şirin'im de aynı zamanda uyumayı en çok da uyuklamayı çok severim.
Ben arada da Obur Şirin'im damak tadıma uygun yemekleri ben de onun gibi hiç kaçırmam.
Nadiren de Somurtkan Şirin'im moralim bozuk olduğunda herşeye surat asar, çok çabuk da sinirlenirim.

Ve Şirin Baba gibi arada arkadaşlarıma akıl verir,
Gözlüklü Şirin gibi bazen yanlış olsa dahi sırf inadım yüzünden bir konu üzerinde bilgiçlik taslar, Süslü Şirin gibi bazı zamanlar aynanın karşısından ayrılamaz,
Sakar Şirin gibi sürekli bir yerlere çarpar kendime zarar veririm. Hatta çoğu zaman morluk olarak döner bu çarpmalar bana.

Ve bu aralar da biraz Aşık ve Duygusal Şirin'im..

Bu mim'de gelecekteki izleyicim olacak 300. kişiye gelsin. (300. müşteri gibi oldu biraz ama idare ediverin )




27 Ağustos 2011 Cumartesi

Nerede O Eski Bayramlar(ım)?

Yazıma kendimi bildim bileli bayramlarda söylenen klişeler klişesi başlıkta niye başladım acaba ben? Senelerdir süre gelen 'eski bayramlar kalmadı artık', 'nerede o eski bayramlar'..


Davulcu aynı davulcu, şeker aynı şeker, akrabalar ise vefat edenler dışında hala aynılar. Peki nedir bu 'eski bayramlar' diye dillendirilip durulan klişe.

Bayramlar aynı aslında sadece bizler büyüdük bana göre. Küçükken düşünüyorum da bayramlar gerçekten çok güzeldi. Hala aynı güzellikteler ancak ben artık çocuk değilim. Aynı heyecanla ve sabırsızlıkla beklemiyorum bayramları. Haftalar öncesinde annemle çarşı pazar gezip kendimi binbir heyecanla bayramlık almıyorum. Alsam bile sadece 'haydi bayram geldi yeni bir şeyler giyeyim' demek için hatta bazen az giyilmişlerimi giyiyorum bayramda. Sonra bir gün önceden bayramlıklarımı yatağımın başucuna koyup, aklıma geldikçe yeni ayakkabılarımı evin içinde giyip mutlu olmuyorum mesela.

Ramazan bayramına ise şeker bayramı demiyorum artık. Bayram günü erkenden kalkıp heyecanla yarım yamak yaptığım kahvaltımla yollara dökülmüyorum bayram şekeri ve harçlığı toplayabilmek için. Sırf mahalle arkadaşlarımla bayram heyecanını yaşamak için kapılarını çaldığımız tanıdık, tanımadık simaları ve onlara ait elleri öpüp başıma koyarak 'iyi bayramlar' dileklerinde bulunmuyorum. Harçlık yerine şeker yada çikolata ( genelde bol miktarda hobby çikolata olur bu) verilince aslında belli etmesem de kızıyordum içten içe. Ve gün sonunda mahalle arkadaşları ve diğer akraba çocuklarıyla ne kadar para topladığım yarışına girmiyorum, eğer param ondan azsa içten içe kıskanıyor gene de belli etmiyorum. Poşetimi dolduran paraların muhtemelen çoktan yeri belli. Çikolata ve şekerleri de anne, baba ve diğer aile büyüklerinin 'fazla yeme kızım dişlerin çürür' nasihatlarına rağmen umarsızca ağzıma atmıyorum.

Bunların hiç birini artık yapamazken 'eski bayramlara' özlem duymaktan çok 'eski bayramlarıma' özlem duymak daha mantıklı geliyor bana. Herşey çocukken daha bir güzel, daha bir anlamlı çünkü. Bayram çocuklara daha bir bayram..

Bayramda buralarda yokum ve şimdiden herkesin ramazan bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. El öpün, öptürün, bolca da harçlık verin.. ;)



19 Ağustos 2011 Cuma

Bu Şirinler Fazla Şirinler


Geçtiğimiz günler Şirinlerin sinema da hem de 3D olarak izleme imkanı buldum. Çocukluğumuzun Şirinleri her zaman ki tatlılığıyla bu kez Amerika'nın göbeğindelerdi. Filmdeki 3D'nin etkisiyle ellerimi uzatıp Şirinler'in yanakları sıkmak geldi içimden. Filme yapılan Türkçe dublajsa beni benden aldı. Çocukluğuna dönmek isteyenler bu filme gidebilirler hem de iyi bir çocuk olmalarına gerek bile kalmadan :)


14 Ağustos 2011 Pazar

2 Dizi Tavsiyesi



Stajımı yedim bitirdim.. 6 hafta ne çabuk geçti, çok uzun zaman gibi gelirken. Şimdi evde vakit geçirme zamanı. Ama alışınca nasıl olacak bilmiyorum bütün gün evde oturmak boş boş. Bu zaman zarfında Damages ve Pretty Little Liars dizilerine sardırdım. Damages'te henüz 1. sezonu bitirdim, Pretty Little Liars'ta ise yayınlanan son bölüme kadar izledim.

Pretty Little Liars'ta Spencer, Hanna, Aria ve Emily adlı dört yakın arkadaşın Alison adlı arkadaşlarının esrarengiz ölümünden sonra başlarına gelen esrarengiz olayları anlatıyor. Esrarengiz ve polisiye tarzı konuları sevdiğimden bu diziyi çok sevdim. Bir de dizi boyunca giydiği kıyafetlerde benim için ayrı bir merak konusu.

Damages ise Pretty Little Liars'ın aksine daha ciddi bir konuya sahip. Dizide Ellen Parson's adlı genç avukatın Hewes & Associaties adlı firmada işe girmesinden itibaren kendini ilginç bir davanın içinde bulmasıyla başlıyor. Ve de ardından kendini hapiste bulmasına kadar varacak ilginç olayları barındırıyor içerisinde.

Ne izlesem, nasıl vakit geçirsem diyenler için bu iki dizi biçilmiş kaftan. Benden söylemesi..

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Oku, İzle, Yat, Oku

Bütün haftasonunu evde geçirmeyi özlemişim. Kitap okumayı, izlemek isteyipte izleyemediğim filmleri izlemeyi, yat kalkıp gene yatmayı.. Bu aralar Ayşe Kulin'in 'Hayat' ve 'Hüzün' adlı ikilisine başladım. Henüz 'Hayat' adlı serinin ilk romanın ortalarında falanım. Geçen haftada Canan Tan'ın 'İz' adlı romanını okumuştum. İkisi de vazgeçemediğim yazarlar arasında, üsluplarını çok seviyorum. Bitirince de Gülse Birsel'in 'Yazlık' kitabını almak niyetindeyim. Ve tabi ki 'Pucca Günlük'ün çıkacak olan 2. serisini de heyecanla bekliyorum. 'Uykusuz Yaz'da Pucca'nın uzun soluklu yazısı oldukça dikkat çekici ve eğlenceliydi. Keşke arada Uykusuzda yazsa Pucca diye düşünmeden edemedim.


Haftasonu diğer yaptığım şeylerden biri de izleyemediğim filmleri izlemek. Dün akşam 'Neşeli Hayat' filmini izledim Yılmaz Erdoğan ve BKM mutfağının. Şimdiye kadar vakit bulup izleyememekle hata etmiştim. Gerçekten güzel bir filmdi. Yılmaz Erdoğan'ın fimlerinde toplumsal sorunlara eğilmesini seviyorum. Daha sırada o kadar çok film varki..

Aklımın bir diğer ucunda da bu hafta vizyona giren 'Smurfy' yani eğer uslu bir çocuk olursak görebileceğimiz Şirinler var. Gitmek istiyorum çok, çok gitmek istiyorum..

Bunun dışında yatıp kalkmak, anneye yardım etmek, tv'de zapping yapmak diğer haftasonu aktivitelerim..

Haftasonu candır, hele ki Cumartesi. Herkese iyi haftasonuları bloggercanlar


1 Ağustos 2011 Pazartesi

Kısacık Bir Mola


Küçük bir mola için işyerinden iki gün izin alıp Altınoluk'a gitmiştim.

Günler akıp geçiyor malum. 4 günde anlayamadan geçti, gitti.. Rüya gibi geldi bana.

Bugüne, Pazartesi sendromunun yanında bir gün önceden kalan yol yorgunluğu kaldı.

İki hafta kaldı stajımın bitmesine, sonra 15 gün daha tatil..

Sonrası mı, bakıcaz çaresine.