31 Aralık 2015 Perşembe

Yeni Yıl, Yeni Umutlar


Kaç senedir bu blogta kaç yeni yıl yazısı yazdım hesabı yok. Ama oldukça fazla olduğunu biliyorum. Gelelim veda etmekte olduğumuz yıla. Neler yaşanmadı ki şu koca senede. Benim açımdan geçtiğim sene heyecan dolu başlangıçların yaşandığı bir yıl oldu. Hem de ne başlangıçlar. Evlendim, yeni şehre taşındım ve bence en önemlisi ailemden ilk kez ayrıldım. Tabii her zaman her şey dört dörtlük değildi. Unutulmaz heyecanlar, uyutmayan stresler, geleceğe yönelik kaygılar ve birçok duygularda yaşadım geçtiğimiz koca bir senede... Geriye tek eksiğim kaldı o da yeni şehirde mutlu olabileceğim bir işe girmek. O yüzden 2016'dan iş dışında fazla bir beklentim yok. Milli piyango bile almadım hayallerimi büyük tutmamak için o derece. Yatta, katta, malda gözüm yok. Tabii sağlık, mutluluk ve huzur ise olmazsa olmazlarımdan her sene olduğu gibi.

Gelelim yılbaşı kutlaması hazırlık ve beklentilerine. Çok mu anlam yüklüyoruz gelen bir seneye bilmiyorum ama gene de umut etmek güzel şey. Her ne kadar son günlerde yeni yıl Hristiyanların bayramıdır dense de bu söylentiyi mantıksız buluyorum. Zira dini bayram inanç meselesidir. Müslüman olmayan biri de sırf sağlıklı olduğuna inandığı için oruç tutabilir misal. Ama farklı inanca sahip olduğundan bu oruç onu müslüman yapmayacaktır. İki ağaç süsleyip, noel babalı, geyikli aksesuar edindik diye kimse dinden de çıkmaz, başka din özentisi de olmaz benim nazarımda. Hem ne mutlu ki küçük çam ağaçları süsleyerek, birbirimize hediyeler alıp kendimizce küçük heyecanlar ve mutluluklar yaratabiliyorsak. Bence hiç bir sakıncası yok. Hatta bence karamsar olduğumuz şu günlerde bir nebzede bir araya gelip, yiyip içerek, kar topu oynayıp, kardan adam yaparak bir gece dahi olsa gönlümüzden geçeni yapmak bir gereklilik gibi de.

İşin özeti inşallah önümüzdeki sene arzu ettiklerinize sahip olduğunuz ya da bir nebze de olsa onlara yaklaştığınız umut ve mutluluk dolu bir yıl olur. Geride bıraktığınız bu senede edindiğiniz tecrübeler yanınıza kar kalır. Yaşadığınız üzüntü ve hayal kırıklıkları ise mutluluk ve sevinçlerle değiş tokuş edersiniz. Ve de en önemlisi herkese sağlık ve huzur diliyorum. Arayanlara ise aşk ve kariyer dolu bir yıl. Seneye görüşmek dileği ile.





24 Aralık 2015 Perşembe

Star Wars- Güç Uyanıyor


Başlığı okuyunca gene mi Star Wars dediğinizi duyar gibiyim. Malum Star Wars serisinin yedinci filmi Güç Uyanıyor daha vizyona girmesine aylar kala Star Wars çılgınlığı dört bir yana dağılmış durumdaydı. Öyle ki Star Wars karakterleri hemen hemen bütün markalarca pazarlama stratejisinde başarılı bir şekilde uygulandı. Her yerde Darth Vader, Yoda Usta, R2 başta olmak üzere birçok Star Wars kahramanlarının baskılarının bulunduğu ürünleri içimizi bayıltacak derecede her yerde gördük. Bizki yerli çizgi film karakteri Pepe'yi bile iç çamaşırına bastıracak kadar fenomen yapmış bir milletiz. Amerika'nın yarattığı Star Wars çılgınlığına da elbette karşı koyamazdık. Hoş koymaya da niyetimiz yoktu zaten. Zincirin son halkası da çok başarılı bulduğum viral çalışması olarak dahi değerlendirebileceğim Bim markasının lisanslı Star Wars ürünleri satması oldu. Bu ürünlerin arasında kupa, not defteri, tşört, kırlent gibi ürünler vardı. Ben bile o kadar fenomen olmamama rağmen kendime Star Wars kupası almadan edemedim. Diğer ürünleri bilmem ama bardak oldukça kaliteli geldi. Bu son atağıyla da BİM, A101'den epeyce bir adım öne geçti.

Gelelim asıl konum olan filme. En başa gitmem gerekirse Star Wars serisinin hiç bir filmini düne kadar izlememiştim. Ama hep içimde bu kadar bilinen filmi ve karakterlerinden bir haber olmamın ezikliğini de yaşamıyor değildim. Filmin vizyona girmesine bir ay kala eşim tarafından hızlandırılmış Star Wars eğitimine tabii tutuldum. Velhasıl bir ay içinde diğer altı filmi olay örgüsü sırasına göre izledim. Zira kronolojik sıralamada izleseydim epey de bir kafam karışacaktı. Serinin kronolojik anlamdaki ilk filmlerini günümüz şartlarında çok çekici bulmayıp izlerken uyuya kaldığımı itiraf etmem lazım. Ama son yıllarda çekilenler oldukça başarılıydı. (Özellikle de Natalie Portman'ın yer aldığı üçlü.) Göz kırpmadan izledim diyebilirim. Ve nihayet artık son film için hazırdım. 3D teknolojisiyle vizyona giren serinin son filmi görsel anlamda tam bir görsel şölendi. Filmin önceki serilerindeki oyuncuların yaşlılık hallerini bu filmde görmek ise nostaljik bir hava yarattı. Günümüzde sinema anlamında Amerika'nın sahip olduğu teknolojiyi düşündüğümde filmin oldukça iyi olacağını zaten tahmin ediyordum. Umduğum gibi de oldu. Serinin bu filminde yer alan iki karakter Rey ve Finn'in performansları ise oldukça başarılı ve etkileyici idi. Aşksız yapamanayanlara da küçük bir ipucu diğer filmlerde olduğu gibi bunda da aşk hikayesi gizli.

Özetle Star Wars- Güç Uyanıyor benim için uzun zamandır izlediğim en iyi filmlerden biri olmaya fazlasıyla aday. Henüz gitmeyenlere ise şiddetle tavsiye edilir.



27 Kasım 2015 Cuma

Ali Baba ve 7 Cüceler


Çok eleştirildi, fazlaca konuşuldu. İşini ucunda Cem Yılmaz olunca nasıl konuşulmasın. Ben de birçok meraklısı gibi geçtiğimiz hafta Cem Yılmaz'ın son filmi olan 'Ali Baba ve 7 Cüceler'e gittim. Oldukça da eğlenceli vakit geçirdiğim bir film oldu.

Cem Yılmaz, filmde iki farklı karakterle çıkıyor karşımıza. Biri kayınbiraderi ile birlikte çalışan, Tele Marketing ile ekmeğini kazanan Ali Şenay, diğeri ise Bulgaristan'da korku salan mafya Boris Mancov. Biraz bu karakterlerden bahsetmem gerekirse. Ali Şenay bugün tele marketing kanallarında bolca rastladığımız ikna kabiliyeti yüksek, malını satmak adına az dolandırıcı ve biraz da yalancı bir karakter. Pazarladığı ürün ise bugün ev ve bahçe ürünleri satan marketlerde bulunan bahçe aksesuarı. Yedi adet cüce. Ali Şenay'ın kayınbiraderi ise en az Ali kadar renkli ve şahsına münhasır bir karakter. Macera bu ikilinin Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da gerçekleşen yurtdışı fuarına ürünlerinin tanıtımını ve pazarlamasını yapmak için gitmeleri ile başlıyor. Ardından ikili kendilerini birdenbire farklı bir maceranın içinde buluveriyorlar. Bu macerada neler yok ki. Mafyalar, polis ekibi hatta ve hatta Hunger Game filmine göndermede bulunan açlık oyunları... Konusu hakkında daha fazla renk vermek istemesem de hayli maceralı ve göndermeli bir film. Filmin çekildiği yer olan Sofya'nın tarihi ve doğa güzelliklerini görme şansını da elde ettiğimiz filmde, şehre hayran kalmadan edemedik. Gitmek istediklerimiz yerler arasına böylece Bulgaristan da eklendi. Boris Mancov karakteri ise tip olarak Bulgar popçu Azis ile birebir aynıydı. Cem Yılmaz'ın karakteri yaratırken ilham kaynağının Azis olabileceği kuvvetli ihtimal. Diğer birçok filminde olduğu gibi Cem Yılmaz'a Azeri bir karakter olan Kenan Memedov karakteri ile oyuncu Zafer Algöz eşlik etmiş. Zafer Algöz'ün şive konusunda ne kadar başarılı olduğunu düşünürsek, Kenan Memedov karakterinin de Azerice repliklerinin ne kadar eğlenceli olduğunu söylememe gerek yok.

Filme ilk günden beri yapışan aşırı küfürlü yaftasını da anlayabilmiş değilim. Zira film aşırıya kaçacak küfür içermiyordu bana göre. Yılmaz'ın diğer filmlerinde olduğu gibi bu filminde de marjinal bir konu ve karakterleri içermesi ve mahalle komedisinden uzak olmasından dolayı herkes tarafından beğenilmemiş olabilir. Alışılmışın dışında senaryosu ve yönetmenliğiyle de belli ki çok kafa yorulmuş olması ile benim nazarımda takdiri hak ediyor.

Özetle hala gitmediyseniz sinemada görülmesi gereken bir film. Cem Yılmaz'ın kendine has film tarzını bugüne kadar sevdiyseniz, bunu da seveceksinizdir eminim.


23 Kasım 2015 Pazartesi

Organik Tarıma Ben de Bulaştım


Bugüne dek organik- doğal tarım, GDO'suz ürün kelimelerini bolca duysam da bu konu da bilinçli olduğunu söyleyemeyeceğim. Taa ki evlenene kadar. Ben gıda konusunda duyarsız olsam da eşim sağolsun bu konu da benden çok daha bilinçli ve dikkatli. Durum böyle olunca da eve giren çıkan meyve, sebze ve diğer tüm yiyecekleri ben de sorgular hale geldim. Eve fütursuzca aldığımız marka ve ürünleri masaya yatırdık. Bazı ürünlerde sağlıklıyı bazılarında ise sağlıklısına en yakın ürünleri tüketmeye karar verdik. Ve bu anlamda da araştırma yaparken bir yakınımız tarafından "İpek Hanım Çiftliği" tavsiyesini aldık. Akabinde İpek Hanım Çiftliği web sitesini ziyaret edip, çiftliğin hikayesine konuk olduk ve çiftliği sahibi Pınar Hanım'ı daha yakından tanıma fırsatını elde ettik. Diğer yanda sitede yer verilen fotoğraflar ile de çiftliği ziyaret etmiş kadar olduk. Şayet birgün yolumuz Aydın'a düşerse çiftliği yakından da görme isteği doldu içimize.

Gelelim çiftliğin kısa kuruluş hikayesine. Çiftliğin sahibesi Pınar Hanım yoğun ve yorucu iş hayatından bunalarak, Aydın Nazilli'ye yerleşmiş bir iş kadını aslında. Kariyerin zirvesinde şehir hayatını bir kenara atarak kendini çiftlik ve tarıma adamış nadir örneklerden. Herkesin dilinde olan "günün birinde küçük bir kasabaya / köye yerleşerek kendi sebze ve meyvemi yetiştireceğim" sözünü eyleme dökmeye cesaret edemeyenlerin idolü Pınar Hanım. Tabii kararında o dönem hayatına dahil olan kızı İpek'in de rolü var. Aniden verdiği bir karar ile kızı İpek'i şehir hayatından uzak yerde yetiştirip, en azından onu doğal ve organik yiyeceklerle büyütebilmenin zevkine varabilmiş biri. Diğer yanda bu konuda bencil olmayıp, yetiştirdiği doğal ürünleri pazarlama işine de girerek organik tarım ve sağlıklı ürünlerin herkesin kapısından girmesine vesile oluyor. Ürün listesinde ise yok yok. Taze mevsim sebze ve meyveleri, kurutulmuş meyveler, salça ve reçel gibi kahvaltılıklar, türlü türlü ev yapımı ekmekler, farklı türlerde çiftlik hayvanlarından elde edilen peynirler. Biz de ilk siparişimizi ıspanak, börülce, domates, ezekiel ekmeği, lor, nar, karadut pekmezi, yaban mersini kurusu, köy kurabiyesinden yana kullandık. Ürünlerin toplu görseline buradan ulaşabilirsiniz. Şimdiye kadar yediklerimizden ıspanak, domates, lor, köy kurabiyesi, ekmek ve pekmezden oldukça memnun kaldık. Hem içerik bakımından sağlıklı hem de lezzet bakımından başarılıydılar. Diğer yanda ürünlerin çok hızlı olan nakli ve paketlemesi de oldukça iyiydi. Fiyatlara gelirsek organik pazarlarda korkutan fiyatlarla hiç mi hiç ilgisi yok. Oldukça makul ücretlerde diyebilirim. Bizim açımızdan güzel geçen ilk sipariş deneyiminin ardından bundan sonra her ay bazı ürünleri sürekli, bazı ürünleri ise bittikçe İpek Hanım Çiftliği'nden yenilmeye karar verdik. Kesinlikle reklam anlamında bir çıkar gözetmeksizin bu yazıyı yazarken, deneyimleyen biri olarak size İpek Hanım Çiftliği'ni gönül rahatlığı size de ile önerebilirim. Özellikle de çocuklu ebeveynler için şiddetle...


22 Ekim 2015 Perşembe

Film Dolu Günler


Bu ay benim için sinema ve film dolu bir ay oldu. Bunlardan ilk ikisi Vodafone Freezone sponsorluğunda gerçekleşen Film Ekimi'ne ait filmlerdi. Film Ekimi'nin gittiğimiz ilk filmi Dalibor Matanic'in yönettiği bir film olan 'Güneş Tepedeyken' idi. Filmde üç farklı aşk öyküsü üç farklı zaman diliminde anlatıyordu. Filmde Bosna Savaşı'nın ardından süre gelen otuz yıla yayılmış iki milletin birbirine süregelen düşmanlığı ele alınıyor. Ve bu düşmanlık içerisinde tohumlanan Hırvat ve Yugoslavyalı iki gencin toplumca yasak görülen bir aşk ilişkisini yaşamaları konu ediliyor. Hikaye biraz Türkiye'de vaktinde bolca çekilmiş kan davalı aileye ait iki gencin yaşadıkları yasak aşk tadını damakta bırakıyor. Filmin en ilginç kısmı ise üç ayrı aşk öyküsünde yer alan aynı baş kadın ve aynı baş erkek oyuncu. Tihana Lazovic ve Goran Markovic farklı öykü ve zaman dilimlerinde buluşan iki aşığı çok başarılı canlandıran iki oyuncu gerçekten. İlk öyküde Jelena ile Ivan karakterleri olarak karşımıza çıkarlarken, ikinci öyküde Natasa ve Ante, son öyküde ise Marija ve Luka olarak karşımıza çıkıyorlar. Bence izlenmesi gereken anlamlı ve aşk dolu bir dram filmi.

Film Ekimi dahilinde gittiğimiz ikinci film ise 'Mükemmel Bir Gün' filmiydi. Film dram türü olarak değerlendirebilirim. Filmde 1995 senesinin Kosova'sındaki savaş ortamı anlatılıyor. O dönemki halkın temiz su ihtiyacını karşılamak için bölgeye gelen ve gönüllü olan bir ekibin suya ulaşmak için verdikleri mücadele ele alınıyor. Temiz su çıkarmayı sağlayan su kuyusunun içine düşen ve suyu kirleten ceset ise sadece bir başlangıç. Savaş esnasında ülkede yaşanan sefalet ve yokluk cesedi kuyuda çıkarmak için halat bulmalarına en büyük engel. Diğer yandan bürokrasi de araya girince iş iyice çığırından çıkıyor. Özetle oldukça ilgi çekici ve enteresan bir film. Başrollerde yer alan Benicio Del Toro'nun film boyunca karizmasından da bahsetmek isterim. Böylece listeme Javier Bardem'den sonra karizmatik bir İspanyol oyuncu daha katıldı. Filmde bazı diyaloglar biraz fazla uzun. Zaman zaman beni sıktı diyebilirim. Ancak konu ve oyuncuların performansı itibariyle gerçekten izlenesi.

İzlediğim üçüncü film ise daha önce de sabırsızlıkla vizyona girmesini beklediğim bir filmdi. Amy Winehouse'un hayatını ele alan Amy filmi. Biz bu filme belgesel de diyebiliriz. Zira gerek Amy Winehouse'a ait video ve ses kayıtları, gerekse onu yakınen tanıyanlara ait röportajlarla tam bir belgesel niteliğinde. On altı yaşından başlayarak yirmi yedi yaşına kadar uzanan başarılı ama bir yandan da hüsranla sona eren bir hayatın öyküsü. Amy Winehouse'un eşsiz sesi, hayatından kopup gelen besteleri ve kısacık hayatına MTV müzik ve Grammy gibi birçok ödülü sığdırması ile elde ettiği başarı inkar edilemez. Diğer yanda birçok modacıya ilham kaynağı olan farklı tarzdaki saçlaru ve giyimi de gününün moda ikonu olduğunun en büyük göstergesi. Ancak küçüklükten yana yaşadığı büyük tramvaların yarattığı ruh hali, hayatına soktuğu ve ömrünü adadığı erkeklerin onda yarattığı kötü alışkanlıklar ve bıraktıkları hasarlar başarılarını gölgelemeye yetiyor. Amy her ne kadar sahnede güçlü dursa ve sesiyle o gücünü ispatlasa da aslında çok kırılgan bir kız çocuğu. Diğer yanda küçüklüğünden biri yinelediği sürekli bir laf da var. Bir gerçekten ünlü olursam intahar ederim. Ve ömrünün baharında şöhreti yakaladığında ise dediğini de yapıyor. Ergenlikten itibaren sürekli tekrar ettiği Bulimia, eşi tarafından alıştırılarak defalarca rehabilitasyon merkezine gidip tedavi görse de bir türlü kopamadığı ve birçok kez ölümle burun buruna geldiği uyuşturucular ve son olarak alkol tüketmesi sonunu hazırlıyor. Yirmi yedi yaşında alkol zehirlenmesi ve düzensiz beslenme sebebiyle hayata veda ediyor. Geride ise harika şarkılarla dolu bir albüm ve singlelar bırakıyor. Ve de en önemli başarısı belli bir kesime hitap eden müzik türü olan cazı tüm herkese sevdirebilmesi. Diğer yanda Amy'in sonunu Marilyn Monroe'un sonuna da çok benziyor. İkiside hem şöhretin ağırlığına, hem de hayatlarına soktukları erkeklerin kendilerinde açtıkları yaralara dayanamayıp çareyi alkolde buluyorlar. Diğer yanda ikiside tramvatik bir çocukluğa sahip. Babasız yetişen iki genç kadın. Ve de ikisi de dönemlerinin moda ikonları ve başarılı isimleri. Sonları ise aynı. İkisi de evlerinde aynı şekilde ölü bulunuyorlar. Özetle etkileyici bir biyografik film. 

Son izlediğim film ise animasyon türünde 3D ile hayat bulan  Antonie de Saint-Exupery'in klasikleşmiş eseri Küçük Prens. Küçük Prens'i okumayanlarınız yoktur. Filminde ise kitabın kahramanlarından olan pilotun yaşlılığı ve o dönemde küçük bir kız çocuğu ile kurduğu arkadaşlık ilişkisi ele alınıyor. Yaşlı pilot kız çocuğuna Küçük Prens'e ait öyküyü aktararak kız çocuğunun kendisini ve dünyayı keşfetmesini anlatıyor. Gelecek kaygısı ile sadece programlı bir hayat sürmekte olan küçük kız yaşlı pilot sayesinde özgürlüğün ne demek olduğunu öğreniyor. Film boyunca Küçük Prens'te yer alan karakterleri farklı yer ve mevkilerde görebiliyorsunuz. Kitapta olduğu gibi animasyon filmi de yetişkinlere yönelik. Görsel şölen dışında çok küçük çocuklara fikir anlamında pek bir şey sunacağını sanmıyorum. Özetle Küçük Prens hayranlarının izlemesi gereken bir film.

İzlediğim dört filmi kendi penceremden sizlere sunmaya çalıştım. Umarın izlenecek listenize az da olsa katkıda bulunabilmişimdir. Sonraki yazımda görüşmek üzere. Hoşçakalın.




11 Ekim 2015 Pazar

Kıbrıs ve Arda Kalanlar


İki önceki yazımda balayı için kısa bir süre gittiğimiz Bodrum Gümüşlük'ten bahsetmiştim. Bu yazımda ise daha uzun soluklu dinlenme, gezme ve keşfetme anlamında daha fazla vaktimizin olduğu Kıbrıs tatilimizden bahsetmek istiyorum sizlere. Pazartesi günü başlayan tatilimiz Cuma gününe kadar devam etti. Bu süre zarfında Girne'de bulunan Vuni Palace Hotel'de kaldık. Hotel hizmetinin yanısıra Casino olarak da ayrıca hizmet veren bir tesisti.

İlk günler sıcağın etkisi ile güneş,deniz ve havuz üçlüsünden pek ayrılamadık. Daha sonraki günler ise hotelin bulunduğu ilçe olan Girne'deki yerleri gezerek vakit geçirdik. Kıbrıs deyince sembollerinden biri haline gelmiş Girne Kalesi ile yolculuğumuza başladık. İçinde birçok müze ve tarihi yapıyı içinde barındıran Girne Kalesi'nden yarım günümüz gitti diyebilirim. Kale Orta Çağ'da Bizanslılar tarafından inşa edildiği varsayılırken, Osmanlıya oradan da günümüze kadar ulaşmış bir yapı. Hatta bir dönem İngiliz sömürgesi döneminde polis okulu ve hapishane olarak bile kullanılmış. Bu nedendendir ki içinde hem Bizans, hem Osmanlı hem de Venediklilere ait birçok eser bulmak mümkün. Hatta kale bir dönem Lüzinyan olarak geçen günümüz Fransa'sının kökenini oluşturan bir topluma dahi ev sahipliği yapmış durumda. Kalede mimari ve tarihi anlamda ise en çok dikkatimizi çeken yapılar St. George Kilisesi (12 y.y.) ve Sarnıç oldu. Diğer yanda çeşitli medeniyetlere ait canlandırma ve o döneme ait antik eşyalardan oluşan müzeler oldukça ilgi çekici idi. Özellikle de Lüzünyan dönemine ait zindanların yer aldığı alan ve zindanlarda işkence gören insan canlandırmaları oldukça tüyler ürperticiydi. Diğer yanda Girne Kalesi'nde yer alan müzelerde Girne bölgesinde bulunan ilk yerleşik toplumlara ait farklı sergilerde mevcuttu. Vrysi Neolitik köyüne ait Vrysi buluntuları, Erken ve Orta Tunç Dönemleri'ne Girne yakınında bulunan Kırnı köyünde bulunmuş mezar canlandırmaları ve bu mezarlarda bulunan buluntular, Erken Bizans dönemine ait buluntular da yer alıyor. Müzelerin arasında en çok dikkat çekenlerden biri ise Batık Gemi Müzesi. Batık Gemi Müzesi'nde M.Ö.300 yıllarına ait bir gemi batığı ve müretabata ait araç ve malzemeler de mevcut.

Girne Kalesi gezisinden sonra biraz Girne'nin çarşısından dolaştık. Daha sonra ise dinlenmek için kendimizi  sahil kenarından bulunan bir cafeye attık. Diğer tarihi yerler yürüyüş mesafesinden çok uzakta olduğu için Girne Kalesi'yle yetinmeye karar verdik. Yemeği ise Girne'nin denizine sıfır mesafede konumlandırılmış Eziç Restoran'da yedik. Yemekler oldukça başarılı, fiyatlar ise Türkiye'de benzer restoranlara kıyasla daha uygundu.

Bir sonraki gün ise durağımız Lefkoşa oldu. Ama şansımıza o gün Kıbrıs'ta resmi tatil olduğundan bir çok yer kapalıydı biz de açık olan yerlere uğramakla yetindik. Bunlardan ilki daha önceleri St. Sophia Katedrali olarak kullanıp sonradan Sokullu Mehmet Paşa'nın Kıbrıs'ı fethi ile dönemin padişahı 2. Selim adına camiye çevrilen ve onun adını taşıyan Selimiye Cami'si idi. Caminin karşısında ise St. Nicholas Kilisesi vardı ancak sebebi anlamadığımız bir biçimde ziyarete kapalıydı. Ardından gene Osmanlı zamanında yapılan ve İzmir'de bulunan Kızlar Ağası Hanına çok benzettiğim Büyük Han'ı gezdik. Büyük Han içerisinde kahve, çay içilebilecek mekanlar ve genelde el yapımı ürünlerin satışını gerçekleştiren hediyelik eşyacılar vardı. Ben ise kendime Güray Altun'un atölyesinden seramik el işçiliği şu kolyeyi aldım. Atölyede kolye, küpe takılar olduğu gibi gene seramik ile süslenmiş tablo ve hediyelikler de mevcut. Yolunuz bir gün Büyük Han'a düşerse Güray hanımın atölyesine ve el işçiliği seramik ürünlerine mutlaka göz atın derim. Facebook'ta yer alan bu hesabından ise ürünlerini inceleyebilirsiniz. Büyük Han'ın ardından yakında bulunan Belediye Pazarı'nı gezdik. Belediye Pazarı'nda taze meyve ve sebzeler bulmak mümkün. Diğer yanda şile bezinden birçok giyim ve çantalar da satılıyor. Diğer görmeyi çok istediğimiz Sultan Mahmut Kütüphanesi ve Derviş Paşa Konağı ve Etnografya müzesi ise maalesef kapalı idi. Zaten müzeler ilginç bir şekilde günde sadece bir kaç saat açık. Haftasonları ise tamamen kapalı. Son olarak ise Güney Kıbrıs ile sınırı oluşturan Birleşmiş Milletler kontrolündeki Yeşil Hat'ı görmeye gittik. Güney Kıbrıs'taki rumlar kuzey kesimine rahatlıkla pasaportları ile geçerken, malesef türkler Avrupa Pasaport'u olmadan Güney Kıbrıs'a geçemiyor. Biz de melül melül karşıdan gelen rumları seyretmekle yetindik. Lefkoşa'da dinlence yerimiz ise Gloria Jean's oldu. Zaten çarşıda çok da kahve çay içilebilecek yer yoktu. Aynı zamanda kitap da satılan Gloria Jean's terası ile zaman geçirilebilecek güzel bir mekan. Böylece Kıbrıs gezimizi de sonlandırmış olduk.

Tatilimizin dördüncü gününde ya hava çarpmasından ya da yedik, içtiklerimizinden rahatsızlandık. İşin ilginci ise koskoca hotelde revir hizmetinin olmaması idi. Kıbrıs'ta sağlık sisteminin işimiz düşünce ne kadar vahim olduğunu da görmüş olduk. Nöbetçi eczaneler sadece gece 12'ye kadar hizmet verirken, hastanelerde ise acil nöbetinde doktorların bulunmadığı bize söylendi. Acilde durumunuzu çok vahim bulurlarsa hemşireler serum ya da iğne vuruyorlarmış.

Kıbrıs'ta diğer ilgimizi çeken şeyler ise....Çeşmeden artezyen deniz suyunun akması (tuzlu tuzlu), içme su fiyatlarının yüksekliği ve çoğunun artezyen olması (Türkiye'nin üç katı civarı), Türkiye'deki Vodafone'un orda halen Telsim adı ile geçmesi (geçmişe gitmiş gibi olduk resmen), her yerde gezinen Afrika'lılar, alkolden vergi kesilmediğinden alkol fiyatlarının düşüklüğü ve gene alkol reklamlarının serbest olması, yeme-içme fiyatları genel olarak uygun, adım başı kumarhanelerin bulunması ve de herhalde en önemlisi direksiyonlar İngiltere usulü ve yeri sağda, trafik ise tersten akıyor. Araçların vergi düşüklüğünden dolayı taksi dolmuşların markası bile Mercedes ve BMW, insan gerçekten hayret ediyor. Kıbrıslıların konuşmaları ise çok eğlenceli. Oturup esnafa kulak kabartarak bu ilginç türkçe aksanını dinlemek insana zevk veriyor.

Özetle sonu hastalıktan dolayı kötü bitse de Kıbrıs bizim için eğlenceli bir deneyim oldu. Umarım bir gün tekrar oralara yolumuz düşer ve bu sefer gidemediğimiz yerlere de uğrama şansımız olur. Belki şansımıza o zamana açık olurlar kim bilir.






27 Eylül 2015 Pazar

Bir Delinin Hatıra Defteri


Erdal Beşikçioğlu'na olan hayranlığım Köprü dizisindeki Faruk Yazıcı rolüyle canlandırdığı Recep Yazıcıoğlu rolüne dayanır. Daha sonra devamında çekilen Vali filmi. Ama şüphesiz en çok popüler olduğu karakter Behzat Ç.'dir. O dönem polis dizilerine olan önyargımdan nedense diziyi bir kere dahi oturup izlemedim. Ama sevgilim o dönem Behzat Komserim diye gezen bir Erdal Beşikçioğlukolikti. Bir ilişkide bir hasta yeter diye düşünerek belki de uzak durdum kim bilir. Ardından ise İlhami Algör'ün kitabından uyarlanan 'Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku' filmindeki Arif rolüyle sevdim. Filmdeki Müzeyyen rolüyle Sezin Akbaşoğlu'na da hayran olmadım değil tabii. Geçmişten gelen bir havası vardı Akbaşoğlu'nun.

Tiyatro sahnesinde ise geçtiğimiz Cumartesi günü kısmet oldu Erdal Beşikçioğlu'nu görmek. Hem de kendi sahnesi olan Tatbikat Sahnesi'nde. Oyunun adı 'Bir Delinin Hatıra Defteri'. Nikolay Vasilyeviç Gogol'un aynı isimli kitabından uyarlama bir eser. Adı üstünde oyunda bir delinin kendini ifade edişi ve derin sohbeti yer alıyor. Oyunun en ilginç kısmı tüm oyun vincin üzerinde sahnelenmesiydi. Evet yanlış anlamadınız. Bildiğiniz inşaat sektöründe kullanılan vinç. Yabancı bir oyundan türkçeye çevrilen oyun Erdal Beşikçioğlu'nun yorumuyla bambaşka olmuş. Karşınızda karakterden çok gerçek bir deli olduğuna inanarak izliyorsunuz her sahneyi. Konusuna gelirsek sıradan bir devlet memurunun müdürünün kızına gönül vermesi ancak daha sonra kızın yüksek rütbeli bir erkeğe verilince aşkı uğruna aklını yitirerek, kendini İspanya kralı ilan etmesini konu alıyor. Gelir ve sınıf farkı metin aralarında bolca yer verilen konulardan. Daha önce Genco Erkal tarafından çokça sahnelenen oyunu biz Erdal Beşikçioğlu sayesinde tanımış olduk.

Kısaca tiyatro sahnesini seven ve marjinal bir oyuna tanık olmak isteyen herkes bence kesinlikle 'Bir Delinin Hatıra Defterini' görmeli. Gerek Erdal Beşikçioğlundan gerekse Genco Erkal'dan...


14 Eylül 2015 Pazartesi

Düğünün Ardından


Ne kadar istesem de bir türlü fırsat bulup veda yazısı yazamadım. Artık İzmir'den ayrılıp İstanbul'a yerleşen bir blog yazarıyım. Taze evli, çiçeği burnunda İstanbul'lu. İstanbul'lu blog yazarı diyerek hemen benimseyemeyeceğim aşikar. İstanbul'dan blog yazarı bundan sonra namıma daha yakışacak gibi.

Ancak İzmir'e veda etmem ne mümkün. Kordonu, gevreği, Kıbrıs Şehitleri, Tarihi Kemeraltı, Asansör'ü her gidişte mutlaka uğranacaklardan. Bir de aile ve bol miktarda dost olunca sürekli gel gitler devam edecek.

Şimdi geleyim asıl merak edilen meseleye, düğünümüz nasıl geçti? Aslında tam da istediğimiz gibi. Gelinlik, damatlık, saç, makyaj, dış çekim, canlı gelin çiçeği ve yaka çiçeği, davetlilerin yerleşimi, orkestra, nikah, hediyelik fideler ve diğer tüm ayrıntılar. Her şey tam düşündüğümüz zamanda hayalini kurduğumuz gibi oldu. O gün saç ve makyajım Soner Saç Tasarım'a emanetti. Soner bey zaten gelin saçı konusunda marka haline gelmiş. Aklımdan geçeni nostaljik modeli anlatmaya bile gerek duymadan direk uyguladı. Dış çekimleri vosvosla gerçekleştirdiğimiz düşünülürse, daha farklı bir alternatif düşünülemezdi. Kuaförde ise gene Soner Saç Tasarım'dan Makyöz Feyza Hanım büyük şansım oldu. Kendisi alanında oldukça profosyonel. Instagram üzerindeki sayfasında çalışmalarına bakarak bilgi sahibi olmak mümkün. Sayfasına şurdan ulaşabilirsiniz. Elindeki makyaj paletini adeta sihirli bir değnek gibi kullanıyor Feyza Hanım. Makyaj öncesi ve sonrası devasa farkı görünce şaşırıyorsunuz. Saç ve makyajım için seni şuraya alayım.

Daha önce bahsettiğim üzere dış çekimlerimizde aynı gün gerçekleşti. Biz de gün içerisinde fazla atraksiyona girmeden düğünümüzün gerçekleştiği Çiçekliköy'de çekim yapmakta karar kıldık. Çiçekliköy'deki tarihi köprü bizim için biçilmiş kaftan oldu. May Wedding'in kurucusu ve fotoğrafçısı Mustafa Yüksel ve asistanı Özge hanımla çok eğlenceli bir çekim gerçekleştirdik. Diğer yanda kuaför ve gelin alıcıda da Mustafa yanımızda oldu. Tüm dış çekim fotoğraflarımız çok yakında birevlilikprojesi.com sitemizde yer alacak. Ama Instagram'da nedimem olan kuzenim tarafından çekilen bir konsept fotoğraf mevcut. Şuradan ulaşabilirsin.

Canlı gelin çiçeğini ise Üçyol Çiçekçilik'ten temin ettim. Gelin çiçeğinde oldukça farklı alternatifleri bulunuyor. Diğer yanda online alışveriş imkanı da mevcut.

Gelelim düğün mekanına. Düğün mekanımız Çiçekliköy'deki Kirazlıbahçe'ydi. Mekanın işletmecisi Aşkın bey ve eşi o gün tüm vaadlerini eksiksiz hatta fazlasıyla gerçekleştirdiler. Hem dekor hem ambiyans hayallerimizin ötesindeydi. Diğer yandan düğün orkestramız Grup Major ile hem biz hem de misafirlerimiz çok eğlenceli vakit geçirdiler. Herkes şarkıları çok beğendiğini söyledi. Hem yerli hem yabancı şarkılarla epey bir coşturdular.

Dış çekim de kullandığımız Pembe Vosvos ise neredeyse bizden çok ilgi gördü. "Vosvos Seninle Güzel" araba arkası yazımız ve tablete yüklediğimiz 70'ler müzikleri ise bize yol boyunca eşlik etti.

Ve de elbette nikah hediyemiz olan fıstık çamlarımız da gecenin bir diğer yıldızı oldular. Kendilerini Torbalı Orman Müdürlüğü'nden temin ettik. Süslemele ambalajlarını Kemeraltı'ndan aldık. Böylece düğün yaparken bir değil birden fazla dikili ağacımız da olmuş oldu. Çamların görseline şuradan ulaşabilirsiniz. Diğer tüm düğün fotolarına ise buradan bakabilirsiniz.

Son olarak balayımızdan bahsetmeden olmaz. Balayında Bodrum Gümüşlük'teki Villa Sakin butik otelde karar kıldık. Kafa dinlemek için harika bir yer. Her oda bir çiçek konsepti üzerine kuruluydu. Bizim odamız ise Begonvil idi. Mor hastası biri olarak tüm konseptin mor üzerine kurulu olması beni mest etti diyebilirim. Diğer yanda hijyen ve dekorasyon açısından da mekan bizden tam puan aldı. Booking üzerinden bulduğumuz Villa Sakin'i avukat karı ve koca işletiyor. Epeyce sohbet etme imkanı bulduğumuz çift epey sıcak kanlıydı. Villa Sakin'le aynı adı taşıyan bir de restoranı bulunuyor. Yemekleri ve kahvaltıları ise beklenen çok üstünde. Kendi fırınlarında hazırlayıp sundukları Trabzon ekmekleri ise sofranın en iyilerinden. Balayımızın ikinci gününden ise akşam yemeğimiz için Limon Gümüşlük'e gittik. Cafe Limon deniz manzaralı, doğa içerisinde çok güzel bir mekan. Mezeleri de oldukça ünlü. Oldukça memnun olarak ayrıldık.

Özetle aylardır yaptığımız hazırlıkların karşılığını almış olduk. Umarım bu süreçte sizleri sıkmadan macerama dahil edebilmiştir. Bir sonraki yazımda yeni maceralarda görüşmek üzere. Hoşçakalın.






26 Ağustos 2015 Çarşamba

Yeni Hayata Geri Sayım Başladı


Buraya evlilik hazırlıkları yazılarını yazmaya başladığımda düğüne daha beş-altı ay vardı. O zamanlar daha çok var ya kafasında yaşar giderdim. Son aylar ise hızlandırılmış gibi geçti adeta. Hatta öyle ki dünden beri geri sayıma başladım. Bolca maruz kaldığım soruların başında ise "heyecan var mı", "bu süreçte kilo alıp ya da verdin mi?", "ee bitti mi hazırlıklar" yer alıyordu. Gün geçtikçe aileden ayrılma stresti dışında bir heyecanım ve endişem yok. Kilom sabit, heyecan olması gerektiği derecede. Yirmi altı yıl boyunca aileden ayrılmayınca ilk zamanların çok zor geleceğini farkındayım ama yapacak da bir şey yok. Ki bir yandan hayat öyle de garip ki. Hayatında sana eşlik edecek birini bulamayanlar aile hayatından usanmış ve yaşım geçiyor evhamındalar, bulanlar ise bu sefer aileden ayrılmanın hüznü ve yeni bir yaşamın stresinde. Her iki durumda da üzüntü, stres var yani. Bu duygulardan kaçış yok anlaşılan.

Diğer yanda tüm çeyiz ve eşyalarının tümü başka bir yere gidince sanki artık yerin aile yanı değilmiş hissi de oluşuyor insanda. Bir yerlerde kurulmuş ve yaşamanı bekleyen başka bir şehirde bir evin oluyor artık. İki arada bir derede öyle de garip bir duygu.

Şimdilik tüm hazırlıklar bitti. Bekleme modundayız. Yani bizden yana her şey tamam. Artık top bizim dışımızdaki etkenlerde. Tüm dualar ise o gün her şeyin gönlümüzce gitmesi yönünde.  Siz blog yazılarımı takip edenler ise her zaman güzel temmeni ve dualarınızla benimle oldunuz. Bana moral oldunuz. Herkese, her şey için çok ama  çok teşekkürler. Bundan sonra düğünden önce yazabilir miyim bilemiyorum. Ama muhtemelen İzmir'e veda ederken ona bir yazı borçluyum. Kapanış yapmadan da olmaz. Bir sonraki veda yazımda görüşmek üzere. Hoşçakalın.


13 Ağustos 2015 Perşembe

Evlilik Hazırlıkları - Gelin Arabası ve Diğer Ayrıntılar


Düğün tarihi yaklaştıkça yapacak işlerin katsayısı da artıyor. Bu aralar çeyizleri kolilemekle uğraşıyoruz. Öyle ki kolicikler evimizin bir odasını işgal etmiş durumdalar. Yakında dile gelip bizi evden kovacaklar diye korkuyorum. Bu haftasonu artık çeyizlerle vedalaşıp onları yeni evimize yerleştirmeye götüreceğiz. Bir dünya işte bizi İstanbul'da bekliyor.

Diyeceğim o ki sekiz yıldır yaşamakta olduğum İzmir'e veda vaktim giderek yaklaşıyor. Bandırma'dan gelip onca yıl İzmir'de yaşamak dahi kendimi İzmirli hissettirememe yetmedi. Bakalım İzmirli olamayan ben yıllar içerisinde İstanbullu olabilecek miyim? Ama İzmir'in de hakkını yemeyeyim. Hayatımda yeri büyük. Burada okulumu bitirip mezun oldum, birçok arkadaşlıklar kurdum, ruh eşimi de burada buldum. Yaşadığım mutluluklar ve edindiğim tecrübelerse yanıma kar kaldı. Tüm bunlar için hayatımın bir kısmının İzmir'de geçmesi gerekiyormuş demek ki. İstanbul'da ne gibi sürprizler beni bekliyor, yaşayıp göreceğiz.

Diğer düğün hazırlıklarına gelirsek mekan, orkestra, kuaför, gelinlik, mobilyalar tas tamam. Atlamayayım mobilyalarımızı Enza Home'dan aldık. Yatak odasında tercihimiz Born oldu, oturma grubunda ise Jasmine. Tv ünitelerinde ise Bolero'da karar kıldık.  Evimiz küçük olduğundan daha sonrada modüler olarak tamamlayacağımız bir firmayı seçelim dedik. Diğer yanda farklı şehirlerde yaşadığımızdan ulaşım kolaylığı açısından hizmet alanı geniş kurumsal bir firmada karar kılmak kafamızı rahat ettirdi. Siparişleri İzmir'den verdiğimizden İstanbul'da muhatap olacak birilerini de bulmamız gerekiyordu.

Bu hafta ise gelinliğimi teslim aldım. Çocukluktan beri gelinlik hayalini kuran bir hatun değilimdir. Aslında bu çok fazla romantik bir yapım olmamasından kaynaklı. Gelinlik modellerine bile nişanlandıktan sonra bakmaya başladım. Ama o rağmen son teslimde giyerken hiç çıkarasım gelmedi. Şayet hayalimdeki gibi olmasaydı büyük hayal kırıklığı olurdu eminim. O nedenle Madam Burcu'ya ne kadar teşekkür etsem az. 

Son olarak halledilen şeylerden biri de gelin arabası. Hem ben hem de nişanlımın hayalinde klasik gelin arabası vardı. Özellikle de Volkswagen. Bir yakınımızın tavsiyesi ile onu da Klasik Gelin Arabam dan temin ettik. Tercihimiz şeker pembe bir vosvos oldu. Her ne kadar pembe istemesem de (malum adı gelin arabası olsa da içinde damat da barındırıyor) klasik model olarak İzmir'de uygun fiyatla hizmet veren çok fazla firma ve seçenek yoktu. Bulmuşken sadece rengi için de tutmadan olmazdı. Hizmet içeriğinde araç artı şoför yer alıyor. Benzin ve süsleme bize ait olacak.

Hayat tüm bu hazırlıklar dahilinde akıp giderken pek de yazmaya vakit olmuyor haliyle. İleriki yazılarımın teması ise şimdiden belli gibi. Yeni bir şehre alışmak, evliliğe alışmak, yeni bir işe alışmak bla bla... Tam anlamıyla yeni bir hayata dair yeni yazılar diyebilirim. Takibimde kalın. Görüşmek üzere.





24 Temmuz 2015 Cuma

Evlilik Hazırlıkları - Kına Gecesi



Günler akıp giderken stres ve hazırlıklar da en üst seviyeye ulaşmış durumda. Allahtan eşeğimi sağlam kazığa bağlıyım mantığındayım da geriye pek de yapılacak iş kalmadı. O büyük gün için neredeyse tüm hazırlıklar tamam. Mekan, davetiye, kuaför, gelinlik, fotoğrafçı. Tabii o günden bir gece önce yapmayı planladığım kına gecesi için de ayrıca hazırlık şart. Alt tarafı binallı giyerek kına yakınıp, üç beş göbek atacağız bitip gidecek kafasındaysanız büyük yanılgı. Bütün gece insanları ağırlamak, uygun fiyata bindallı bulmak, kına seti zamazingoları, tefler, ziller, shakira kemerleri, kına taçları, gece boyu çalacak müzik listesi, bindallı dışında giyilecek bir elbise ve küçük küçük ama bir araya gelince giderek büyüyen ayrıntılar. Ayrıca şehir dışından geleceklere kalacak yer temini.

Hele bir de kına geceniz kadın kadına olacaksa o zaman hem cinslerin şerrinden korkmak lazım. En yakın akraban dahi olsa her şey markaj altında. O geceki kıyafet seçimin, halin tavrın (misal gelin kızlar çok oynamaz), yüksek yüksek tepeler eşliğinde ağlama performansın, herkes elinde cep telefonlarıyla an ve an çekerken kameralara karşı sergilemen gereken o naif tavrın... Hepsi ve hepsi çok önemli. Hele bir de benim gibi kına kokusu sevmiyorsanız kına yakınma fikri size pek parlak gelmeyebilir. Adettendir deyip, ses çıkarmadan o kınayı yakınacaksın. Kaçışı yok.

Gelelim kına gecesi hazırlıklarıma. Gecenin kraliçesi elbetteki bindallı. Fiyatlarda tam bir uçurum. 200tl'den 2.500tl'ye kadar çeşitli model ve işlemelerde bindallılar mevcut. Hele bir de Hürrem ve Med Cezir Mira'nın kına gecesinde giydiği bindallı modelleri var ki fiyatları cep yakıyor. Bir çok alışverişimde olduğu gibi bindallıyı da Kemeraltı'ndan hallettim. Tabii öncesinde İstanbul'da Eminönü'nü de bir kolaçan ettim. Ancak mekan çok turistik olunca fiyatlar pek de bütçeme uymadı. Dönüp dolaşıp kendimi kürkçü dükkanında yani Kemeraltı'nda buldum. Kına sepeti, kına tası, kuru kına, kına tacı gibi ihtiyaçlarımı arkadaşlarım tarafından karşılandı. İnsanın yeni evlenen arkadaşlarının olması çok güzel bir şey. İyi ki varlar.

Ufak tefek kalan eksiklerimi de gene Kemeraltı'ndan karşılayacakmışım gibi gözüküyor. Esnaftan esnafa fiyatlar çok değiştiğinden ilk gördüğünüz yerden almamanızı tavsiye ederim. Önce bir pazar araştırması yapın.

Şimdilik tüm hazırlıklar bunlar. Bakalım o gün geldiğinde tüm malzemelerin gerek oynayarak gerekse ağlayarak hakkını verebilecek miyim.

Bir sonraki yazımda mobilya ve beyaz eşya alışverişi olacak takibimde kalın.


13 Temmuz 2015 Pazartesi

Evlilik Hazırlıkları: Sıra Geldi Davetiyelere


Yoğunluk ve koşuşturmadan fırsat bulup bir türlü yazamadım. Mekan tutuldu, ön hazırlıklar ve randevuları alındı. Şimdi ise o akşam bizlerle beraber olacak kişilerin düğünümüze davetine geldi sıra. Biz davet olayını iki yoldan gerçekleştirdik. Yakın veya uzaktaki arkadaşlarımıza davetiye vermedik, onun yerine düğüne özel açtığımız websitemiz üzerinden LCV doldurmalarını istedik. Sitede ayrıca ikimiz ağzından bugüne nasıl geldiğimize dair hikayelerimiz, düğün sayacı, düğün mekanının ayrıntılı adres ve google map haritası yer alıyor. Böylece arkadaşlarımız için daha samimi ve eğlenceli bir yöntem bulmuş olduk. Sitemizi www.birevlilikprojesi.com 'dan inceleyebilirsiniz. Düğünden sonra da web sitesinde yer alan 'Galeri' sekmesine kendi çektiğimiz düğün fotoğraflarımız yer alacak. Ayrıca düğüne gelen arkadaşlarımız da ellerindeki o geceye dair fotoğrafları yükleyerek galerimize katkıda bulunabilecekler. Böylece Facebook üzerinden albüm oluşturmaya gerek kalmayacak. 'Ay ben bu fotoda kötü çıkmışım, sakın koyma!' muhabbetlerinden tam gaz sıyrılarak, herkes istediği fotoğrafı siteden kaydederek, saklayabilecek.

Akraba ve diğer yetişkin eş dostlar için ise geleneksel yolu seçerek davetiye bastırdık. Başta kendi davetiyemizi tasarlamayı düşünsek de hazır davetiyelerden çok beğendiğimiz bir model çıkınca onda karar kıldık. Davetiyeleri Konak'ta bulunan Sihirli Eller'e yaptırdık. Davetiye zarflarını ise zarfa uygun olarak alarak, süslemelerini ise annemle birlikte binbir özenle hazırladık. Lila sevdam davetiyelerde de devam etti tabii. Davetiyeye buradan ulaşabilirsiniz. Bunun yanı sıra Instagram'da da birbirinden yaratıcı davetiye şirketleri varmış. Gerçi davetiyelerin süsü püsü hazır gelseydi. Davetiyelere harcadığımız emeğimiz kadar güzel olmazdı sanırım.

Özetle bir hazırlığın daha sonuna geldik. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere mutlu kalın.



22 Haziran 2015 Pazartesi

Evlilik Hazırlıkları: Aranan Düğün Fotoğrafçısı Bulundu


Geçtiğimiz hafta düğün için kuaför seçimimden sizlere bahsetmiştim. Düğün fotoğrafçısı konusunda ise arayışlarım sürüyordu. Yazının akabinde birçok fotoğrafçıyla görüştüm. Sağolsunlar hem blogtan hem de kendi arkadaş çevremden de bolca tavsiye aldım. Epey bir görüşmenin ardından, ön gördüğümüz bütçe dahilinde ve çalışmalarıyla içimize en çok sinen düğün fotoğrafçısını ise sonunda bulduk. Fotoğrafçı bir abimizin tavsiyesi üzerine Maywedding.net 'in kurucusu ve portfolyosu ile yer alan Mustafa Yüksel'de karar kıldık. Öncelikli olarak sitede daha önceki çalışmaları inceledik. Akabinden de sosyal medyadaki sayfalarındaki çalışma ve yorumlarına baktık. Websitesinde yer alan düğün fotoğrafları oldukça ikna edici oldu bizim açımızdan. Sıra ise yüzyüze görüşmeye gelmişti. Mustafa bey tüm dakikliği ile hemen aynı gün içerisinde bana randevu verdi. Daha sonra ise yanında getirdiği albümleri inceledim. Fotoğraflar hem çözünürlük hem de basım kalitesi olarak oldukça iyiydiler. Diğer yanda albüm kapağımızda yer alacak fotoğraftan yazı fontuna kadar kendi isteklerimize göre şekillendirilecek olması da diğer heyecan verici detaydı. Diğer teknik detaylardan bahsetmem gerekirse; bir panoramik albüm, iki aile albümü, 50x70 cm ebatlarında seçtiğimiz bir adet fotoğrafımızdan büyük boy görsel (şu duvara asılan türden), tüm fotoğrafların DVD içerisinde teslimi. Kafamızda düğün günü gerçekleşecek çekim planını da şekillendirdik. Kuaförden başlayacak çekimler dış çekimle devam edecek. Mustafa bey daha önce blogumu takip edecek kadar ince olduğundan az çok kafa yapımı çözmüş olacak ki uzlaşmamız hiç de zor olmadı. Hatta kendisinden o gün nişanlımla birlikte kaprisime katlanacağına dair söz bile aldım. Daha ne olsun.

Buradan düğün fotoğrafçısı tercihimizde beni (bizi) yönlendirmeye ve yardımcı olmaya çalışan herkese çok teşekkür ediyorum. Diğer yanda benim gibi düğün fotoğrafçısı arayan çiftlere May Wedding Art'ı şimdiden tavsiye ediyorum. Sosyal medyadan da inceleyip, fikir sahibi olabilirsiniz. (May Wedding Art Facebook, May Wedding Art Instagram)

Zaten düğünden sonra tüm düğün fotoğrafı tecrübelerim burada yer alacak. En başta da dediğim gibi tecrübeyle sabit bir şey ne de olsa.

Görüşmek üzere. Mutlu kalın.


16 Haziran 2015 Salı

Evlilik Hazırlıkları: Kuaför Seçimi, Düğün Fotoğrafçısı Sorunsalı


Seksen gün kala düğün hazırlıklarımız tam gaz devam ediyor. Mekan seçimi, gelinlik, cilt bakımı derken şimdi sıra geldi can alıcı iki konuya. Düğün fotoğrafçısı ve kuaför meselesi. Mesele diyorum çünkü ikiside öyle bir şey ki tecrübe etmeden kesinlikle bilgi sahibi olunamıyor. Ve bu aşamada beklentiler çok önemli. Başka birinin tavsiye ettiği sizin zevkinize hitap etmeyebilir. Zevkler ve renkler olayı. Diğer yanda ikisi de ileri düzeyde estetiğe dayanan iki mevzu. İş böyle olunca göze olduğu kadar cebe de hitap ediyor. Bu konuda ise ün yapmış kişiler bu ünle beraber üst düzey fiyatlarıyla dikkat çekiyor. Bu noktada düğün hayatımda bir kere olur gerçeği ile hem kuaföre hem de fotoğrafçıya uçuk fiyatlar vermek hem size hem de karşı tarafa külfet gibi de bir yandan.

Neyse girişi fazla uzatmayayım. Kuaför olayını hallettim gibi aslında. İnternette yaptığım uzun araştırmalar ve kulağıma gelen tavsiyeler sonucu Soner Saç Tasarım'da karar kıldım. Fiyat bilgisi isteyenler mail yoluyla bana ulaşabilirler. Fiyatları çok uygun olmasa da sosyal medyadan takip ettiğim gelin saçları tam bir harika. Hele bir tanesi birebir hayalimdeki model. Doğal enseden dağınık bir topuz. Gelinliğime ve kır düğününe yakışacak türden. Gelin paketine ise gelin saçı, porselen makyaj, manikür, pedikür ve prova dahil. Saçım o gecenin yıldızından biri olacağından provasız zaten olmazdı. Yakınlarımı ise daha uygun ve el becerisine güvendiğim başka bir kuaföre paslayacağım. 

Düğün fotoğrafçısı içinse görüşmelerim devam etmekte. Fiyat aralıkları o kadar farkediyor ki affalamışım bir haldeyim. Öyle ki iki bin tlden fazla bile mekan dış çekim yapan fotoğrafçılar var. Fazla mazbut bir çift olarak denizin içinde poz vermek, paraşütle yukarıdan inmek gibi ütopik fikirlerimiz olmadığından o fiyatlardan çekim yaptırmak bana abartılı geliyor. Diğer yanda bazı fotoğrafçı sitelerinde efekte batmış konseptler görüyorum. Doğada çekilen fotoğraflarda bile arka plan montajmış havası yaratıyor. Alanında uzman bazı fotoğrafçılar ise aylar önceden kapılmış durumda. Özetle bu aşamada fotoğrafçı ararken başım dönmeye başladı. Tabii çekimleri düğün günü yapacak olmamızda bizi kısıtlayan bir diğer faktör. İzmir'den çok da uzaklaşamayacağız. Güneşin geliş açısı, mekanın o gün çok kalabalık olmaması gibi diğer faktörleri saymıyorum bile. 

Bir de o gün benim halet-i ruhiyem var ki onu hiç sormayın. Ayakta devasal topuklu, kocaman gelin eteği, saçta bozulmaya meyilli bir topuz, gözde Türkan Şoray kirpikleri ise olayı daha da zorlaştırıyor. Kısaca düğünün stresini gelin çekermiş mevzusu şimdiden gerçekliğini göstermeye başladı. Ama en çok o gün stres topumuz vazifesi görecek olan nişanlılar takdiri hak ediyor.

Özetle kuaför mevzusunu çözmüş sayılsam da fotoğrafçı mevzusu hala muallakta. Hayır, millet filmlerde yıldırım nikahı falan kıyıyor ya acaba onca işi nasıl yetiştiriyor acaba merak içindeyim. Yazımın devamında ise sizden düğün fotoğrafçısı için bolca tavsiye bekliyorum. Tavsiyeyi hep ben verecek değilim ya biraz da siz verin öyle değil mi ama. Şimdiden çeyrek altın değerindeki tavsiyeleriniz için teşekkürler. 

Görüşmek üzere.



27 Mayıs 2015 Çarşamba

Evlilik Hazırlıkları: Gelinlik Seçimi


Uzun zamandır yazmaya niyetlendiğim ancak bir türlü fırsatını bulamadığım gelinlik seçimi yazısına nihayet başlıyorum. Diğer gelin adaylarına göre daha az dozajda hevesli olduğumdan mıdır yoksa ne istediğimi çok iyi bildiğimden midir, ilk denediğim gelinliği almakta karar kıldım. Bu süreçte çoğu kadın onlarca mağaza gezip, birden çok gelinlik deneyerek zar zor ne istediğine karar verirken, ben internet sitesinde gördüğüm modeli bir kez denememle "evet bu olmalı" dedim. Belki de o gelinlik benim kısmetimdi. Zira gelinlikçiye gittiğimde çoğu modelin deneme olarak kullanılan gelinlik modeli bulunmazken, benim beğendiğim gelinliğin vardı. Nişan ve mezuniyet kıyafetlerimde de aynısı olmuştu. Hatta üzerilerinde en ufak bir değişiklik dahi yaptırmadan hemen o gece için kenara koymuştum. Tabii bu cümlede manken gibi fiziğim var ne denesem cuk oluyor anlamı çıkarılmasın. Boyum standart türk kızı boyu olmakla birlikte benim de elbette fazlalıklarım var. Kıyafetteki bu şansımı tamamen şansıma veriyorum. Kısaca sadece websitesinde beğendiğim model hakkında fikir almaya gittiğim gelinlikçide kendimi gelinlik denerken buluverdim. Nişanlım başka şehirde olduğundan bu süreçte bana annem yardımcı oldu. Ki gelinlik konusunda muhakkak bilgi sahibi olan birisinin yanınızda olmasını tavsiye ederim. Dizi ve filmlerde gelinlik denenen sahnelerde salya sümük ağlayan annem ben gelinlikle deneme kabininden çıkarken oldukça duygusuzdu. Kızını gelinlikler içinde görmüşsün hiç mi duygulanmaz insan yahu. Vallahi bizimkinde tık yoktu.

Gelelim en önemli ayrıntıya gelinliğin modeline. Gelinliğimi İzmir'in oldukça fazla tercih edilen gelinlikçisi Madam Burcu'dan seçtim.  Bu konularda nazara inandığımdan sadece tariflerde anlatmakla yetineceğim gelinliğimi. Malum henüz provaya dahi gitmedim. Vücudumdaki son hali nasıl olacak merak içindeyim. Gelinliğin modeli vücudu saran, kalçadan oturtmalı gelinlik modellerinden. Hani şu balık model denen cinsten. Straplez gelinliğin rahat hareket imkanı sağlamadığını düşündüğümden dantel askılı bir modelde karar kıldım. Gelinliğin üstünde ince dantel detayları yer alıyor. Arkasına ise çıt çıtlı tarzda sonradan çıkarılabilecek uzun dantel bir kuyruk takacağım. Gelinlikte ayrıca kuyruk yer alacağından duvak kısa olacak. Gelinlikte göğüs dekoltesi yerine derin sırt dekoltesini tercih ettim. Şayet sizin de boyunuz 1,65 ve üzeri ise balık etek gelinlik modelini çok rahatlıkla tercih edebilirsiniz. Daha kısa iseniz yarı prenses model gelinlikler fiziğinizle daha da örtüşecektir. Ayrıca kır düğünü konseptinde balık etek modelinin daha uygun kaçacağını düşündüm. Özetle doğal ve şık olduğunu düşündüğüm bir modelde karar kıldım. Belini ise belki renkli bir kurdela ile renklendirebilirim. Tabii gelin çiçeğime uygun olarak. Diğer yandan nikahta düğünde kıyılacağından kısa dantel eldivende tercih edeceğim. Gelin çiçeğim ve eldivenlerimi prova için gittiğimde teslim alacağım. Muhtemelen en sevdiğim renk lila veya mor renklerinde olacaklar. Gelin ayakkabısında ise henüz karar kılabilmiş değilim. Bu arada Mellissa Vivienne'nin çok beğendiğim (şu model) kalp detaylı toz pembe modeli ise hep aklımda. Materyali plastik olduğundan rahatlığı beni şüpheye düşürüyor. Bir de plastiğe göre çok abartılı fiyatı. Olmadı fotoğraf çekimlerinde geçiçi olarak giyeceğim orjinal olmayanlarından bir tane edinebilirim. Takı ise muhtemelen anneannemin anneme hediye ettiği inci kolyeyi ödünç alacağım. Kullağıma ise sallantılı bir inci küpe takmayı planlıyorum.

Özetle benim gelinlik tercihim bu kadar. Sıra nişanlımla yapacağımız damatlık alışverişinde. Bugüne kadar smokin alışverişi hakkında her hangi bir bilgi sahibi değilim. O süreçte edindiğim bilgileri de zaten burada paylaşırım. Bir sonraki yazı dizisinin devamında görüşmek üzere. Siz de bu süreçte az stressiz ve mutlu kalın. :)




14 Mayıs 2015 Perşembe

Evlilik Hazırlıkları: Evraksal Muhabbetler



Giderek yazı dizisi halini alan "Evlilik Hazırlıkları: part bilmem kaça" hoşgeldiniz. Önceki ilk iki yazımda düğün mekanı seçimi ve evlilik öncesi cilt bakım seansımdan bahsetmiştim. Bu yazıda ise nikah günü almak için gerekli resmi işlemlere değinmek istiyorum. Diğer yazılarımın aksine resmi ve biraz da gayri ciddi bir yazı olacak. Şimdilik bu taraklarda beziniz yoksa konu sizi pek sarmayabilir. Ama gene de okuyun derim, neme lazım bir gün lazım olur.

Evlilik başvurusundan, imza atarak artık kesinleşen evliliğe uzanan bu yolda yeterli düzeyde bilgi sahibi olmadığımdan bağlı olduğum belediye ve aile hekimimi gerek ayaklarına giderek gerekse telefon yoluyla arayarak sorularımla taciz ettim. Hem ben hem de nişanlım farklı şehirlerde olduğumuzdan tüm bu işlemler için tek bir günümüz vardı. O nedenle de aman gözden kaçan bir şey olmasın paranoyaklığına dahi ermiştik. İşlemler ne zaman bitti, işte o zaman "oh be!" diyebildik. Sizler de bugüne dek bu süreçlere yakından şahit olmadıysanız bizim gibi affalamanız mümkün. O nedenle resmi işlere girişmeden önce yazımı okumanızı tavsiye ederim.

Nikah salonunuzu tutunuz ve iş yerinizle evlilik izni için gerekli tarihi ayarlayabildiniz. İlk levelı atladınız demektir. Tebrik ederim. Şimdi sıra geldi nikah tarihinizi resmiyete dökmeye. Nikah tarihinin en erken beş ay önce alınabildiğini hatırlatmamda yarar var. Peki bu süreçte hangi evraklar isteniyor? Aslında evraklar hemen hemen tüm belediyelerde aynı işliyor. Başvuru için gerekenler hem sizin hem de nişanlınıza ait son altı ayda çekilmiş vesikalık 6 adet fotoğraf, (fotoğraf ilerde hem evlilik kütüğü hem de evlilik cüzdanınızda yer alacak, vaktiniz varsa üşenmeyip şık bir tane gidip çektirin) size (kadın) ait iki adet nüfus cüzdanı fotokopisi, erkek için ise bir adet nüfus cüzdanı fotokopisi, nüfus cüzdanlarınızın asılları, son olarak sağlık raporu. Tabii bu bahsettiğim düğününüz şayet sizin veya nişanlınızın ikametgahından birinde gerçekleşecekse böyle işliyor. Şayet ikinizin ikametgahı dışında bir il ya da ilçede düğününüz olacaksa o zaman her ikinizde belediyenizden ayrı ayrı izin belgesi almanız gerekli. Sağlık raporunu ise belediyeden alarak, aile hekimine onaylatıyorsunuz. Bu raporun içerdiği tahlillerin içeriği ise doktordan doktora değişiyor.

Gelelim sağlık raporu ayrıntılarına... Sağlık raporunun süresi ise altı ay geçerli. Diğer yanda rapor için gereken tahlilleri nikah tarihini almadan önce halletmeniz gerek. Böylece tek bir güne nikah günü alma işlemlerini sığdırabilirsiniz. Çünkü yaptıracağınız tahlillerin sonuçları her yerde aynı gün çıkmıyor. Benim doktorum benim için kan tahlilini yeterli görürken, nişanlım için akciğer (dispanserden) ve kan tahliline gerek görmüştü. Kan tahlil sonucum ise anca üç günde çıkabildi. Diğer yanda farklı şehirlerde yaşıyorsanız tahlil olayını öncesinde halletmeniz şart. Kan ve istenilen diğer tahlil sonuçlarınızı önceden çıkartıktan sonra aman ha sakın kaybetmeyin, sağlık raporu onayı için lazım olacak.

Gelelim nikah günü alacağınız o koşturmacalı güne. Nikah tarihi alacağınız gün belediyenize giderek başta bahsettiğim vesikalık fotoğraf, nüfus cüzdanı ve fotokopilerinizi götürün. Nikah memuru size üzerine fotoğraflarınızın yapışık olduğu sağlık raporu belgesini verecek. Daha sonra bu belgeyi alarak aile hekiminize gidin. Önceden tahlil yaptırdıysanız tüm tahlilleri doktora gösterin. Doktorlar zaten artık o alanda uzman haline geldiğinden raporu doldurup hemen size verecektir. Daha sonra bu sağlık raporunu belediyenize tekrar götüreceksiniz ve nikah tarihinizi alacaksınız. Bizim aynı ilin farklı ilçesinde nikahımız kıyılacağından benim bağlı olduğum belediyeden evlilik izin belgesini alarak, nikahın olacağı ilçenin belediyesine götürdük. Harç ise nikah tarihi almadan hemen önce (aynı gün içerisinde) belediyelerin içinde yer alan veznelere yatırılıyor. Ücretler ise nikahın türüne göre değişiyor. Nikah salonunda kıyılan nikah, oda nikahı, düğün salonunda kıyılacak nikahlar, haftaiçi, haftasonu, mesai içi, mesai dışı olarak farklı farklı fiyatlandırmaları var. Öncesinden nikahınızı kıyacak belediyeye giderek ya da telefonla arayarak ücreti öğrenmenizde fayda var. Harcı yatırıp makbuzunuzu verdikten sonra zaten nikah memuru hayırlı olsun diyerek size gülen yüzüyle hemen istediğiniz tarihi veriyor. Siz de rahat bir nefes alıyor, filmlerdeki gibi sevdiceğiniz ile el ele koşarak olay mahalinden uzaklaşıyorsunuz. Son vazife olarak, nikah günü gelip çattığında kanının son damlasına kadar bahşiş konusunda cüretkar olacak olan zavallı damat adayınız gün boyu zarf zarf dağıttığı bahşişçiklerden nikah memuruna da hazırlayıp, verecek.

İşte nikah için tüm resmi prosedürler bu kadar. Umarım bolca resmiyet içerikli evliliğe giden bu yolda az buçuk yardımım dokunabilmiştir. Bir sonraki yazımda bir türlü yazamadığım gelinlik seçimi var. Takibimde kalın.




5 Mayıs 2015 Salı

Fikrimühim ile Toni&Guy Tecrübem


Bugüne dek birçok saç ürünü markası kullansam da İngiliz markası olan Toni&Guy'ı hiç tecrübe etme şansım olmamıştı. Diğer yanda hep aklımın bir kenarında deneme isteği vardı. Geçtiğimiz haftalarda ise FikriMühim Toni&Guy markasının şekillendirici saç spreyi, esnek tutuşlu (sabitleyici) saç spreyi ve saç pudrası üçlüsünü denemem için adresime yolladı. Ben de böylece uzun süredir istediğim fırsatı elde etmiş buldum. Toni&Guy markasına ait üç farklı seri bulunuyor. Bunlar kalın telli, ince telli, düz, dalgalı saçlara göre farklılık gösteriyorlar. Özellik olarak ise Casual doğal görünüm sağlıyor, Classic nostaljik saçlar yaratmaya yardımcı oluyor. Glamour gösterişi seven kadınlar için ışıltılı saçlar yaratmaya yardım ederken, Creative serisi de sıradışı saçları sevenler için hazırlanmış bir seri. Saçlarım cinsi ince telli olduğundan ve doğal saçları sevdiğimden bana Casual serisi uygun görülmüş.

Kısaca ürün tecrübelerimden bahsetmem gerekirse. Casual üçlüsünden bana en kurtarıcı gelen ürün Toni&Guy saç pudrası oldu. Saçlarım daha önce de bahsettiğim gibi ince telli olduğundan ne yazık ki çok çabuk kirleniyor. Bu pudra sayesinde gün içerisinde saç kirlenmelerine karşı saçlarım bir kaç saat fazla idare edebiliyor. Özellikle de çalışan veya öğrenci olup gün içerisinde toplantı, sunum, ders ve benzeri durumlarda saçlarınız kirli görünümünden uzaklaşıyor. Gelelim deniz tuzu etkili Toni&Guy şekillendirici spreye... Bu sprey sayesinde gün içerisinde saçlarımın sönük durmasını engellemiş oldum. Spreyi sıktıktan sonra saçlarım daha dolgun ve hacimli bir hal aldı. İçeriğindeki deniz tuzu sayesinde de saç diplerimde rahatlama sağladı. Son olarak Toni&Guy esnek tutuşlu saç spreyinden bahsetmek istiyorum. Bu sprey saç sabitleyici özelliğe sahip. Gün içerisinde saçınızın şekli ya da fönü bozulmasını istemiyorsanız bu ürün tam size göre. Diğer saç sabitleyici spreylerden farkı ise saçı daha yumuşak bir şekilde şekillendirebilmesi. Ürünün benim açından tek olumsuz yanı saçım ince telli olduğu için bu ürün ben de kirlenmeyi her sprey ve köpük ürünlerinde olduğu gibi hızlandırdı. Ama bu çoğu saç ürünleri kullandığımda gerçekleştiğinden olayı saç cinsime bağlıyorum. 

Özetle Toni&Guy markası beklentilerimi karşılayan Casual ürün üçlüsü ile takdirimi kazandı. Hem FikriMühim'e hem de Toni&Guy markasına bu deneyimi bana yaşattıkları için çok teşekkür ederim. Son olarak mevsim geçişlerinde #sacinmuhim aman ihmal etme! Almak isteyenler ise ürünü Beymen, YKM ve Watsons'lar da bulabilirler. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Hoşçakalın.

21 Nisan 2015 Salı

Evlilik Hazırlıkları- Cilt Bakımı


Evlilik denilince aklıma düğün günü çekilen ve geleceğe hatıra kalacak fotoğraflar, hayali kurulan gelinlik, herkesin o gece gelin-damat nasıl giyinmişler, hangi aksesuarları takmış ve saçlarını nasıl yaptırmışları içeren merak dolu bakışları geliyor. Diğer yanda gün boyu koşturmanın beraberinde getirdiği düğün stresi.

Hal böyle olunca insanın psikolojisinin olduğu kadar dış görünüşününde o güne hazır olması gerek. Ben de düğünüme beş aydan kısa bir süre kala kolları sıvadım. Geçen sene nişanımdan önce yaptırıp çok da memnun kaldığım cilt bakım seansıyla işe başladım. Daha önce Slimfit Güzellik'ten sizlere bahsetmiştim. Lazer epilasyonda olduğu kadar cilt bakım sürecinde de Slimfit markası yanımdaydı. Böylelikle düğün günü ışıldayan ve tertemiz bir cilt hayaliyle yola koyuldum. Cilt bakım seansım yaklaşık bir saate yakın sürdü. Bakımı ise Cilt Bakım Uzmanı Ayla Hanım gerçekleştirdi. Öncelikli olarak cildim temizlendi ve cildimi rahatlatmak için cilt masajı yapıldı. Daha sonra peeling ile cildimin üst tabakası temizlendi ve renginde açılma sağlandı. Diğer yanda ciltte oluşan çizgiler ve yüzeysel lekeler de bu sayede yok oldular. Peeling işleminin ardından bu kez buhar banyosu işlemine geçildi. Bir süre cildim buhara tutularak gözeneklerimin açılması sağlandı. Buhar banyosunun ardından sıra yüzümdeki akne ve siyah noktaların temizlenmesine geldi. Uzunca bir süre cildimi ihmal etmişim ki biraz acılı bir süreç oldu. Ancak Ayla Hanım güleryüzü ve esprili kişiliği ile bu sürecin daha çabuk geçmesine yardımcı oldu. Gözeneklerin temizlenmesinin ardından dezenfekte işlemi uygulandı. Daha sonra ise nemlendirme maskesi ile son dokunuş gerçekleştirildi. Böylece hem buhar altında kalan cildimin kuruması önlendi hem de günlük nem oranı korunmuş oldu. Son aşama olarak ise maske yüzümden temizlenerek yüz bakım seansım sona ermiş oldu. Aynaya baktığımda ise cilt tonum açılmış ve siyah noktalar tamamen yok olmuştu. Zaten tüm süreci ayrıca YouTube'da da paylaştım. Hem okuyun, hem de bizzat değişimi izleyin istedim.  (İzlemek için tık tık!)

Özetle benim için gerçekten heyecan verici bir bakım deneyimi oldu. Kendimi arınmış hissettim. Cildime daha güvenir hale geldim. Bence bugüne dek hiç cilt bakımı yaptırmadıysanız mutlaka tecrübe etmenizi öneririm. Hele bir de sorunlu bir cildiniz varsa ayda bir cilt bakımına giderek cildinizde kayda değer bir düzelme olacaktır eminim.

Sizin de önünüzde mezuniyet, söz, düğün, nişan ve benzeri gibi süreçler varsa muhakkak cilt bakımı yaptırın derim. Özel gün ya da davetinize bir ay kadar kısa bir süre kalsa dahi cilt bakımı için hiç de geç değil. Hatta bana kalırsa özel günü dahi beklemeyin, arada sırada yaptırarak cildinizin kendisine gelmesini sağlayın.

İzmir'de yaşıyorsanız Slimfit markasını mutlaka tavsiye ederim. Güzellik merkezinin sahibi Merve hanımın mesleği Güzellik Uzmanlığı olduğundan geçirdiğiniz her süreçte en az sizin kadar titizleniyor. Merve Hanım'ın eşi de Plastik Cerrahı olduğundan gözünüz kapalı kendinizi teslim edebileceğiniz bir merkez. Adeta bakım, epilasyon ve estetik açısından yerin mutfağı. Ayrıca Slimfit'in Marka Temsilcisi Nilgün Hanım güleryüzüyle her süreçte yanınızdan hiç ayrılmıyor, sizi yüreklendiriyor. Kısaca unutmayacağım ve oldukça faydalı bir bakım seansını ardımda bıraktım. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Hoşçakalın. :)




15 Nisan 2015 Çarşamba

Evlilik Hazırlıkları- Mekan Seçimi


Uzunca bir süre erkek arkadaşı olanların bolca maruz kaldıkları sorudur: Nişan ne zaman? İşte bu zincirin birinci halkasıdır. Devamında düğün ne zaman, çocuk ne zaman, ikinci çocuk ne zaman? Hayatınızı sanki siz değil de çevrenizdeki insanlar şekillendiriyormuş hissiyatına kapılırsınız çoğu zaman.

Ben de erkek arkadaşımla dördüncü seneyi bitirdikten sonra artık ikinci level olan düğün ne zaman mertebesine ulaşmış bulunmaktayım. Ve işin uygulama kısmında önce şuan plan kısmı aşamasındayız. Ben de bizim gibi aynı telaşelerden muzdarip arkadaşlara tavsiyeler niteliğinde bu süreçteki yaşadıklarımızı dile getirmek istedim.

İşin en önemli kısmı düğün salonu kiralamak şüphesiz. Ben de ilk yazımda düğün mekanı seçerken nelere dikkat edilmeli kendi tecrübelerimden çıkarak yardımcı olmaya çalışacağım. Bu aşamada birçok seçenek mevcut. Kapalı düğün salonları, açık teras & balkon düğün salonları, kır düğün salonları, havuz başı düğün salonları, otel düğün salonları, tekne düğün salonları... İlk olarak mevsim, hayaller ve şartlara göre hangisini istediğimize karar vermeniz gerekiyor. Biz düğün tarihi olarak sonbahar başlangıcı düşündüğümüzden tercihimizi kır düğün salonundan yana kullandık. Açık mekan seçeneklerinde hava şartlarına bağlı olarak bir kapalı mekanın da yedek bulunmasına dikkat edin. Ayrıca elektiriğin gitmesi gibi durumlarda trafo seçeneğini bulunması da önemli. Hele ki geçtiğimiz haftalardaki uzun elektirik kesintisi olayından sonra trafo hayat kurtarıcı bir detay. İkinci verilecek karar ise yemekli, yemeksiz ve kokteyl seçenekleri. Bizim şehir dışından çok misafirimiz olacağından yemekli seçeneği bize daha cazip geldi. Diğer yanda düğününüz genç ağırlıklı olacaksa kokteyl düğünler iyi bir alternatif. Eğer yaşı ileri kişi sayınız fazlaysa kokteyl düzeni konuklar için yorucu olabilir.

Düğün salonunda genel hatları tamamladıktan sonra geriye içerik kalıyor. Şayet düğün yemekli ise ordövr tabağı, yemeklerin içeriği, alkol verilecek mi işte tüm bunlarla ayrıntılı ilgilenmeniz gerekiyor. Ayrıca tatlı yerine pasta mı verilecek onu da muhakkak konuşmalısınız. Burada dikkat edilecek noktalar; yemekleri önceden giderek tatmanız, ordövr tabağındaki sunumların konserve değil de günlük ve taze olmaları, pastanın nasıl olacağı...

Düğünde diğer önemli olan şeylerden biri de orkestra. Düğün geceniz de bay ya da bayan mı solist yer alacak, kaç adet enstrüman ve hangi enstrümanlar yer alacak önceden öğrenmekte yarar var. Diğer yanda geceniz çıkacak grubu sizden önce başka bir düğünde gidip dinleyerek bilgi sahibi de olabilirsiniz. Ya da mekan sahibinde önceki düğünlerden kayıt varsa oradan da kaydı incelemek isteyebilirsiniz. Diğer yanda geceniz çıkacak grubun ya da sanatçının repertuvarı ve yabancı müzik çalıp çalmadığını da muhakkak öğrenin.  İlk çıkış ve dans şarkılarının seçimi de çok önemli. Şayet canlı değil de sevdiğiniz sanatçının şarkıcı ile çıkış yapıp, dans edecekseniz önceden flash bellek veya cd de getirdiğiniz şarkının çalınabilirliğini muhakkak kontrol edin. Edin ki o gece çalmamazlık etmesin ya da şarkı ortasında garip bir süprizle karşılaşmayın. Farklılık yaratmayı seviyorsanız düğünden önce tango, vals, rumba, cha cha kurslarına giderek o gece hiç unutulmayacak bir dansla imzanızı atabilirsiniz.

Diğer önemli detaysa tabii ki süsleme. Sandalyelerin ve masaların süslemeleri ve renkleri nasıl olacak? Tül mü giydirilecek yoksa kuşaklarla mı sandalyeler süslenecek. Sandalyeler plastik mi lake mi yoksa demir mi? Şayet mekanda istediğiniz türde sandalye yoksa belli bir meblağ karşılığı kiralama imkanı sunuluyor mu? Bunları sakın es geçmeyin. Masalarda şamdan olacak mı, tabak altlarında supla kullanılacak mı mutlaka sorun. Mekan sahibi esnek ve size de yaratıcılığınız kullanma imkanı tanıyorsa siz de mekana basit ama güzel dokunuşlarla farklılık katabilirsiniz. Bu aşamada Pinterest bence en büyük ilham kaynaklarınızdan biri olacak. Diğer yanda nikah masasında mı nikah kıyılacak yoksa kilise tarzı denilen ayakta bir düzenle mi nikah kıyılacak onları da öğrenmelisiniz.

İleriki yıllarda düğünü hatırlamanızı yarayacak fotoğraf ve düğün videolarının çekimi de oldukça önemli. Fotoğraflar kaç poz olacak, dijital halleri size verilecek mi mutlaka sorun. Diğer yanda düğün videonuzun görüntü kalitesini de öğrenin.

Nikah şekeri ve diğer ayrıntılar ise işin diğer eğlenceli noktaları. Instagram'da ve diğer sosyal medya platformlarında nikah, düğün ve kına geceleri için birbirinden farklı alternatifler sunan çeşitli kişi ve markalar mevcut. Dilerseniz oralardan yararlanabilirsiniz. Daha uygun fiyata ve size has bir hediye olsun istiyorsanız ise toptancılardan malzemelerini alıp kendi ellerinizde misafirlerinize hediyelerini hazırlayabilirsiniz. Nikah şekerinden farklı olarak mum, sabun, anahtarlık, heykelcik gibi birçok farklı hediye seçeneklerini de düşünebilirsiniz.

Kendi açımdan bakarsam tüm bu ayrıntıları toplamda ondan fazla mekan gezerek elde ettim diyebilirim. Bu kadar tecrübe edinmişken de paylaşmamak olmazdı tabii. İzmir'de düğün.com sitesinin de oldukça yardımını gördüm. Gezdiğimiz hemen hemen tüm mekanları oradan buldum diyebilirim. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Size de bu aşamada bol şans dilerim. Bir dahaki evlilik hazırlığı yazımda gelinlik seçiminden bahsedeceğim. Takibimde kalın. Mutlu kalın.



1 Nisan 2015 Çarşamba

Çeyrek Asırlık Hayatımdan Öğrendiklerim


Dünden itibaren artık tam 26 yaşındayım. Cahit Sıtkı Tarancı her ne kadar 35 yaşa yolun yarısı dese de 26'da bana biraz öyle geliyor. Kendimi artık olgun yaşlara ermiş bir birey gibi görmeye başladım. Eee artık evlilik kapımda. Sorumluluklar da. 26 yaşımın bana fazlasıyla yenilikler getirecek kanısındayım. Yeni bir şehir, aileme artı olarak sorumlulukların çoğunun bana ait olduğu yeni bir aile, yeni bir iş, yeni bir yaşam tarzı... Önümüzdeki bir sene falcı ablaların dediği türden yeni bir döneme gireceğim. Zaman zaman gözümü korkutan tüm bu yenilikleri sevdiklerim sayesinde aşacağımı bildiğimden içim oldukça rahat.

Diğer yanda geçen 25 yılda hayat eleğimde daha az şeyin kalmaya başladığını farketmeye başladım. Sayılı dost, çok az arkadaş...

Gerçek ya da sahte arkadaşlıklar okuldan mezun olup, kendine ait hayatını oluşturmaya başladığında ortaya çıkıyor. Bu süreçte seni mutsuz eden şeylerin arkadaş sandığın kişileri mutlu ettiğini farkediyorsun. Ya da tam aksine mutlu anlarınızda sizin adınıza mutlu olamayan arkadaş sandığın kişilerin varlığını. İşte o zaman arkadaşmış gibi davrananları farkedip, arkadaşlığını bitirmenin aslında ne doğru karar olduğunu anlıyorsun. Yüzüne gülerken içten içe seni kıskanan ya da üzüldüğünde içinin yağları eriyen birinden arkadaş olmaz gerçeğini.

Demem o ki son yıllarda gereksiz insanları hayatımdan çıkarmam ile birlikte arkadaşlık kavramım az ve öz insanlar haline dönüşmeye başladı. Arkadaşlarımdan yediğim kazıkları ya da onlara karşı sahip olduğum kırgınlıklara artık eskisi gibi tahammül etmiyorum. İleri derece affediciliğin ya da alttan almanın insanı yüceltmekten çok çantada keklik olarak görülmek olduğunu anladım. Geçmiş senelerin hatrına veyahut arkadaşlığıma zeval gelmesin diye karşındakini sürekli alttan alırken aslında gözünde daha da değersiz konuma düştüğümü farkettim. Artık yapılan yanlışları sineye çekmeyi en aza indirgiyor, baktın karşımdakinin davranışı düzelmiyor o kişiyi hayatından kestirip atıyorum. Çok da iyi oluyor, size de tavsiye ederim. Bir yükten kurtulmuş olarak devam ediyorsun yoluna. Hafifleyiveriyorsun.

Diğer yanda artık yanlışı sürekli kendimde aramayı bıraktım. Bilhassa iş ve benzeri konularda. Çünkü bazen elinden geleni en üst seviyede gerçekleştirsen de sonuç senden bağımsız olarak gerçekleşiyor. Sen ağzınla kuş tutsan, süperman oldup havadan uçsan neye yarar. O nedenle artık dualarımı en hayırlısından yana kullanıp, canımı çok da fazla sıkmıyorum. İleride komik bulacağım bugünkü buhranlarımı en aza indirmiş durumdayım.

Ailemden ayrılma vakti yaklaştıkça da onların değerini daha fazla bilir oldum. Her zaman hep yanımda yer alacaklarını bilsem de yakın bir zamanda sürekli onlarla aynı evde uyanmayacağım. O nedenle artık onlara daha fazla yardımcı olmaya, kıymet bilmeye çalışıyorum.

Sevdiğim adamdan da çok şey öğrendim aslında. Çok çabuk pes edip isyan etmeyi severken onun sayesinde çok daha fazla direnmeyi, güçlü olmayı ve de karşılıksız fedakarlık yapmayı öğrendim.

Son olarak blogumdan çok şey öğrendim. Düzgün cümle kurmayı, yazılarımın bir yerlerde birilerinin duygularına tercüman olabildiğini, tanımadığım insanlardan güzel şeyler duymayı, bedavadan pahada en yüksek tavsiye veren insanların varlığını...

Öğrenmenin yaşı yok lakin umarım yaş aldıkça daha az acı tecrübeyle hayatı öğrenebilirim. Ve umarım yeni yaşımda daha güzel anı ve yazılarla burada olurum.  Hoşçakalın. :)





19 Mart 2015 Perşembe

Kıldan Tüyden Meseleler


Yazıma başlarken öncelikle belirtmeliyim ki yazıda geçenler tecrübeyle sabit olup kesinlikli tıbbi anlamda bir kesinlik taşımamaktadır. Evet, farkındayım. Yazımın girişi film girişi havasında oldu. Lakin çevremde gerek merak edilen gerekse bana sorulan soruların cevaplarını vermeyi deneyeceğim bu yazımda. Birçok kadın bir araya geldiğinde muhabbet bir zaman sonra kıldı, tüydü gibi muhabbetlere gelir. Çünkü özellikle kadınların ömrü boyunca savaşmakta oldukları kıl, tüy gibi sorunları vardır. Erkekler de aynı dertten müzdarip olsa da kadınlar kadar uğraşmaları gerekmez. Diğer yanda ülkemizde kıl ve tüye sahip erkekleri tercih eden kadın sayısı oldukça fazladır. Kadında tüy seven erkeği ise hiç mi hiç duymayız. Tüylü kadın bakımsızlıkla suçlanır, bıyıklı teyzelerle alay edilir falan. Hal böyle olunca da biz kadınlar genç kızlığımızdan ileri yaşlarımıza kadar ömrümüz tüy derdimize çare aramakla geçer. Kimi zaman yanlış yöntemler kullanır, sorunu hepten içinden çıkılmaz bir hale getiririz.

Ben ise çareyi lazer epilasyonda bulanlardanım. Ve çevremde bu alanda lazeri denemek isteyen ancak bir yandan da ona şüpheyle yaklaşan birçok insan gördüm. Bunların çoğunluğu da hemcinslerimden oluşan arkadaş çevremdi. O nedenle blogta bu konuya değinmek boynumun borcu gibi bir şey oldu bana.

Geçtiğimiz yıllarda bir sene kadar lazer epilasyona gittikten sonra derdime büyük oranda çare buldum diyebilirim. Bu yöntem de ne yazık ki bir çok yöntem gibi acı verici tabii ki. Ancak güzel olmanın acı çekmekten geçtiğine de yüzde yüz inanlardanım. Ancak epilasyonun başarılı olmasında önemli faktörler mevcut. İlki tüy renginin koyu renk, kendi ten renginizin de açık renk olması. Tüy ile vücudunuzun arasında kontrast farkı olacak kısaca. O nedenle çok sarışın veya esmerlerde ne yazık ki çok da başarılı sonuçlar elde edilemiyor. İkinci önemli şey ise seanslara düzenli şekilde gitmek ve seans boyunca size söylenenleri birebir uygulamak. Yaz mevsiminde de lazer uygulamasından kaçınmak gerekiyor. Çünkü lazer uygulanan bölge uygulama sonrası on beş gün kesinlikle güneşe maruz kalmamalı. Diğer yanda koltuk altı bölgeleri için ise ter bezlerini bozabilir denebiliyor. Ancak bende böyle bir etkisi olmadı. O nedenle bilhassa terleyen biri iseniz dermatologa danışmakta büyük fayda var. Ben İzmir'de yaşadığımdan gittiğim firma Slim Fit oldu. Tavsiye üzerine gittim ve daha sonra da hizmetten oldukça memnun olarak ayrıldım. Çalışanlar ise oldukça güleryüzlüydü. Bu da benim için çok önemli bir faktördü. Uzunca bir süre gidildiğinden anlayış çok önemli tabii. Seansların iptal olması veya ertelenmesi durumunda karşılıklı anlaşabilmek ve iletişim de oldukça başarılıydı benim açımdan.

Diğer yanda son zamanlarda çeşitli markalar evde kendiniz uygulayabileceğiniz küçük lazer epilasyon cihazları ürettiler. Deneyenleriniz varsa sizlerin de düşüncelerinizi almak çok isterim.

Az acılı, bol kendinizi güzel hissettiğiniz günler dilerim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.




10 Mart 2015 Salı

Senin Saçın Ne Renk?


Saç boyası biz kadınlar için birçok anlama geliyor. Kimimiz kişiliğimizi yansıttığını düşündüğümüz rengi taşmak istediğini boyatıyor saçını. Kimimiz depresyon ve stres gibi ruh hallerinden kendini çekip çıkarmak için saçında arıyor çareyi. Boyatıyor, kestiriyor, kestirdiğinden pişman olup kaynak saç gibi çözümlere yöneliyor.

Bazılarımız ise saçındaki beyazları kapatmak için kullanıyor saç boyasını. Hele de saçlarınız genetik miras olarak ailenizden birilerine çektiyse erken yaşta beyazlamaya başlayabiliyor. İşte ben de en son kategoriye giren ve saç boyasını hayatına erken sokma zorunda olanlardanım. Ama itiraf etmem gerek, ben de ergenlik dönemlerimde saçımı boyatmak için yanıp tutuşan kafiledendim. Okul yönetiminin saç boyasına izin vermesinin de bu heves de büyük payı vardı tabii ki. Yasakların cazip gelmesi ergenlik döneminde en baskın olarak yaşanan bir durum. Ben de illa boyatacağım diyerek saçlarımın uçlarını kızıla boyatmıştım. Ortaokul ve lise dönemimde siyah renk saçların uçlarını kızıla boyatmak oldukça modaydı. Shakira'nın saçlarının uçlarının kızıl, Şebnem Ferah'ın da saçlarının tamamen kızıl olduğu dönemlerden bahsediyorum. Okul biter bitmez saçımının tamamını kızıla boyatarak o güne dek içimde kalan kızıl hevesini bir nevi kırdım. Şimdi düşünüyorum da ailem de epey anlayışlıymış. Ben ilerde on dokuz yaşında kızımın kıpkırmızı kafayla ortalarda gezmesine ne derece müsemma gösterebilirdim bilmiyorum. Bir süre sonra baktım ki kızıl renk bir kaç hafta içerisinde akarak turuncuya çalıyor ve sürekli boyama ihtiyacı hissediyorum. İşte o zaman özüm olan kahverengiye dönmeye karar verdim. Ve tam bunlar gerçekleşirken, henüz 20'li yaşların başında olmama rağmen saçımın önünde iki tel beyaz saç peyda olmuştu. En önde oldukları için de koyu renk saçımda kabak gibi sırıtıyorlardı. Hemen çareyi kopararak imha etmekte buldum. Artık yok olmuşlardı. Lakin ben nereden bileyim koparılan saçın hızlı bir şekilde artacağını. Beyaz tel saçlar eşeyli ürer gibi artarak çoğalmaya başladılar. İki tel beyaz çay oldu bana altı yedi tel. Bu sefer çareyi makasla kesmekte buldum. Değişen bir şey olmadı tabii.  Bu sefer sayı on tele çıktı. Ve yıllar geçtikçe de beyazlar saçlarımı istila etmeye başladılar. Ve ben o gün bugündür bir zamanlar heves ettiğim saç boyasını zorunlu olarak kullanıyorum. Elimde olsa da keşke saçımın orjinal haline hiç dokunmasaydım. (Ah o keşkeler!) Belki o zaman bugün bir kaç tel beyazla yırtabilirdim. O nedenle hala saçınıza hiç boya değdirmediyseniz, bu fikri iyi düşünün derim.

Siz de benim gibi erken yaşta beyazlayan saçlardan muzdaripseniz kullandığınız boyanın kalıcılığı en ön sırada yer alıyor. Diğer yanda saçları koyu renk olup sarı, kumral gibi açık renk kullananlar için de aynı durum geçerli. Bugüne kadar çeşitli marka boyalar kullansam da doğal içerikli boyaları kullanma taraftarıyım aslında. Geçtiğimiz haftalarda ise elime Tavsiye Kanalı aracılığı ile Loreal Paris'in yeni markası olan Excellence Intense boyasını tecrübe ettim. Boyanın kalıcılığı yanısıra parlaklığı da oldukça iyi diyebilirim. Ayrıca bu boya sayesinde saçınızı bir kaç ton yukarıda boyararak, başarılı sonuçlar elde edebilirsiniz. Renk kesinlikle tutuyor. Tabii olayı abartıp siyah saçı sarı boyayım demeyin sakın. Onu vaad edebilen boya henüz icat edilmedi çünkü. Ayrıca farklı renkleri sevenlere de epey fazla seçenekleri de mevcut. Saç boyası öncesinde saçınızın yıpranan kısımlarına sürülmesi için sunulan saç serumu ise oldukça başarılı bir ürün. Boya sonrası uygulanan saç kreminin hem kokusu hem de verdiği yumuşaklık ve tarama kolaylığı da ürün hakkında diğer memnun kaldığım detaylardan. Bu aralar saç tipine uygun boya markası arayanlar mutlaka denemeliler diye düşünüyorum. Marka Watsons ve Gratisler'de sık sık indirime de giriyor zaten.

Bu yazımda benim gibi saç boyasını hayatına zorunlu ya da keyfi olarak dahil edenlere yardımcı olmaya çalıştım. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Az beyazlı, bol ışıltılı günler.


3 Mart 2015 Salı

İki Film Tavsiyesi Gia & Original Sin


Geçtiğimiz haftalarda Angelina Jolie'nin başrollerinde yer aldığı iki filmi izleme fırsatı buldum. Bunlardan ilki dünyanın ilk süper modeli olarak bilinen Gia Carangi'nin otobiyografik filmiydi. Gia Carangi karakteri Angelina Jolie'nin ilk canlandırdığı karakterlerden. Ayrıca Angelina Jolie'nin de o güne dek canlandırırken kendine en yakın hissetiği karakterlerden de biri. Bunda Jolie'nin de hayatında benzer süreçleri atlatmasında büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. Film küçük yaşta fiziğine ve yüz güzelliğine güvenen Gia'nin bir fotoğraf çekiminde keşfedilmesi ile şöhrete adım atması ile başlıyor. Modanın öncüleri olan Vogue ve Cosmopolition dergilerinin kapakları o dönem Gia'nın boy boy fotoğraflarıyla süsleniyor. Toz pembe başlayan bu şaşalı hayat yanında çalıştığı patronun ölmesi, hemcinsinle yaşadığı ilişkinin hüsran verici sonu, sadece güzelliği için onunla birlikte olmaya çalışan adamlar ve podyum hayatında o dönem uzun saat uykusuz kalabilmek için kullanılan kokain maddesine bulaşması ile birden kabusa dönüyor. Aslında en önemli neden Gia'nın küçükken annesi tarafından terk edilen sevgisiz büyüyen bir çocuk olması. Büyüyüp genç bir kadın olduğunda ise şefkate olan açlığı devam ediyor. Ancak içinde bulunduğu şöhrette herkesin sahte yüzleriyle karşılaştıkça çareyi uyuşturucuya sarılmakta buluyor. Her ne kadar mesleğini bırakarak bir dönem tedavi görse de hayatında aldığı darbeler kötü alışkanlıklarına tekrar tekrar dönmesine neden oluyor. Özetle şöhreti kaldıramayan genç bir kadının yere çakılışını izliyorsunuz filmde. Otobiyografik filmleri sevenlerin bu filmi de seveceklerine eminim.

Jolie'nin diğer sevdiğim filmlerinden biri ise Original Sin (Günahkar). Filmden bahsetmeden önce filmde cüretkar sahnelerin yer aldığını söylemeden edemeyeceğim. O sebeple yetişkin kategorisinde değerlendirilebilir. Başrollerde jön olarak Antonio Banderas var. İspanyol Luis ile Amerikan güzel Julia'nın mektuplaşması ile başlayan ve evliliğe kadar uzanan hikayesini ele alıyor. Bir zaman sonra ise Luis aslında mektuplarında aşık olduğu Julia'nın evlendiği kadın olmadığını öğrenerek hayatının şokunu yaşıyor. Luis bunu öğrendiğinde ise Julia çoktan evdeki tüm değerli eşya ve takıları almış çoktan kaçmış oluyor. (Evet bu kısım düğünden sonra bilezikleri alıp kaçan gelin haberlerini anımsatıyor insana.) Luis ise işin peşini bırakmayarak hem gerçek Julia'nın nerede olduğunu hem de evlendiği kadının gerçekte kim ve nereye kaçtığını bulmaya ant içiyor. Filmin heyecan veren kısmı da işte zaten o zaman başlıyor. Başrollerde iki başarılı oyunucunun yer alması filmi daha da heyecan verici kılıyor. Kısaca romantizm, gerilim ve dram türlerinin hepsini içeren başarılı bir film.

Özetle hem 'Gia' hem de 'Original Sin' filmi Angelina Jolie'nin oyunculuğu konuşturduğu en iyi filmlerden ikisi olmaya aday diyebilirim. İki filmin yönetmeninin de Micheal Cristofer olması filmin başarı payını yükseltiyor. Film ve Jolie meraklıları ise mutlaka bu iki filmi izlemeliler.