16 Şubat 2016 Salı

Ortaya Karışık


Geçtiğimiz haftayı en iyi şekilde özetleyecek başlıklardan biri olurdu ortaya karışık. Çünkü oldukça şundan bundan, karışık bir yazıyla karşınızdayım.

Bir alışveriş...  İlk olarak geçtiğim yazılarda bahsettiğim şu hediye mevzusuna değineceğim. Hazır 14 Şubat'ta taze geçmişken. İki önceki yazımda Matraş'tan eşim için deri cüzdan aldığımdan bahsetmiştim. Cüzdanım oldukça beğenildi. Şirin hediye kutusu içinde yollanan cüzdan benim de oldukça hoşuma gitti. Deri konusunda ise Matraş güvendiğim bir markaydı. Beni hayal kırıklığına uğratmadı. Sevgililer günü geçse de önümüzdeki önemli günler için iyi bir alternatif.

Zebramo'dan yaptığım alışverişten de oldukça memnun kaldım. Benefit'in Some Kinda Gorgeous fondöten ürünün küçük boyu ile hem Zebramo mobil uygulama deneyimi edinmiş oldum, hem de ürünün büyük boyunu almadan ürün hakkında bilgi edindim. Benim gibi karma ciltler için oldukça uygun bir ürün. Ciltteki parlamaları önlüyor. Oldukça da kapatıcı. Kuru ciltler için ise pek uygun değil.

Bir kitap... Geçtiğimiz haftalarda başlayan ve önümüzdeki günlerde de devam eden Hoppi kampanyası ile haberdar olduğum bir kitaptan bahsedeceğim sizlere. Apple'ın kurucusu Steve Jobs'un hayatını konu eden kitap 'Steve Jobs Olmak'. Daha kitaba başlamasam da bu kitap diğer Jobs romanlarına göre Apple tarafından onaylanan tek biyografi olarak oldukça ilgimi çekmişti. Kitabı ise Babil.com adı verilen bir kitap sitesinden edindim. Yeni keşfettiğim bu e-ticaret sitesi oldukça beğenimi kazandı. Kitabın ciltli kapaklı halini indirimli bir de üzerine Hoppi puanıyla birlikte aldım. Yanına iki adet de not defterini yollayarak ayrıca kalbimi fethettiler. 44 tl üzerine ise kargo ücretsiz. Daha n'olsun.

Bir film... Gelelim haftanın filmine. Bu hafta uzun süredir beklediğim filmlerden olan İftarlık Gazoz'a gittim. Başrolde Cem Yılmaz olunca beklentilerim de oldukça fazlaydı. Filmin yönetmeni Yüksel Aksu olunca ve fragramanında da Muğla, Muğla yöresine ait diyaloglar ve seyyar satıcı esintileri görünce filmi fazlasıyla Dondurmam Gaymak'a benzetsem de filme şans vermeye karar verdim. Filmin başından ortasına farklı, sonuna doğru ise başından apayrı bir senaryo var gibiydi. Filmin ilk on beş dakikası kahkahalarla gülerken, son on beş dakikasında kahroluyorsunuz. Komedi sandığınız film bir anda drama dönüveriyor. Filmin sonunda yarattığı şok etkisinden baş ağrısıyla salondan ayrıldık desek yeridir.

Olay örgüsüne gelirsek... Hikaye 70'li yıllarda Adem adında Muğla'da yaşayan bir çocuğun ilkokul tatilinde gazoz satmaya başlaması ile başlıyor. Seyyar gazozcu Cibar Kemal Usta'nın yanına çırak olarak giren Adem, gazoz satmanın inceliklerini ve veresiye verenle peşin veren arasındaki farkı öğreniyor. Diğer yanda büyük bir bölümü ramazanda geçen hikayede iftar topu, çocuklar için kuran kursları, teravih namazları, çocukların gönlü olsun diye tutması izin verilen tekne orucu ise sizi çocukluk dönemlerinize götürüyor. Diğer yanda filmde Muğla'dan yaşayan ODTÜ'de eğitim gören üniversite öğrencisi Hasan'ın da yan rol olarak yaşamına değinilmiş. Hasan karakteri üzerinden 70'li yılların siyasi olay ve durumlarına da değiniliyor. Hasan karakteri ise filmde komünist görüşlü ve ilkesi uğruna çabalayan bir genci canlandırıyor. O dönemde üniversitede eğitim gören çok insan olmadığından Hasan, küçük başrol oyuncusu Adem'in de en büyük rol modeli aynı zamanda.

Genel itibariyle eğlenceli bir film olmuş. Lakin film ne siyasi ne komedi ne de dram türüne hangisi girer işte orası tam bir muamma. Filmin sonu ise tam bağlanamamış bana göre. Boş geçmeyelim mesaj verelim kaygısı ile bitiveriyor. Beklenmedik bir şekilde, kestirme bir yol ile sona erdirilivermiş havası yarattı ben de. Ama oyunculuklar oldukça iyiydi. Cem Yılmaz Muğlalı rolünü iyi kotarmış, Adem'i canlandıran Berat Efe Parlar ise çok yetenekli bir çocuk oyuncu. Film boyunca mavi gözlerine ve samimi mimiklerine bayılmadan duramıyorsunuz. Anne Gülizar rolündeki Ummu Putgul'sa abartılı ama bir o kadar tanıdık gelen anne rolüyle karşımıza çıkıyor.

Bir dergi... Son olarak yazımı Kafa dergisi ile bitireceğim. 1 yıldan uzunca bir süredir yayın hayatını sürdüren bu dergide kimler yazmıyor ki. Emrah Serbes, Umay Umay, Cem Davran, Coşun Aral, Sunay Akın, İlber Ortaylı, Zafer Algöz, Nihat Sırdar bunlardan sadece bir kaçı. Ben ise ancak Ekim ayında, biraz geç keşfettim bu cevher niteliğindeki yayını. İçerik olarak ise ne Kafkaokur kadar fazla edebi ne de Ot dergisi kadar fazla siyasi. İkisinin tam ortası. Her şeyden biraz biraz ama sıkmadan. Adı gibi kafa boşaltmak için bire bir. Ayrıca hemen hemen her ay kaybedilen bir sanatçı kapak konusu ediliyor. Barış Manço, Ahmet Kaya, Müzeyyen Senar ise bunlardan bir kaçı. Bu ay ise henüz almasam da efsane sanatçı Müzeyyen Senar kapakta yer alıyor. Her ay yanında verilen güzel kitap ayracıysa derginin cabası. İçinde reklam yok denecek kadar az, okunacak ise oldukça fazla öykü/makale mevcut. Hala okumadıysanız seveceğinizi düşündüğüm bir yayın.

Bir sonraki yazımda görüşmek üzere. Mutlu kalın, esen kalın efenim.





9 Şubat 2016 Salı

Kötü Kedi Şerafettin


Kötü kedi Şerafettin'i yani Şero'yu 80 ve 90'lar çocukları çok yakından tanırlar. Özellikle de karikatür kültürüne ucundan köşesinden dokunmuş olanlar. Bir dönemin L-Manyak dergisi almanın en güzel bahanesiydi Şero. Günümüze kadar ise Lombak ve Uykusuz dergilerinde yer almış, dört farklı kitabı basılmıştır. Diğer yanda Nil Karaibrahimgil'in "Seviyorum, Sevmiyorum" şarkısına söz olacak kadar da zamanla popüler olmuştur.

Kötü kedi Şerafettin karakterinin nasıl ortaya çıktığını araştırırken altından hazin bir öykü çıktı desem yeridir. Kötü kedi Şerafettin'in yaratıcısı Bülent Üstün, Şero karakterini bir zamanlar sahip olduğu 96 senesinde kaybettiği kedisi adına yaratmış. Kedisinin adı da Şero'ymuş. Karakter olarak günümüzdeki sevimli kedilerin aksine tam bir sokak kedisi Şero. Dilinde argo konuşması, sigarası, alkolü, çapkınlığı ile aslında çok sık rastladığımız insan karakterinin bir kedide can bulmuş hali. İstanbul'daki Cihangir kedilerine az çok aşina olanlar Şero'nun mizacına çok şaşırmazlar. O civardaki  kedileri bolca gözlemlemiş biri olarak kedilerde bir nemrutluk ve kendini beğenmişlik hali var diyebilirim. Sevdirmez, kimseye eyvallah etmezler, cüsseleri ise oldukça iridir. İnsan olsalar belki Şero kadar külhanbeyi olamasalar da vurduymaz ve gamsız olacakları kesindir.

Kötü kedi Şerafettin'in romanlarında bolca rastlanan karakterler vardır bir de. Bunlar biri Şero'nun sahibi karakterindeki Tonguç'tur. Tonguç modern görünümlü türk erkeği tipiyle karşımıza çıkar. Enteldir danteldir aynı zamanda. Sanatın bir çok dalıyla ilgilenir. Diğer yanda sinirlendi mi gözü hiç bir şeyi görmez. İçindeki Hanzo ortaya çıkar. Karikatür serisinin bir diğer karakteri olan Tacettin ise Şero'nun oğludur. Oldukça sevimli ve gözü açılmamış bir kediciktir. Şerafettin kendine has tarzıyla oğlunu kendi gibi yetiştirmeye çalışmaktadır. Fare Rıza, Martı Rıfkı ise hikayenin yan karakterleridir.

Kötü kedi Şerafettin hakkında ön bilgiden sonra nihayet geçtiğimiz pazar günü gittiğimiz Kötü Kedi Şerafettin filmine geçebilirim. Henüz filme gitmediyseniz fragramanını buradan izlemeden sakın ha gitmeyin derim. Aile filmi olmadığını (!) söylememe gerek yok sanırım. Çocuğunuzun afişi görüp animasyona gidelim diye zırlamasına dayanamayıp aman ha götürmeyin. Yoksa film boyunca bol küfürlü diyalogları, alkol ve içki sahnelerini açıklaması zor olabilir. Film değerlendirmeme gelirsek; beklediğimin çok üstündeydi. Animasyonda ülke olarak kendimizi aşmışız da haberimiz yokmuş. Film boyunca Anima İstanbul'u takdire doyamadık. Gerçekten çok iyi iş çıkarmışlar. İstanbul ve Cihangir sokakları birebir yansıtılmıştı. Hikaye ve karakterler karikatürdekine sadık olarak yaratılmıştı. Fazlası vardı eksiği yoktu. Filmin her karesi bana göre tam bir görsel bir şölendi. Kasım'dan beri beklediğimiz bir film olduğundan beklediğimize değdi dedirtti. Karakterlerin seslendirmeleri ise aynı titizlikle seçilmişti. Kimler yoktu ki. Şero'yu Uğur Yücel, Misket ve Tacettin'i Demet Evgar, Fare Rıza'yı Güven Kıraç, Adnan ve çizeri Okan Yalabık, Martı Rıfkı'yı Gökçe Özyol, ev sahibesi Hasene'yi Ayşen Gruda, Bakkal Şemistan'ı Cezmi Baskın, Tonguç'u Ahmet Mümtaz Taylan ve son olarak muhabbet tellası Cemil'i ise Yekta Kopran seslendirmişti. Bu kadar değerli sesi bir projede toplayabilen film ekibine ise hayran olmamak elde değildi. Hem göze, hem kulağa hitap etmişler özetle. Yönetmenleri olan Mehmet Kurtuluş, Ayşe Ünal'ı da ayrıca tebrik etmek lazım. Film şimdiden yurtdışına satılmış zaten. Kötü Kedi Şerafettin Türkiye sınırlarını aşıp, dünya çapında yetişkin animesi olacağa benzer. Kim bilir belki ileriki senelerde serinin devamı bile gelebilir.

Özetle eğlenceli vakit geçirten, bol bol güldüren, samimi ve gerçekten çok uğraşıldığı belli olan güzel bir film olmuş Kötü Kedi Şerafettin. Tekrar tekrar izlenesi film kategorime ise çoktan eklendi bile.







1 Şubat 2016 Pazartesi

2016 ve Benim İlklerim


Yeni yılın ilk ayını arkamızda bıraktık bile. Bu süreçte senenin ilkleri hakkında bir yazı yazmasam olmazdı tabii ki.

2016'ya hızlı girerek iki adet kitap okudum.Gerçi biri henüz daha bitmedi. Kitaplardan ilki Bin Muhteşem Güneş. Kitabı yazarı ise Uçurtma Avcısı kitabıyla tanınan Khaled Hosseini. Romanda Afganistan'da savaş döneminde yaşayan iki farklı kadının çocukluktan olgunluk dönemlerine kadar geçen hayatı konu ediliyor.

Meryem babasız büyümüş ve gayri meşhur olarak  dünyaya gelen bir kadın. Okutulmamış, dünyadan haberi olmayan, babasız tarafından hiç bir zaman öz evlat gibi benimsenmemiş bir evlat. Leyla ise aile ortamında büyümüş. Öğretmen bir babanın tahsil görmüş kızı. Bu iki alakasız hayata sahip iki kadının hayatı bir zaman sonra kesişiveriyor. Romanda o dönemki Afganistan'ın var olma mücadelesi de bolca ele alınıyor. Son derece etkileyici ve sarsıcı bir roman. Senenin ikinci kitabı ise Yapı Kredi yayınlarından çıkan Bir Kadının Penceresinden adlı kitap oldu. Oktay Rıfat'ın bir kadının aile yaşantısı ve ruh halini işlediği romanı oldukça etkileyici buldum diyebilirim. Filiz adında bir ev hanımının eşi, çocukları ve ev işleri arasından tükenen yaşamı da demek yanlış olmaz. Taa ki hayatına heyecan katan Selim'le tanışana kadar. Roman oldukça akıcı ve türk aile yaşamını oldukça iyi yansıtıyor. Bir Kadının Penceresinden  romanında yer alan Bedri ile Bin Muhteşem Güneş kitabındaki Raşit adını taşıyan koca karakterleri de oldukça birbirine benzer. Farklı karakterler olsa da benzer özelliklere sahipler.

2016'da edindiğim ilk albüm ise Pera'nın En Güzel Mevsimim oldu. Pera'yı henüz bilmeyenler için yerli bir rock grubu. Grup üyeleri Ankaralı olsalar da kendilerini daha çok İstanbul'a ait hissederek Pera adını almışlar. İlk albümlerini 2011'de çıkamışlar. Albüm geçmişi olarak çok da eski olmamalarına rağmen kısa zamanda şarkıları dillere pelesenk olmuş. Parçaları bir çok dizide soundtrack olarak kullanılarak kısa zamanda popüler hale gelmişler. Kuzey Güney, Medcezir, 20 dakika ise bu dizilerden sadece bir kaçı. Vokalde Gökhan Mandır, gitarda Kaya Sevinç ve Arda Algan yer alıyor. Davulda ise Hakan Ünalan var. Neyse lafı fazla uzatmayayım. Pera'nınn son albümü olan En Güzel Mevsimim albüm değerlendirmeme gelecek olursa albümde hit olacak oldukça fazla parça var. Benim ise en beğendiğim ve tekrar tekrar dinlediğim parçalar albüme adını veren En Güzel Mevsimim, Pervane, Ne AlaSeni Kaybettiğimde ve Kahpe Geceler oldu. Sevgilim İyi ki Doğdun parçası da bu sene romantik çiftlerin vazgeçilmezi olacak eminim. Albümün geneline bakıldığında slow parçalar ağırlıkta. Biraz da melankolik buldum diyebilirim. Tam kitap okurken, ders çalışırken yolda ya da çalışırken dinlenebilecek bir albüm olmuş. Fazlasıyla beğendim. Emeği geçen herkesin emeğine sağlık. Eminim bu albümdeki bir çok parçayı da ileriki tarihlerde birçok dizi ve filmde soundtrack olarak göreceğiz.


2016'da ilk gittiğimiz konser ise Redd grubunun solistlerinin İKSV Salon'da gerçekleştirdikleri akustik konserleri oldu. In Betwin olarak sahne alan Doğan Duru ve Güneş Duru kardeşler kulaklarımızın pasını sildi. Güneş Duru sahne boyunca babacanlığıyla kalbimizde taht kurarken Doğan Duru'nun karizmasına bayıldık. Redd'in albümünden çok fazla albüm çalmasalar da Sezen Aksu ve Aylin Aslım gibi birçok sanatının unutulmaz parçalarını seslendirdiler.


Gelelim 2016'da ilk kez kullandığım üç e-ticaret sitesine. Biri aslında mobil uygulama olan Zebramo adı verilen ikinci el alışveriş sitesi. İkinci el dendiğine bakmayın aslında sıfır ürünüyle satılan üründe oldukça fazla. Özellikle de giyim, kozmetik, aksesuar ve elektronik eşya olarak oldukça fazla seçenek mevcut. Diğer yanda güvenlik anlamında çok sıkılar. Her yazılan ve satılan ürün denetleniyor. Tüketici haklarına oldukça saygılı bir site. Ben de siteden uzun zamandan beri istediğim ancak uçuk fiyatından ve tenime uyumundan tereddüt edip bir türlü alamadığım Benefit Some Kind a Gorgeous kompakt fondöteni oldu. Ürün elime henüz ulaşmadı. Ulaştığında Instagram hesabından değerlendirmesini yazacağım. İkinci olarak alışveriş ettiğim e-ticaret sitesi ise Matraş oldu. Bu aralar sevgililer günü sebebiyle indirimde olan markadan eşime şık bir hediye seçtim. Umarım beğenir. Son olaraksa biriken puanlarımızla ise bu ay başında Shopandmiles'dan kulaklık edindik. Kendime Bigsound beyaz kulaklığı seçerken eşimse Philips SHL3000WT kulaklığı seçti. İkiside canavar gibi de çıktı. Tavsiye ederiz. Gelelim İpek Hanım'ın Çiftliği'ne... Çiftlikten daha önceki yazılarımda bahsetmiştim zaten. Bu ayda Pınar Hanım'dan birçok meyve ve sebze siparişinden bulunduk ve pek memnun kaldık.

2016'nın ilk dizisi de Homeland'ın dördüncü sezonuna başlamak oldu. Şuan sezon olarak yarıyı geçtim sayılır. Bitsin istemiyor, yavaş yavaş izliyorum.

Özetle yeni aya epey hızlı girdik diyebiliriz. Şubat ise konserle ve İf İstanbul bağımsız film festivali ile daha hareketli geçeceğe benziyor. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.