22 Ocak 2014 Çarşamba

Bisquitte'de Mutlu Bir Gün


Geçtiğimiz haftasonu gene bir etkinlik gerçekleşerek, ben dahil olmak üzere birçok blog yazarına ev sahipliği yaptı. Etkinliği düzenleyen marka İzmir'de uzun zamandan beri bilinen ve tarz sahibi bir mekan olan Bisquitte Cafe & Bar. Aslında Bisquitte'le epey önceden bir tanışıklığım vardı. Kısa bir süre tasarımlarını ve SM yönetimini yapan reklam ajansında çalışmış, markanın sosyal medya takibini gerçekleştirmiştim. Ve Bisquitte'in mutfağı da ajansın birinci katında yer aldığından tüm lezzetlerin üretim sürecine birebir şahit olmuştum. Yemekler aşırı titizlikle hazırlanıyor, hijyen kurallarına fazlasıyla önem veriliyordu. Aşçısını dahi tanıdığım dönemde, yemeklerin lezzetinin işine olan aşkla doğru orantılı olduğunu o dönem bir kez daha gözlerimle görmüş oldum. O nedenle gönül rahatlığıyla ve bir tanıdığıma ziyarete gider gibi gittim Bisquitte'in Alsancak Kordon'da gerçekleşen etkinliğine.

Bisquitte mekan olarak biraz Fransız biraz İtalyan kafesi havasını taşıyor. Ama yiyecek ve içecek menüsü (ki o bile orjinaldir, gidenler bilir.) Türk mutfağının eşsiz lezzetlerinden de nasibini almış durumda. Adana kebap (Postmodern Adana) , patlıcan bonfile gibi birçok türk yemeğini Bisquitte yorumuyla bulabiliyorsunuz. Diğer yanda İtalyan aşıklarına birçok farklı çeşitteki pizzalar, ben et yemem diyen ve formuna dikkat edenlere ise birbirinden lezzetli ve farklı çeşitteki salatalar eşlik ediyor. Bir de aklıma kazınan Amigos var ki, anlamını İspanyolcadan alırken, adı gibi 'arkadaş' samimiyetinde ve tadında bir menü.

Ben yemek konusunda gurme olmasam da etkinlikte bulunan yemek blog yazarları arkadaşlarım ve ablalarım gibi yemeklerden ve hizmetten oldukça memnun kaldım. Hizmeti de belirtiyorum çünkü garsonlar sürekli gülüyorlar, o derece samimiler.

Şu ana kadar Bornova, Gaziemir Optimum ve Alsancak (Kordon) olmak üzere üç İzmir semtinde bulunan Bisquitte'in artık Bostanlı'da olduğunu da belirteyim. Henüz Bisquitte lezzetlerini tatmamış olanlara ise Bisquitte'i yakın zamanda tecrübe etmelerini öneririm. Şimdiden afiyet olsun.

Etkinlik fotoğraflarına bakmak için Facebook albümüme tık!


10 Ocak 2014 Cuma

Patron Mutlu Son İstiyor


Kışın soğuklarında yapılabilecek en güzel alternatif şüphesiz sinemaya gitmek. Tabii sinemaya gitmenin bonusu olan patlamış mısır ve kolada işi daha da cazip hale getiriyor. Operatör firmalarının belli  günler için geçerli olan sinema kampanyalarının da bu zevki daha az maliyetli hale getirmesinde payı büyük elbette.

Dün uzun zamandan beri sinemaya gitmediğimi farkederek, 'Patron Mutlu Son İstiyor' filmine gitmeye karar verdim. Tolga Çevik'in aman aman hastası olmasam da televizyonda çokça kez denk geldiğim Kapadokya'lı aşk sahneleri aklımı çelmeye yetti. Çocuk yaşta Kapadokya'yı bir kez görme şansını bulan biri olarak, bu kez de film karelerinde görmeyi arzuladım. Filme gittiğim de ise başarılı buldum diyebilirim. Ama şunu da kabul etmek gerekir ki filmin birçok sahnesini Göreme'nin harika manzarası, tüften yapılmış şahane taş evler kurtarmış. Filmin başkahramanı Sinan gerçekten sempatik bir karakter. Senaristlik gibi oldukça karizmatik olan mesleğinin yanında, günlük hayatında tam bir anti-karizmatik. Film boyunca sakarlıklarını ve özgüvensizliğini bolca izliyoruz. Ama karakterinin doğal oluşu film kahramanına kendinizi daha da yakın hissetmenize neden oluyor. Ezgi Mola'nın her filmde olduğu gibi bu filmde de Eylül karakteriyle şirinliği üzerinde. Eylül karakteri kendinden emin ama bir o kadar kararsız, duygusal bir o kadar da donuk, gelgitli bir karakter. Murat Başoğlu'nun canlandırdığı Faruk karakteri ise epey yüzeysel işlenmiş. Sanki gerçek karakterini oynuyormuş gibiydi. Eylül (Ezgi Mola) karakterinin annesini oynayan Ayşe Nur Yazıcı'nın oynadığı Vuslat karakterinin ise neredeyse hiç denecek kadar sahneleri azdı. Kız ile annesinin bu kadar mesafeli olması ve bunlar arasında çok az konuşmaya yer verilmesi yetersiz geldi bana. Gene asabi karakteriyle yer yer dikkat çeken Ezgi'nin babası, filmin sonlarına doğru sakin kişiliğiyle pasif bir karaktere dönüşüverdi. Yani özetle tiplerin karakterleri ara ara sivrileştirilmeye çalışılmış ancak onda da tam başarılı olunamamış. Saba Tümer ise sanki sadece film afişinde ve fragmanda dikkat çeksin diye filme konmuş gibiydi. Sahnesi yok denecek kadar azdı. Filmin diğer dikkat çeken rolü ise Arif karakterine ait. Atçılık işiyle uğraşan Arif'i Erkan Can canlandırmış. Arif, hayatını hayvancılıkla sürdüren ve ilk başında düz bir karakter, ancak filmin ilerleyen zamanlarında içinde felsefi derinlik bulunduracak kadar da büyük bir adam çıkıyor içinden. O nedenle filmin en anlamlı (felsefi) konuşan karakterlerinden biri de aynı zamanda.

Tolga Çevik'in ikinci karakteri İskender Abi'nin ise plastik makyajına diyecek yok. Beyaz Show'da görmesem adamın Tolga Çevik olduğuna asla inanmazdım. İskender Abi, kıroyum ama para bende geleneğini bozmayan bir medya patronu.  (Yarım Elma'daki Medeni Karpuz tipini anımsattı bana.)

Filmin sonunu ise beklediğimden daha sönük buldum diyebilirim. Akıllara kazınacak bir son gibi gelmedi bana. Filmden sonra Kapadokya'daki balonlara binme sevdam daha arttı. Bir gün Kapadokya'ya tekrar gidersem, o zevki yaşamadan dönmek istemiyorum.

Özetle, eğlenceli vakit geçirmek isteyenlerin gidebileceği bir film. Belki de senaryo Yılmaz Erdoğan'a ait olduğundan, ben fazla beklenti içinde filme gittim, tam da umduğumu bulamadım, bilemiyorum. Filme gidenlerin de film hakkında yorumlarını bekliyorum.

Son olarak işte filmin jeneriği ve Sezen Aksu : müzik link


6 Ocak 2014 Pazartesi

Fikrimühim Ürün Denemeleri Part 2: Coffe Mate


Geçtiğimiz haftalarda Fikrimühim'in kahve ile ilgili anketi mailime ulaştı. Kahve içmeyi seven biri olarak bu anketi bayıla bayıla doldurdum tabii... Anket sonucum, ağırlıklı olarak sütten çok süt tozunu tercih etmek olunca, farkında olmadan Fikrimühim'in Coffee Mate süt tozu markasına yönelik hazırladığı kampanyasına dahil oluvermişim. Akabinde sitesinden kampanyaya katılımımı gerçekleştirdim. Ve yaklaşık bir hafta sonra Fikrimühim'in deneme paketi elime ulaştı. Pakette neler mi vardı? Öncelikli olarak Fikrimühim'in biz kampanya katılımcılarına özel mektubu, Coffee Mate ürününe ait tanıtıcı broşürler ve denemem için yollanan iki paket Nescafe Classic ve Coffee Mate (#ayrılmazikili). Evdede tam nescafe bitmiş ve Nescafe Classic krizi yaşanırken (3'ü 1 arada ve türevlerinden aynı lezzeti alamıyorum) bu yollanan deneme paketleri bana ilaç gibi geldi. Hemen kettle'ıma çalış emrini vererek, bu yeni paketleri denemeye koyuldum. Bu arada demeden edemeyeceğim Coffe Mate'nin yeni formülü eskisine nazaran daha yumuşak, diğer yandan neskafenin de kokusunu bastırmıyor. Özetle gerçekten ideal lezzette.

Diğer yanda PR ve Reklamcı olarak (her ne kadar şu an için meslek olarak icra etmesem de) Fikrimühim'in W.O.M. (Ağızdan ağıza iletişim) alanında başarılı bir öncü olduğunu düşünüyorum. Zira markaların kendi hakkında bas bas bağırmasındansa bizzat markayı deneyen kişilerin görüşlerini almak ve gene bu markaları deneyenler olarak iyisi ile kötüsü ile memnuniyet veya şikayetlerini belirtmek çok daha inandırıcı ve samimi.

Özetle Fikrimühim ile yaşadığım 2. deneyimim de başarılı ile sonuçlandı diyebilirim. Siz de deneyerek en doğru seçimlerin yapılabileceğine inanıyorsanız bu deneyimi yaşamanızı tavsiye ederim. Şimdilik benden bu kadar. Sonraki yazıda görüşmek üzere.


1 Ocak 2014 Çarşamba

2014 Sürprizleriyle Gelirken


2013 senesi hayli hareketli bir sene oldu herkes gibi benim için de. Nasıl olmasın? Türkiye'de bile bir sene içerisinde nice olaylar olmuş, nice kayıplar verilmişken bu ülkenin bir bireyi olarak kayıtsız kalabilmek ne mümkün.

Asıl olan ise özel hayatımda birçok şeyleri atlattığım bir sene oldu. İçinde 13 geçtiğinden midir nedir, pek de hayrını göremedim geçtiğimiz senenin. Aman gene de en kötü senemiz böyle olsun demekte fayda var. 2013'de; sevdiğim insanla askerlik ve memleket değişikliği ile iki kez ayrı düştüm. Özlemin kelime anlamı dışında duygusal anlamını da tattım. Çok sevdiğim ve ilerde anne olarak görmeyi çok istediğim Gülçin Teyze'mi kaybettim. İşsizlikle sınandım, birçok mülakattan kahrolarak döndüm. Yeri geldi kendime özgüvenimi bile kaybetmeme neden oldu tüm bu olanlar. Sonra aklımda hiç olmayan KPSS'ye hazırlanmaya karar verdim. Ders kitaplarına veda edemeden, gene kitaplarıma geri döndüm. Özetle iyisiyle kötüsüyle bir yılı geride bıraktım.

Bu sene ise sürprizleriyle geldi bana. Yılbaşını evde PTT (pijama-terlik-televizyon) üçlüsüyle geçirmeye adapte olmuşken kendi birden bir sürprizin içinde buldum. Sevdiğim insanın sürpriziyle (İstanbul'dan çıkıp gelmesi) kendimi dışarıda buldum. Olanların hızını idrak edememişken bir de üzerine evlenme teklifi aldım. Ve üçüncü yılımıza aylar kalmışken sevdiğim insanla hayat boyu birlikte olma sözüne dair adımımı (adımımızı) attım. Özetle 2014 en büyük sürpriziyle girdi kapımdan.

2014'ün ileriki zamanlarda neler getireceği bilinmez. Herkes için ise en iyisini getirmesi tek dileğim.

Herkes gibi ben de her gelen günden umutluyum. Hakkımızda hayırlısı.