23 Ocak 2015 Cuma

Bana Masal Anlatma


Uzun zamandır methini duyduğum ve tanıtımlarını izlediğim bir filmdi 'Bana Masal Anlatma'. Vizyonda elinizi çarpsanız bir komediye çarpıyor malum. Ancak bu filmin gerçekten komik olduğunu ve herkesi güldürebildiğini fazlaca duymuştum. Filmin senarist ve yönetmeni Leyla ile Mecnun da oldukça sevilen Burak Aksak'mış. Ben bunu filmi izledikten sonra öğrendim. Aslında bir bakıma da bilmediğim iyi oldu. Çünkü açık konuşmak gerekirse Leyla ile Mecnun'un tek bir bölümünü dahi oturup izlemişliğim yoktur. Bir kez izlemeye çalışsam da espriler beni cezbetmemişti. Diziye dair bildiğim tek şey Erdal Bakkal karakterinin oldukça meşhur olduğuydu. Ancak filmde absürd komedinin absürdlüğü dozunda kullanılmıştı. Leyla ile Mecnun'a bile gülmeyen biri olarak bu filmi oldukça içten ve eğlenceli buldum. Ayrıca filmde Türk halkının sadece küfre bolca güldüğü yanılgısına da düşülmemiş.

Filmin olay örgüsüne gelirsek; masal kahramanı olan Ayperi ile dolmuş şoförü Rıza'nın tanışması ile başlayan bir macera anlatılıyor. Evet, esas kız ile esas oğlan oldukça alakasızlar. Zaten filmin de komedi unsurunu bu farklılık oluşturuyor. Başroldeki dolmuş şoförü Rıza ve iş arkadaşları arasındaki diyalog Çiçek Abbas tadında bir sıcaklık hissetiriyor insana. Zaten esas delikanlı Rıza da Çiçek Abbas'ın Abbas'ı gibi yakışıklı olmayan, gösterişsiz bir tip. Saflığı ve gülümsemesi ile gönülleri fethediyor. Rıza'nın film başından itibaren hayatının aşkını araması ve bu uğurda verdiği çaba ise takdire şayan. Diğer yanda ise filmde Ayperi'yi canlandıran Hande Doğandemir ise film boyunca gerçek bir peri kızı gibi beyaz elbisesi, dalgalı uzun saçları ile salınıyor etrafta. Masal prensesi rolünün film başından sonuna kadar hakkını veriyor. Filmde mahalle esnafı olarak karşımıza çıkan Erdal Tosun, Cengiz Bozkurt (Nafi), Berat Yenilmez ve Ercan Yazgan (Haşmet) gibi usta oyuncular ise  filmde en çok güldüren karakterden. Film boyunca geçmiş yıllardaki komşuluklar ve sıcak mahalle ortamı izleyeni filmin içine çekerken, kendinizi o mahallede yaşayan mahalle sakinlerden biri gibi hissetmenize neden oluyor. İstanbul'u kendi memleketi gibi benimseyen esmer tenli saatçi arkadaşlar ise söyledikleri Seda Sayan'ın 'Dillere düş' şarkısı ile filme eğlenceli bir hava vermişler. Filmde Rıza ve annesi Semra hanım arasında geçen diyaloglar ise sizi kendiniz ile anneniz arasında geçen muhabbetlere götürüyor. 

Son olarak filmin sürpriz oyuncuları Yılmaz Erdoğan ve Gökçe Bahadır ise karşınıza farklı karakterlerde çıkıyor. Özetle bence izlenmesi gereken bir komedi. Hatta hızınızı alamayıp vizyonda bir kaç kez dahi görmek isteyebilirsiniz. 

Şimdiden iyi seyirler.




15 Ocak 2015 Perşembe

Hala İzlemeyenlere Dizi Tavsiyesi - Homeland


Uzun zamandır blogta yabancı dizi tavsiyesi vermediğimi farkettim.  Bu aralar takip ettiğim dizi ise 'Homeland'. Dizi 2011 senesinde başlamış ve dördüncü sezonunu tamamlamış olsa da, hiç bir şey için geç değildir diyerek izlemeye koyuldum. Çocukluk arkadaşımın tavsiyesi üzerine başladığım dizide ilk sezonu neredeyse bir hafta içerisinde bitirdim. Yakın zamanda ise ikinci sezona başlayacağım.

Dizinin konusundan biraz bahsetmek gerekirse oldukça yaşamın içinden ve yakın tarihte yaşanan olaylardan esinlenilen bir konusu var. Amerikan deniz subaylarından Nicholas Brody savaş sırasında el-Kaide örgütü tarafından esir alınıyor ve tam sekiz yıl sonra serbest bırakılarak ülkesine geri dönüyor. Ve bu dönüşü ile hem basın hem de hükümet tarafından sevinçle karşılanırken, kahraman da ilan ediliyor. Diğer yanda genç subay hem özel hayatı hem de ülkenin siyasi durumu açısından birçok şeyi de değişmiş buluyor. Özel hayatında hem eşiyle hem de çocuklarıyla uzunca bir süre eski hayatına dönme zorluğu çekiyor. Diğer yanda Nicholas'ın ülkesine sağ salim dönmesinin mucizevi ve iyimser bir dönüş olmadığını savunan CIA ajanı olarak karşımıza çıkan Carrie Mathison karakteri var. Carrie dizi boyunca bipolar duygu durum bozukluğu ile boğuşan bir kadın. Diğer yandan bu rahatsızlığı diğer iş arkadaşlarının farkedemediği birçok ayrıntının da kendisi tarafından görülmesini sağlıyor. Dizi boyunca (yani en azından ilk sezon) Carrie, Brody'nin el-Kaide tarafından tutsak edilirken saf değiştirdiğini öne sürüyor ve canla başla bu iddiasını ispat etmeye çalışıyor. Tabii bu süreçte oldukça ilginç olaylar da yaşanıyor.

Ben siyasi ağırlıklı dizileri genellikle konu ve ilerleme açısından ağır bulup izleyemesem de bu dizi anlatım dili açısından insanı gerçekten sıkmıyor. Özetle akıcı bir politik gerilim bir televizyon dizisi denebilir. Hele de CIA, FBI, derin devlet gibi olaylar ilginizi çekiyorsa kesinlikle izlemeniz gereken bir film. Derin devlet denilince aklınıza Kurtlar Vadisi getirip aman ha yanılgıya düşmeyin. Ayrıca dizi Altın Küre ödülüne de layık görülmüş. En iyisi mi izleyip de karar vermek zaten. Şimdiden iyi seyirler.

10 Ocak 2015 Cumartesi

Pop Art Kraliçesinin Bilinmeyen Yüzü; Marilyn Monroe


Retro ve Pop Art'ın ilham kaynağı, kült filmlerin harika sarışını, kimilerine göre seks ikonu Marilyn Monroe. Birçok kadın onun gibi güzel olmak için nelerini feda etmezdi ki. 'Doğal sarışın bile değildi' lafının altında hazımsızlığın gizlendiği çok açık. Zira saçları oksijenle dahi açılmış olsa kesinlikle sarı onun rengiydi.

50 ve 60'larda çekilen filmlere ayrıca bir hayranlığım var. Bilhassa Audrey Hepburn ve Marilyn Monroe'nun filmlerinin yeri bende ayrıdır. İkisi de farklı iki kavramın kanlı canlı örneği. 'Roma Tatili' ve 'Tifanny'de Kahvaltı' filmleriyle gönlümde taht kuran Audrey, hiç bir zaman çok güzel bir kadın değildi. Ancak zarif duruşu ve masum tavırlarıyla gönlümde her zaman taht kurmuştur. Marilyn ise en çok 'Erkekler Sarışın Sever' ve 'Yaz Bekarı' filmleriyle beni kendine hayran etmiştir. Ve Marilyn, Audrey'in aksine gerçekten çok güzeldir. Çekicidir ve birçok erkeğe göre ise seksidir. Marilyn'in ben de düne kadar çektiği filmlerle ve çalkantılı aşk hayatıyla tanısam da araştırdığımda ansiklopedi derinliğinde bir kişiliğe ve yüzüne yansıyan gülümsemenin aksine içinde ne fırtınalar koptuğunu öğrenmiş bulundum. Hayatı boyunca Amerikan sinemasında aptal sarışın olarak film karelerine taşınsa da aslında birçok aptaldan akıllı olduğunu da böylece farkına vardım.

Daha bebekken babası tarafından varlığı yok sayılırken, annesinin akıl hastanesine kapatılması ile çocukluğunun yetimhanelerde geçmesi sayesinde hayat daha küçücük yaşta en büyük darbesini indiriyor Norma'ya aslında. Çocukluğu boyunca birçok koruyucu aile arasında gel git yaparken, annesine tekrar dönmesi ile üvey baba tacizini de yaşamış oluyor. İşte böyle acı bir geçmişi var Norma'nın. Evet Norma onun gerçek adı. Şöhret basamaklarının henüz başındayken ilk olarak gerçek ismini bırakıyor ardında. Ne zamanki savaş fotoğrafçısı tarafından karelenip keşfediliyor, işte o zaman Marilyn'in yüzü gülmeye başlıyor. Hayatı boyunca otuza yakın filmde oynuyor, şöhret basamaklarını hızlı bir şekilde tırmanıyor. Herkesin hayalindeki yaşama sahip olsa da genetiğinden gelen akıl hastalığı ve çocukluk tramvaları peşini bırakmıyor. İzleyicileri ona gıpta ile bakarken o kendini hiç bir zaman beğenmiyor, komplekslerini hiç bir zaman yenemiyor. İleride annesi, dayısı ve dedesi gibi şizofren hastası olmaktan çok korkuyor. Diğer yanda çevresi her ne kadar kalabalık olsa da bunca kalabalığın arasında her zaman da yalnız aslında. Psikolojik tedavilere ve uyku ilaçlarına sarılıyor. Tüm bu uygulanan ağır ve yanlış tedaviler ise hayatının sonu oluyor. 36 yaşında bir Ağustos gecesi yatağında ölü bulunuyor. Her ne kadar sonucuna kazara intihar dense de (kullanılmaması gereken ilaçların farkında olmadan bir arada içilmesi ile) cinayet şüphesi de hala bir soru işareti olarak sırrını koruyor. O dönemde aralarında aşk söylentileri olan dönemin ABD Devlet Başkanı John F.Kennedy ise en çok şüphe çeken kişilerden. Ancak cinayet şüphelisi siyasetçi olunca ispatı ne mümkün. Deliller ve gizli belgeler kaybolup gidiveriyor.

Ve bu hüzünlü hayat hikayesinde Marilyn'e ait iki söz dikkatini çekti. Bunlardan biri 'kızınıza küçükken çok güzel olduğunu söyleyin, öyle olmasa bile' diğeri ise 'aptal sarışın olabilirim ancak sarışınların en aptalı değilim'. Aslında bu sözler bile onun ne kadar akıllı ve yaralı olduğunun bir göstergesi.

Özetle Marilyn seksiliğin ve aptal sarışınlığın çok ötesinde geçirdiği hüzünlü geçmişe göre dünya sinemasında başarıyı yakalayabilmiş harika bir kadın. Keşke daha güçlü olabilseydi ve daha fazla filmiyle bizimle birlikte olabilseydi diye içimden geçirmeden edemiyorum. Nejat İşler'in rahatsızlık döneminde sarfettiği sözler geliyor aklıma. 'Genç öleyim ki cesedim güzel olsun' belki de kendince böyle düşündü kim bilir. Ama hayatına verdiği hazin son bugün bile ününe ve filmlerine gölge düşürmediğine göre yaşamı boyunca harika işler yapmış demektir. İnsan hayatının en önemli amacı da budur zaten, öyle değil mi?



5 Ocak 2015 Pazartesi

Yeni Yılda Yepyeni Bir Deneyim Today Croissant!


Beklenen yıl 2015'in ilk günlerinden herkese merhaba. Her yıl bolca dönen yeni yıla nasıl girersen bütün yıl öyle gider geyiğinin bu sene gerçek olmasını tüm kalbimle diliyorum. Tabii yeni yıla grip mikroplarıyla girmem haricinde. Bu sene 2015'e sevdiklerimle birlikte ve dışarıda girdim. Her ne kadar yılbaşı akşamları herkes bolca alkol aldığından ve eğlencenin dozunu kaçıran kişiler olduğundan yeni yılı ev ortamı dışında geçirmek istemesem de bu inanışımı bu yeni yılda kırdım diyebilirim. Bu yeni yılı La Cigale adı verilen Fransız restoranında, taş ev-şömine-mum ışığı üçlemesinde romantik ötesi karşıladım. Eski birçok şeye olduğu kadar vintage, retro veya eskitilmiş mekanlara hayranlığı olan biri için yeni yıl daha güzel karşılanamazdı heralde. Tabii ki nişanlım sayesinde. Zira organizasyon ve mekan konusunda o benden oldukça iyidir. Hem ne demişler insan hayatına ince düşünceli ve romantik bir adamı dahil etmeli kesinlikle.

Gelelim yeni yılın ilk hediyesine. İlk yeni yıl hediyem bu kez sevdiklerimden değil, çok sevdiğim bir firmadan geldi. Fikrimühim ve Elvan'dan... Yeni yıla yakışır kırmızı bir hediye kutusu içerisinde kırmızı ambalajlı Today Croissant gönderdi bu sene Fikrimühim ve Elvan markası. Böylece ben de ilk yeni yıl hediyemi yeni yıla daha girmeden almış oldum. Daha önce başka bir markanın kruvasanını denemiştim. Çikolatası annelerimizin tabiriyle hamura "koklatılmış" gibiydi, yani bana epey yetersiz gelmişti. Today Croissant'ı ise çikolata konusunda oldukça cesur buldum. Daha sonra öğrendim ki kruvasanın %25'i çikolatadan meydana geliyormuş. Kullanılan tereyağı ve Today markası için özel mayalanan hamuru ile diğer markalardan farkını ise açıkça ortaya koyuyor.

Eskişehir'de, öğrenci topraklarında üretilen Today Croissant aslında şehri gibi tam bir öğrenci atıştırmalığı. Ayrıca gün boyu ofiste kafa patlatan çalışanlar için de ideal. Çayın, kahvenin yanında aynı sloganı gibi acıktığın her an yenebilecek bir lezzet.

Unutmadan, Elvan markası kruvasanların yanına ürüne yakışan kupayı hediye yollamış. Onun için de ayrıca teşekkür etmek gerek.

Kısaca 2015 senesine oldukça güzel bir başlangıç yaptım. Umarım sizin için de öyle olmuştur. Gelecek günlerin daha güzellikler getirmesi dileği ile. Görüşmek üzere.