28 Ağustos 2010 Cumartesi

Size Nacizane Birkaç Sorum Olacak


Bloggerlar ben ilk defa bir mim başlatıyorum. Size düşen görev, başlattığım soruları yayarak bloggerla birbirimizi daha da iyi tanımamızı sağlamak. Hem de meraklarımızı gidermek. Ve böylece bu soru furyası da böyle uzayıp gidecek. İşte benim sorularım ve benim cevaplarım,

1) Lakabın var mı varsa nedir?
Herkesin bildiği üzere lakabım Ayşenur'un kısaltması "Ayşa"
2) Son zamanlardan da dile dolanan şarkı?
Umut Kaya- Mor Yazma
3) En son ne zaman ve neye/kime aşık oldun?
İki hafta önce ve bir çantaya
4) En son okuduğun kitap/film?
Kitap "Olasılıksız", film "Sex in the city 2"
5) Son zamanlarda en çok özlediğin...
Üşümek
6) Bir günlüğüne ünlü biri (oyuncu/şarkıcı/politikacı vs) olma hakkı tanınsaydı kim olurdun?
Adriana Lima 
7) Yarın sabahki ilk planın?
Muhtemelen televizyon ya da bilgisayarı açmak
8) En sevdiğin huyun?
Kin güdemiyorum, iyi bir şey mi acaba
9) Şuanki bölümünde/mesleğinde olmasan ne olurdun?
İç mimar ya da bir mekan işletmecisi (cafe/pastane vs)
10) Okurken en zevk aldığın 3 blog ?
French oje, Nunu's closet, Nora was here

bu mim de benden,



25 Ağustos 2010 Çarşamba

Mundar Ettiniz Canım Televizyonu

Malumunuz evdeyim ya bu aralar televizyon programlarına ve dizilere sarmış bulunmaktayım. Yaz sezonu malum televizyonda Kavak Yelleri, Küçük Sırlar ve benzeri diziler var.


Kavak Yelleri artık bitmeli diyorum ısrarla. Dizide herkes birbirine yiyiştiğine göre, artık her hangi bir merak unsuru kalmadı artık kim kimle yiyişcek şimdi diye. Dizi karakterlerinden hele Aslı'ya laf yok zaten, hatun 1.50lik boyuyla 30 tane adamı peşinden koşturuyor ya hayret. Bir mavi göz nelere kadir!

"Küçük Sırlar" ise, artık herkesin bildiği üzere "Gossip Girl"ün Türk versiyonu olmakta. Serenna rolünü Sinem Kobal tüm ezikliğiyle sürdürürken, Ayşegül de Blair olmalı büyük ihtimal. Onca tikky isim dururken neden Ayşegül diye soramadan da edemedim açıkcası. Ne bileyim Ecesu, Pelinsu, Beren gibi isimler dururken anlam veremedim ben Ayşegül'e. Chuck'ın Çetin olması ve "Çet"e döndürülmesindeki yaratıcılığa da kelimelerim kifayetsiz kalıyor. Yaratıcılıkta sınır ötesi. Selena bile tutup 2-3 sene ekranlarda oynamışken ben "Küçük Sırlar"a epey bir ömür biçiyorum.

"Geniş Aile" dizisine de yeni sardım. İzlerken beynini yormadan onca entrika karmaşasının içinde beynini bir an bile yormadan rahatlıkla izlenebilecek bir dizi. Gül geç falan, güzel yani.

Birde "Fatmagül'ün suçu ne?" dizisinin fragmanları dönüyor durmadan. Konusunu okudum da pek sarmadı beni, "Hanımın Çiftliği" kokusu aldım. Beren Saat var diye iş yapar mı bilmem.

Bunu dışında gündüz dizi kuşağında "Avrupa Yakası" ve "Doktorlar"ı izliyor geçmiş bölümleri yad ediyorum. Şimdilik aklıma gelenler bunlar devamı gelecektir diye ummaktayım.

24 Ağustos 2010 Salı

Miskinim, Miskinsin, Miskin

Uzun zamandır bir şeyler karalayamıyorum. Daha doğrusu iki haftadır dışarı çıktığım yok ve malzeme kıtlığı yaşıyorum. Okulun Eylül'ün sonunda başlayacağını düşünürsek önümde bir ay kadar bir süre var daha, evde bir süre daha pineklemece.


Bayram için Bandırma'ya gideceğim büyük ihtimal. Memleketimi özledim, dostumu özledim, her bir şeyini özledim. Onun dışında flim izliyorum, kitap okuyorum, bloglara göz gezdiriyorum. Bildiğiniz ve de tavsiye edebileceğiniz filmler ve diziler varsa tavsiyeler beklenmekte...

Bu arada Facebook'ta bir tane sapık dadandı. Normalde aramalara kapalıyım ama arkadaş listelerimden ne yapıp edip buluyorlar. Engellemek var en azından derdimize kesin çözüm. Şimdilik bu kadar dediğim gibi tavsiyeleri bekliyorum.

Facebook sapıklarının size de bulaşmaması dilekleriyle hoşçakalın a dostlar.




17 Ağustos 2010 Salı

Ama Arkadaşlar İyidir

Uzun zamandır dışarı çıkamamanın hasretiyle dün kendimi dışarı attım. Begüm'le önce staj yaptığımız ajansa iş arkadaşlarımızla ve patronumuzla yemek yedik. Sohbet edip son gelişmelerden birbirimizi haberdar ettik. Sonra da onlara Altınoluk'tan aldığım üzerinde Altınoluk yazılı minnacık ahşap yelkenli gemi buzdolabı magnetlerimi verdim. İyi ki akıl edipte almışım, yarım elma gönül alma demişler ne de olsa.


Daha sonra da sınıftan Çağla ve Melih'le buluştuk. Sıcağın altında güneş altında telef olduk ve kendimizi Mango Outlet'e zar zor attık. Sadece 5 tlye şirin mi şirin tişörtler aldık. Üçümüzde aynı tşörtü aldık, aynı anda sınıfta giymemek kaydıyla tabii. Kimi kızlar gibi "yok ben arkadaşımla aynı şeyi almam" ya da "benden gördü hemen o da aldı" gibi kıskançlıklarımız yok Allah'tan. Yapanları da komik buluruz. Ne yani 7/24 siyam ikizi gibi dolaşmıyoruz ki durmadan pişti olalım.

Bizimle dükkanda dolanmaktan sıkılan Melih dayanamadı dışarı kendini attı. Erkek milleti ne zaman kadınların alışveriş hastalığına anlam verebilmiş ki zaten. Deli gibi deştik yorgun düştük ve dükkandan çıktık. En yakın Burger King'e attık kendimizi aç olanlar bir şeyler yedi ya da bir şeyler içti. Daha sonra Kıbrıs Şehitleri'nde ara sokakta bir kafe'ye oturduk. İki adım attıkça insanın pili bitiyor yapacak bir şey yok. Biraz muhabbeten sonra Çağla yanınızdan ayrıldı ve Begüm'le Melih tavla oynadılar.

Son çare sıcağa daha fazla dayanamayan bünyelerimiz evlere dağılmayı uygun gördü. Bu buluşmanın sonunda farkettik ki birbirimize hasret kalmışız çok da iyi olmuş bu organizasyon. Devamı gelecektir, gelmelidir.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Ben Küçükken Küllücüken

French oje beni mimlemiş. Ben de zaten mime hasret bir kişilik olarak hemen yazdım. Dönüp küçüklüğüme baktığımda benimde tuhaf olduğum kesin.


Bebelikten başlamam gerekirse küçüken 4-5 bilemedin 6 yaşlarındayım televizyonda o zamanın en atraksiyonlu korku filmleri olan "Elm Sokağı Kabusu" ve "Chuck'nin Gelini" ve serilerini ailemin bütün itirazlarına karşı izler sonrada oyuncak bebeklerimi ters çevirir (hele bir tanesi vardı pembe saçlı,chucky suratlı) ve uykuya öyle dalardım. Ve tabii bütün gece kabus görürdüm.

Saç kurutma ve elektirikli süpürge sesini bebekliğimden beri çok severim. Psikopatça biliyorum ama sebebini bilmiyorum. Bir de naftalin kokusu var. Kokladıkça hala yiyesim gelir.

Anaokul çağlarında ise Bendeniz'e hastayım. Erkek gibi falan kısa saçlı o zaman. Kararımı vermişim büyür büyümez ilk işim simsiyah saçlarımı boyatıp, saçlarımı Bendeniz gibi kestirip siyah deri paltolumla ağır ağır ortalarda dolaşmak olacak.

İlkokula giderken kendimi müziğe vererek Ebru Gündeş ve Candan Erçetin'e sardım. Ama nasıl deli gibi Ebru Gündeş dinliyorum, kaseti çıkıyor ilk gün gidiyorum almaya. Hayır o yaşta ne anlıyorum da dinliyorum onu da bilmiyorum. Babam kızım bu yaşta dinleme öyle şarkılar diyor ama anlam veremiyordum tabii o zamanlar. O zamanların tavşan dişli, zayıf mı zayıf olan Ebru Gündeş'ine deli gibi hastayım. Sonra Erdek'te konser veriyor diyo bir tarafımı yırtıp konserine gittiğimi hatırlıyorum. Öyle ya Ebru Gündeşi dinliycem az buz bir şey mi!

Ortaokulda o zamanlar en meşhur yabancı pop gruplarından "Blue"ya sarıyorum. Arabeskten popa geçtiğim düşünülürse az buz yol değil katettiğim. Grupta zaten iki tane eli yüzü düzgün adam var biri Lee, diğeride Duncan. Bir de o ara BSB ( Backstreet boys) ve Westlife diye gruplar feci moda. Her neyse ben deli gibi her ay nerde Blue röportajları ve posterleri olan dergi hatta bazen dergilere tüm harçlığımı yatırıyorum. O da yetmezmiş gibi ingilizce sağlam olan arkadaşlarına mektup yazdırıp İngiltere'ye bile yollamıştım iki üç kez. Hatırlıyorum da o zamanla Duncan sevdasına PTT bende ekmek yemişti bayağı. Rüyalarımda hep Duncan konserindeyim, klibinde oynuyorum. Benim gibi Duncanı sevenleri içten içen kıskanıyorum.

Liseye geçtiğimde Duncan sevdam bir sene daha sürüyor sonra kendime geliyor, bu gidişin bir sonu olmadığını biliyorum. Duncan o ara zaten evleniyor bende büyük platonik aşkımı kalbime gömüyorum. Daha sonra poptan rocka çeviriyorum rotamı. Hala rock dinlediğim düşünülürse on altı yaşından beri hayli istikrarlıyım. Dumankolik oluyorum bu kez. Bandırma'dan Bursa'ya konserine gidiyorum, kolyemi atıyorum falan sahneye Batuhan diye çemkirerek (ergensel saçma sapan işler peşindeyim). Saçlarımın uçlarını kızıla boyuyorum hepsini boyatmam okul kurallarına aykırı çünkü. Asiyim falan çok kendi çapımda.

Bugünde en yakın dostum Handeyle yaşadıklarımı hele hiç unutamıyorum. Örneğin birtanesi en utanılasılardan. Radyoyu arayarak platonik ilkokul aşklarımıza şarkı yollardık, iyi bir halt yemişiz gibi de daha sonra dinlemek üzere radyo yayınını kasete kaydederdik. Millete dinletip kendimizi madara etmek için falandı heralde.

İkinci el kitaplarımızı bakkalın önünde satardık sonra. Millet okumak istediğinden midir yoksa bize acıdığından mıdır alırlardı kitapları. 5 tl kazanmıştım o günün parasıyla , şimdinin 50 tlsi gibi bişeydi. İçim cız etmişti harcarken.

Düşünsem daha çıkar tabii de şimdilik bu kadar yeterli diyelim. Bende bu mimi isteyene veriyorum. Yazmak isteyen herkes alıp paylaşabilirler diğer bloggerlarla.





Beş Sularında Aşk Karamsarlığı



Aşk da neymiş modundayım bir kaç aydır. İnancım kalmadı artık aşka ve ilk görüşte kalbin pır pır atmasına falan. Tek bildiğim şey geçici hevesler aşk görünümüne bürünmüş. Bir an için gözüne hayatının erkeği görünen kişilerin aslında büyük yanılgısı bütün bu yaşananlar. Daha sonra ise benim kalbim bunun için mi çarpmıştı diye kendine şaşırma, bir zaman sonra tamamen hayatından çıkarma ve çok daha sonraları adını bile yanlış telafuz etme. Şaşırmamak elde değil, vay be bu muymuş vaktinde yüreğimde 9.7'lik depremler yaratan açan adam yada açtığını sandığım adam. Biri çıksa yanıltsa diyorum bazen ve utandırsa beni bu söylediklerimden.

Hala var mı böyle bir ihtimal ya da Redd'in tabiriyle "Hala aşk var mı?". Sonum "Romantik Komedi"de geçen şu söz gibi olmasın sonra "Bazıları aşk yaşar, bazıları ise yazar, ben ise o yazanlardanım". Gerçi her ne kadar filmin sonunda asıl kız ve asıl erkek mutlu mesut havuzlu lüks villalarında karelenseler de (hani sadece aşk yeterliydi hıh!)

"Gece gece, sabah sabah hatta ve hatta sahur sahur ne bu karamsarlık kızım?" duyar gibiyim ama anneannem bile ki sevgili muhabbetlerine pek girmezken "ne var ne yok (ima edilen şey çok bariz), 21 yaşına geldin kocaman kız oldun" demesi anneanne sen deme bari moduna girmeme neden oldu. Anneanne bile beklenti içine girdiyse ters giden bir şeyler olmalı dedim kendi kendime. Netice olarak dök içini rahatla yöntemiyle saatin beşinde oturup bu satırları hiç üşenmedim ve yazdım. Rahatladım mı diye sorarsanız bir nebze. Şimdi gidip gönül rahatlığıyla zıbarabilirim, evet!




11 Ağustos 2010 Çarşamba

İlham Kaçmadan Tutmak Lazım

Bu aralar milyonda bir uğrayan yazma hevesimi dikkate aldığımda ilhamım geçmeden hemen klavyeye sarılarak bu yazıyı metne dökmeye karar vermiş bulunmaktayım.

Bugün Handeyle konuştum telefonda. Klasik konumuz bir araya gelince yapılacaklar, dedikodular, aşk mevzuları, kpss, aöf, aile mevzuları, gelecek kaygısı falan. Kpssyi kazanır ve atanırsa İstanbula yerleşmeyi planlıyor Hande. Bende sen kapağı at stajlarda ve mezun olunca hemen yanındayım diyorum. Pembe pembe hayaller işte, tam 13-14 senedir kurulan, hiç de usanmıyoruz kurmaya. Bir yandan aklımda fikirler fludan nete doğru kaymaya başladı artık. Diplomamı alınca yüksek lisans yapmayı ciddi ciddi düşünmeye başladım tabi bir yandan da çalışmak istiyorum. İstanbulda şöyle sağlam tanıdıklarım olsa hiç düşünmem atlar giderim ama öyle birisi yok henüz. (2 sene içinde çıkarsa bilemem tabi)

Diğer bir mevuzda geçen ay adsl faturasının yaklaşık olması gereken tutarın tam 5 katı gelince (yanlış duymadın) anladım ki wireless şifrem benim dışımda başka biri yada birileri tarafından bilinmekte ve de sömürülmekte, bu aklıma gelen en yüksek ihtimal. Vaktinde şifremi çok kolay almak benim hatamdı kabul. Bu işlerden anlamayan annem "film izleme" "dizi izleme" "film mi indiriyosun sen" diye beynimi yemesi de cabası. Hemen adsl yardımı arayarak şifreyi değiştirmeye karar verdim ve aradım. Uzun bir cebelleşmeden sonra halletik ama asap seviyem en üst seviyeye çıktı. Telefonun ucundaki adamın agresif yapısı hem beni yıprattı hem de kendisini. Hayatımda ilk defa şifre değiştiren birine azıcık hoşgörü beklerken hanfendi kelimesini "ulan hanfendi" ses tonunda çıkaran bir insanla karşılaştım. Neyse ki hallettim, bu ayın faturasını bekliyorum.

Ayakkabılara gelince kendileri Melissa Vivivenne Westwood olmakta. Yurt dışında satışa sunulan bir marka ancak Türkiyede de internet ortamında bulmak mümkün. Ben ilk görüşte aşık oldum ve bu ayakkabıyı bana alan ilk erkekle evlenebilirim o derece. Fiyat açısından hayli tuzlu hele ki yapım malzemesinin plastik olduğunu dikkate alırsak.

Ramazan geldi söylemeden edemiycem, oruç tutan herkese sabır diliyorum. Açlıkla sınandığımız yetmezmiş gibi, bunaltıcı sıcaklada sınanıyoruz bir yandan.

Şimdilik benden bu kadar sonra görüşmek üzere ilhamın tez zamanda tekrar uğraması dilekleriyle.


10 Ağustos 2010 Salı

Sıcak Çok Sıcak

İzmir'e dün itibariyle dönmüş bulunmaktayım. Son bir haftadır gezdim, okudum, gezdim, tozdum. Kısacası tatilde yapılması gereken tüm gereklilikleri yerine getirdim de denebilir. "Pucca Günlük"le "Olasılıksız"ı okudum son bir haftada. Şimdi sırada "Zar Adam" var.


Tatil nasıla gelincede her sene ayrı sorular soruldu gene. Hele bu sene en çok "mezun oldun mu?", "son sınıfa mı geçtin?" fgibi bir yığın soru. Daha bitmedi iki senem daha var deyince de cevap tatmin etmediğinden olsa gerek "neyse olsun" demeleri de ayrı bir mevzu. Mezun olayım, boynuma asıp gezcem diplomayı mezun olunca bu gidişle 

İzmir'e gelir gelmez de bunaltıcı havaya maruz kaldım. Klima altında yatarak boynumu uzun bir aradan sonra gene kaktırdım ve tutuk vaziyette dolanıyorum şimdi evin içinde. Ne yazasım var be yiyesim ne içesim. Yağmur falan yağsa da rahatlasak.

1 Ağustos 2010 Pazar

Dilime Dolananlar 8


bu aşk burada biter güzelim
canım ceksede bitirelim
biraz farklıyım gelen, geçen den
bi günde koptum bak içimden
evet, tarzim çok cool
bak herkes köle kul
içim fokur, fokur
çok zor beğenirim
prensip değilim! prensi görelim!
çabucak sıkılır,
tepene yıkılır gevrek kalbim
güzelim gerçekten bu sebep,
herkesten farklı harbim
(NAKARAT)
giden gider hiç umrum da değil
benim farkım bu önümde eğil
usul usul parmak ucunda çık
usül böyle git bak kapı açık x2
bu iş biraz da ruh meselesi
benim ki çılgın ve hevesi
eros kapımı fazla çalıyor
uzun aşk olmaz can sıkıyor
evet, tarzim çok cool
bak herkes köle kul
içim fokur, fokur
çok zor beğenirim
prensip değilim, prensi görelim!
çabukcak sıkılır,
tepene yıkılır gevrek kalbim
güzelim gercekten bu sebep,
herkesten farklı harbim
(NAKARAT)
giden gider hiç umrum da değil
benim farkım bu önümde eğil
usul, usul parmak ucunda çık
usül böyle git bak kapı açık x2
(NAKARAT)
giden gider hiç umrum da değil
benim farkım bu önümde eğil
usul, usul parmak ucunda çık
usül böyle git bak kapı açık x2

PAMELA

Staj Biter, Bu Kız Buralardan Gider


Cuma günü stajım bitmiş bulunmakta. Ayrılırken sevgi seli eşliğinde tamamladım stajımı. Ancak toplantı olduğu için ayrılık için pasta börek yenerek kalori almaya yönelik geleneksel ayrılık merasimini gerçekleştiremedik. 


Sözümüz var, pastamızı böreğimizi alıp gidicez bir gün.

Yarında Altınoluk'a tatile gidiyorum nihayet. Miskin miskin yatıcam, en önemli planım bu şimdilik.

Bugün Forum Bornova'ya gittim ve D&R'dan ne zamandır yanma aşkıyla tutuştuğum Pucca'nın kitabını aldım. Başlamaya niyetim yok henüz, deniz kenarında malak gibi yatarken okuma niyetindeyim. Zaten bu yüzden erteledim kitabı almayı bu kadar. Bu aralar Pucca'nın günlüğü bırak biz ünsüzleri ünlülerin arasında bile oldukça revaçta. Okuyalım bakalım neler döktürmüş Pucca bu kez. Blogunu okurkenki yüzüme yayılan kocaman gülümseme kitabı okurkende gerçekleşecek mi.

Bu arada ufukta yeni heycanlar gözükmekte ama henüz belli değil benden bu kadar gerisini sen çöz. Olan biten böyle şimdilik, bir süre yazamayabilirim belkide yazadabilirim. Hiç de belli olmaz sağım solum. Görüşürüz baş baş.