30 Kasım 2010 Salı

Herşey Tekdüze ve Aynı Hep


Nihayet "ayrılık" konulu kısa filmin kurgusuna da bitirdik bugün. Konu zaman kısıtlılığından dolayı sevgili ayrılığı oldu. Bakalım yarın ayrılık kimlere neler çağrıştırmış görücez. Bana fikir veren blogger arkadaşlarıma fikirleri için çok teşekkür ediyorum. Bunun yanında sınıftaki diğer arkadaşlarımının videoları için epey mekan gezerek, bin bir itinayla effor sarfettik. Şimdilik bu yazılacaklar bu kadar, atraksiyon yoksunluğu yaşıyorum. İlham geldiği bir an görüşmek ümidiyle. :)



24 Kasım 2010 Çarşamba

1 Günlüğüne Ev Hanımı Olmak

Vizeler bitti bugün nihayet. Bizde bütün kızlarla küçük çaplı bir gün düzenledik. Tek bir farklı poğaça,börek ve pideleri kendimiz yapmak yerine üniversiteliden (efsane pastane) aldık. Sonra ise "Su gibi"den başlayarak sırayla tüm izdivaç programlarını izledik. Ve ardından bir günlüğü de olsa ev hanımı olmayı diledik, hanımlık adı üstünde ya. Oturduğun yerde hanımlık ünvanı alıyorsun az şey mi? Bunun yanında hayatta çeyiz düzmek, koca bulmak, bebe doğurmak dışında hiç amacınızın ve beklentinizin olmaması, gün içinde başınıza gelecek en büyük mutluluğun o gün güne gidip, göbecikler atıp bol miktarda dedikodu yapacağın olması falan. Kıskanç, ayağını kaydırmayan çalışan iş arkadaşları yok, aranı iyi tutmak zorunda olduğun patron yok, geç saatlere kadar iş toplantıları yok. Tek rakibin gün arkadaşın olan ve senden daha iyi poğaça yapan Nazife abla.


Hee bir de günlerde desti izdivaç izleyerek neşemizi bulmak, bir de bekarsak gözümüze programda eş arayan adayları kestirip ona dair aşk-ı izdivaçlı hayaller kurmakta diğer atraksiyonlar olabilir.

Tam ev hanımı moduna girmişken durur muyuz, bebeğinin nasıl olcak tarzında bir sitede abuk subuk denemelerde yapmadı değil bir kaç kişi. Siteye sevgilinin ve kendinin fotolarınızı yüklüyorsun, netice olarak da ortaya aşkınızın meyvesi olan bir bebek çıkıyor. Gözünü sizden, burnunu sevdiceğinizden alıyor, falan filan. Ola ki çirkin olursa depresyona girmemek içten bile değil.

Netice olarak bugünü evin dış kapısının önünde gerçekleşen ve klasik replik olan "ay bunu saymam bir daha gelin", "sizde gelin buyrun, bekliyorum bak" diyalogları ile tamamlayıp, evlerimize yollandık.




19 Kasım 2010 Cuma

Acil Yardım!!


Günler geçse ve artık Çarşamba gelse ne güzel olur, sınavlarım çarşamba günü bitiyor sayılır. Pazar günü olan İspanyolca sınavı ise Allah kerim. Yarın ise aksilik çıkmazsa, film çekim teknikleri dersi için "Ayrılık" temalı video çekicem. Daha fikrim yok, orjinal olması şart. Klasik sevgiliden ayrılma, evden ayrılma gibi şeyler çekmek istemiyorum, farklı birşeyler olsun istiyorum. Ve sizden yardım dileniyorum. Aklınıza ayrılık deyince ne geliyor? Somut şeyler de olabilir, yardımlarınızı bekliyorum.





15 Kasım 2010 Pazartesi

Bilindik Bayram Diyalogları

Yarın kurban bayramı malumunuz. Ben ise bedbaht bir kişilik olarak, bayram tatilinden hemen sonra vize sınavlarım var tatilin içine limon sıkan. Akşam anneanneme gideceğiz, uzun zamandan beri görmediğim akrabaları görücem. Bayramın gelmesiyle beraber her bayram ritüel haline gelmiş sorular her öğrenci gibi beni de beklemekte, işte size onlardan bir demet.

"Kaçıncı sınıf oldun yavrum şimdi sen, son senen mi?"
" Yok 3. sınıftayım ama 4. senem 1 sene hazırlık okudum ya bir senede."
" Hee, anladım (boş bakışlar), hangi bölüm okuyodun sen?"
" Reklamcılık ve Halkla İlişkiler"
"Hmm nolcan peki mezun olunca?" (2. boş ve manasız bakış)
"Reklamcı, gazete, televizyon reklamları için senaryo yazıcam."
"Hee iyi bakalım, beni de televizyon reklamlarında oynatırsın artık okulun bitince."
(Bunu mu çıkardın şimdi burdan, bu kez bende beliriveren boş bakış)

Bu diyaloga aşina olmayanınız var mı? Daha küçükken, "okula ne zaman başlıycan?" diye sorarlar. Az büyürsün okula başlarsın bu sefer "kaçıncı sınıftasın?"" sorusu yapışır yakana senelerce, lise girişi sınavları ve üniversite girişleri sınavlarına girmişsindir, "nereye kazandın?" sorusu bu kez tekrar tekrar karşınıza çıkar. Eğer verdiğiniz bölüm adı karşınızdaki amca/teyze/nine/dede'yi tatmin etmezse sizi duymazdan gelirler ve "Olsun o da güzel" gibi sizi takdir mi etti yoksa yerin dibine soktuğu mu anlayamazsınız. Hatta bazıları "bilmem kimin oğlu/kızı tıpı/hukuku/mühendisliği/ öğretmenliği kazanmış" diyerek sizi kaçıncı kuşaktan akraba olduğunu bile bilmediğiniz, dıdısının dıdısıyla kıyaslar. Çünkü bu dört bölümde okumuyorsanız, hiç okumayın daha iyidir onlara göre. Bu bölümler garanti meslek için okunur, sizin bölümünüz dandinidir, laf olsun diye okunur.

İşin kötü tarafı yarın öbür gün okul bitince "işe girdin mi?" ardından işte o malum soru "ee yok mu birisi, evlenmeyi düşünmüyon mu hala?" (evde kaldın iması) evlenirsin "çocuk istemiyor musunuz?" ,çocuğun olur "kaç aylık oldu şimdi bebek?".... Kısacası insanın ömrü biter, bu sorular bitmeyecektir, bitmez, bitemez...



12 Kasım 2010 Cuma

Müge Anlı Sendromu ve 20'lik Diş Izdırabı

Müge Anlı izlemekten annemde oluşan paranoyalar bana da sıçramaya başladı. Dün ödev çıkarttırmaya giderken önüme çıkan ve poşetlerini taşımam için benden yardım isteyen yaşlı teyzeye, bin bir şüpheyle yaklaşmam ve o esnada beynimde İnegöllü Sinem, Münevver Karabulut siluetlerinin belirmesi de bunun en büyük göstergesi. Teyze bana poşet taşıtırken elindeki mendille bana eter koklatıyormuş ve ekibi de o esnada arabayla yanımızda durup beni kaçırıyormuş falan pişman. Birkaç saniyede başıma üşüşen bu korku senaryolarını def ederek teyzeye yardım etmeye karar verdim. Nitekim teyze onu aldığım yerin karşısındaki Pideciye beni bıraktırdı ve bana el salladı ardından. Karar verdim, Müge Anlıya ara vermeli artık bir süreliğine.

Bunun yanında ben kendimi hala dünkü bebe zannedip 20'lik dişi ağrıyan arkadaşlara "benim daha çıkmadı yea, zamanı var daha heralde" diye sevinirken, an itibariyle çenem koparcasına acımaya başladı. Etrafımdaki herkes 20'lik dişlerini çektirmek zorunda kaldıklarından, umarım bu süreci sorunsuz geçirebilirim, dinimiz amin =)





7 Kasım 2010 Pazar

Bir Film, Bir Roman

Dün kızlarla beraber "Sex and the city 2" filmini izledik hep beraber. İlk filmi beni çok etkilemese de ikinci filmin Arabistan da çekilen sahneleri benim açımdan oldukça farklı ve dikkat çekiciydi. Bir yandan Amerikalı kadınların rahat yaşam tarzı, diğer yanda Arap ülkelerindeki kesin kurallar, muhafazakarlık ve kültür farklılıkları esprili bir dille ele alınmış. Filmi izleyen bilirler, filmde Sarah Jessica Parker'a bile kara çarşaf giydirmeyi başarmışlar. Ayrıca Amerikalılar gözünde İslamiyette oldukça iyi yansıtılmış filmde. Bir iki dokundurma cümlenin dışında Arap kültürüne gayet saygılı yaklaşılmış. Film asla kendi dinleri dışında olan bir başka dini ve kültürü aşağılama gibi bir anlayışı içermiyor ayrıca Arap kültürüne ve mimari yapısına da duyulan hayranlıksa cabası. Sırf bu nedenlerden dolayı izlenmesi gereken filmler arasında belirtilebilir "Sex and the city 2".


Ayrıca bugün bitirdiğim Ahmet Ümit'in, İstanbul Hatırası romanı da okunabilecek kitap arasında tavsiye edebilirim. Polisiye roman olan kitapta, İstanbul ve tarihi hakkındaki bilgiler polisiye akışının içinde eritilerek sizlere veriliyor. Bu aralar güzel bir film ya da sürükleyici bir roman okumak isteyenlere bu iki alternatif benden tavsiye.



3 Kasım 2010 Çarşamba

Senden Ne Aşık,Ne De Bir Kase Cacık Olmaz

En yakın arkadaşlarımdan biri uzun yıldır süren ilişkisini bitirdi geçtiğimiz günlerde. Olay bizim cephemizde şok etkisi yaratmıştı çünkü ilişkileri boyunca bırak ayrıldıklarını doğru dürüst kavgalarına bile şahit olmamıştık. Demek ki bize yansıtmamışlardı yada artık ilişki ciddi boyuta geçmeye başladığından arkadaşım karşısındaki kişinin hayatının erkeği olmadığının anlamasıyla bu ilişkiye de bir son verme kararı verdi.

Ben ise bu durumdan kendime "kendini avutma" mı dersiniz yoksa "hakkı var kızın" mı ama "geç olsun güç olmasın" payını çıkardım ve bir kez daha ilişki felsefem halini almasına neden oldu. Çok kişiyi tanıyıp çok hatalar barındırmaksa hayatımda, ya da bir kişiye senelerce ömrümü adayıp, yürümediğinde ise harcanan vakit kaybına oturup üzülmektense için için, müzmin bekar ve ilişkisiz durumda takılmak en güzeli diye düşünmeye başladım.

Evlenip zaten bir ömür boyu aynı adamın kahrını çekeceksin ileride, hakkını yemeyeyim karşındaki kişide senin kahrını çekecek. Şimdide o moda girmeye gerek yok diye düşünüyorum. Ama büyük lafta etmeyeyim çünkü ne zaman etsem ya bir başkası oturup o büyük lafı bana yediriyor ya da ben kaderime razı olup oturup paşa paşa ben yiyorum o büyük lafı.

Ama bu olayın bir yanı da aşka inancımın azalmasına neden olduğunu da söylemesem olmaz. Her insan bir değil, her ilişki bir değil elbette ama sevgisine inandığın iki kişinin bu hale gelmesi, beni de hayal kırıklığına uğrattı. Arkadaşım için en hayırlısını dilemekten başka bir şey gelmez elimden şuanda, verdiği karardan mutlu olsun diye diliyorum tüm kalbimle. En önemlisi de pişmanlıklar semtine uğramasın.





2 Kasım 2010 Salı

Bloguma Fırından Yeni Çıkmış Ödül

Adaşım Ayshenur blogumu One Lovely Blog Award ödülüme layık görmüş, kendisine çok teşeküür ediyor ve ödülümü yeni sahiplerine dağıtıyorum.



Ödülün kuralı gereği:
Ödülü kabul edin,ödül verenle blogunuzda bağlantı kurun.
Ödülünüzü ,15 blogçu arkadaşınızla paylaşın,genel bırakmayın.
Seçtiğiniz 15 blogçu arkadaşınızla iletişim kurun,seçilmiş olduklarını bildirin.