Felsefe yapmak denmese de arada niye burada sizlerle bir şeyler paylaştığımı irdelemiyor değilim. Yaklaşık 2 buçuk yıldır blogumda sürekli konuşuyor, konuştukça rahatlıyorum. İlk başladığım yıllarda bloglar bu kadar popüler değildi ama. Birçok blogcu vardı ama bu kadar fazla insanın blogu yoktu. Son yıllarda masaüstü yayıncılık sayesinde birçok blog yazarı blog yazmakla kalmadı yazılarını kitap haline de getirmeye başladı. Bu kişilerden ilk aklıma gelen ve yakınen takip ettiklerimden; Pucca ve French Oje. Pucca ilk blog açtığım zamanlarda blog gezerken denk geldiğim o zamanlar 500 küsür izleyicisi olan bir bloggerdı. Bugün ise listesi binlerce takipçiyi aşan, sosyal ve gerçek hayatta azımsanmayacak derecede büyük fanlara sahip bir yazar haline geldi. Hatta gazete de bile yazı yazmaya başladı. Pucca blog yazarlığının ve blogların yükselmesine en büyük sebeplerden biri hiç kuşkusuz. Her ne kadar yazdığı 2 kitap edebi olmamakla suçlansa da dürüst olmakta yarar var. Kaçımız popüler hale gelmemiş kişilerin kitaplarını (eline bugüne dahi kitap almayanlarda buna dahil) girip kitapçıdan alıyor ki. Lise yıllarında Melissa P. vardı, bilenler bilir. Bir Fransız kadının cinsel hayatını konu alan kitap lisede elden ele karşı cinste başta olmak üzere birçok kişinin elinden düşmemişti. Edebi yazar mıydı, edebiyat mı yapıyordu. Tek yaptığı birçoğumuzun dillendirmeye çekindiği konularda yazmasıydı ve yaşadıklarını rahat bir dille anlatıyordu. Pucca'da da aynı hesap oldu. Herkes samimiyetine hayran oldu ve onu sevdi. Yoksa edebi değer taşımayan metinleri veya önceden şişirilen popüleritesi değildi sevilen.
