20 Nisan 2016 Çarşamba
Biriktirdiklerim-2
Tekrardan merhabalar. Bir önceki yazımın devamına gelmiş bulunmaktayım. Bu yazımda ise hayran kaldığım filmlerden biri olan gelecek günlerde vizyona girecek olan 'Brooklyn' filmiyle giriş yapacağım. Bir dönem filmi. Genç bir İrlandalı'nın para kazanmak için memleketinden ayrılıp Amerika'ya gitmesi ile başlayan hikaye. Başta yeni şehirde yaşamakta zorlansa da sonraları dans gecesinde tanıştığı Tony ile yaşadığı aşk şehri daha yaşanılası kılar. Diğer yanda en yakın arkadaşının düğünü için kısa süreliğine ailesinin yanına İrlanda'ya gitmesi ile bu kez arkadaşları tarafından tanıştırıldığı Jim kafasını karıştırmaya yeter. Bir yandan ardında bıraktığı mütavazi bir yaşama sahip sevgilisi Tony, diğer yanda memleketi İrlanda'da tanıştığı zengin ve popüler erkek Jim. İki aşk arasında kalan bir kadının ilginç ve sürükleyici bir hikayesi. Bolca empati kurarak, kendimi kaptırdığım bir film oldu. Vintage film sevenlerin romantik hikaye bonusuyla mutlaka görmesi gereken bir film.
Ve son filmim Oscar'da da ödülü kapan Spotlight. Tamamen gerçek hikayeden alıntı bir film olan Spotlight tam bir gazetecilik başarı öyküsü. Vaktinde Boston'da gerçekleşen ve uzunca süre örtbas edilen Katolik Kilisesi'ndeki bazı papazların erkek çocuklara tacizleri ve bu tacizlerin Boston Globe haber ekibi tarafından uzunca bir mücadeleler vererek ortaya çıkarmasından oluşan bir olay örgüsü. Filmin sonunda er ya da geç elde edilen basın özgürlüğü ve gazetecilik başarısı. Film sonunda elde edilen basın özgürlüğünden ülkem adına canım çekmiyor değil. Benzer olaylar kilise değil de başka kurumlarca bizim ülkemizde de gerçekleşti malum. Her ne kadar bizim de cesur gazetecilerimiz olsa da yazılarını cesurca yayınlayabilecekleri gazeteleri yok orası ayrı.
Gelelim bu ayın albümüne. Geçen ay elime geçen ve yapımcılığını Dokuz Sekiz Müzik'in üstlendiği Gökçe Kılınçer'in 'Kalbimde İzi Var' albümü oldu. Retro pop sevdalısı biri olarak bu albüme abartısız bayıldım. Gökçe Kılınçer'in kendine has yorumu eski parçalara ayrı bir hava katmış. Özellikle de İzmir Asansör'ün nadide sesi Dairo Marino'nun 'Sarhoş'u ve Yeliz'in 'Yalan' parça yorumlamalarını duyunca çok mutlu oldum. Siz de şurdan parçalar hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Defalarca ard arda dinlenememe rağmen sıkmayan duru bir ses.
Bu aralar bir de etkinlik kuşu oldum çıktım. EventBrite'a dadandım. İstanbul kazan ben kepçe etkinlik etkinlik geziyorum. Gittiğim etkinliklerden ilki DigitalTalks adını taşıyan ve girişimcilik konulu bir seminerdi. Koç Üniversitesi Kuluçka Merkezi'nden gerçekleşen etkinlikte girişimcilerle yatırımcıları buluşturan Revo Capital'den Bora Yılmaz, Ebruz Yılmaz ve Melek Girişimci ve Pozitron'un kurucusu Fırat İşbecer'i dinledik. Gerçek girişimciliğin parlak fikir geliştirmekten çok uygulamaya koymanın ve doğru planlamadan geçtiğini öğrendik. Ve seminerden en aklımda kalan ve yaşam felsefesi yapabileceğim cümle şu oldu. '20-30 yaş kalbini, 30-40 yaş beynini, 40-50 yaş ise cebini doldur.'
DigitalTalks'un ikinci haftasında ise SEM'den Ali Yılmaz son kullanıcıya ulaşmak ve en iyi şekilde analiz ederek onlara ihtiyaçları olan ürünleri sunmanın ipuçlarını bizlere sundu. Arama motor reklamcılığı, sosyal medya reklamcılığı ve tanıtımı, mailing gibi dijital reklam araçlarını en verimli ve başarılı geri dönüşler alınabilecek şekilde kullanabileceğini anlattı. En akılda kalan ise dijitalde ayak izleri bıraktığımız ve marka ve firmaların bu ayak izlerimizi takip ederek bizim ihtiyaç ve isteklerimizi ulaşarak, en uygun pazarlama yöntemleri ile karşımıza çıkmalarıydı hiç kuşkusuz.
Bir de hayatımda geçtiğimiz hafta ilk kez kişisel gelişim seminerine katıldım. Asıl mesleği Refleksolog olan Tamer Çetiner'in Joint İdea Kanyon'da gerçekleşen etkinliğinde kendimizi nasıl sevebileceğimiz hakkında tüyolar aldık. İlk adım olarak aynada kendi gözümüzün içine bakarak kendimize seni seviyorum dememizle kendimizi sevmeye başlayabileceğimizin tavsiyesini aldık. Ne de olsa kendimizi sevmekle başlar her şey. Mottomuz ise Yunus Emre'nin 'Bir ben var benden içeri, benden ziyade' sözü oldu. Ardından evrenden olumlu bir şey istiyorsak öncelikle kendimizin dünyaya pozitif bakmamız gerektiğine, sürekli tek bir olumsuzluğa ya da olumsuz olduğumuzu düşündüğümüz özelliğimize saplanıp kalmamız gerektiğini öğrendik. Son tüyo ise kendimizde bulunup ancak farkında olmadığımız kötü özelliklerimizin neler olduğunu öğrenerek dışarıdan böyle gözükmemize sebep olan bu özelliğimizi değiştirmemiz gerektiğiydi. Örneğin cimrisiniz ama siz kendinizi cömert sanıyorsunuz, ya da sıcakkanlı ve konuşkan olduğunuzu düşünürken dışardan birçok kişi tarafından boşboğaz olduğunuzu düşünüyor. Bu da sizi ister istemez hem istenmeyen bir insan yaparken, hem de dışarıdan hissettiğiniz gibi gözükmemenize sebep oluyor. Özetle bolca ders çıkardığımız güzel bir kendimize yolculuk oldu diyebilirim.
Son olarak ise ise Everydayme sitesi ile tüketicilere ulaşan Protect & Gamble sayesinde tecrübe edineceğim Pantene'in bu aralar marka yüzünün Bergüzar Korel'in gerçekleştirdiği Pantene Saç Dökülmesi Şampuan'ından bahsetmek istiyorum. Ürünü şuan halen kullanmakta olduğum bir şampuan olduğundan tecrübe edemedim. Ama bundan önceki Pantene tecrübelerime dayanarak heralde memnun kalırım diye düşünüyorum. Mevsim değişikliğinden bu aralara bolca dökülen saçlarıma deva olacağını umuyorum.
Şimdilik yazacaklarım bunlar. Bir sonrak yazımda görüşmek üzere.
made in Ayşa (Ayşe Nur) saat 17:40
neymiş: Brooklyn, DigitalTalks, Dokuz Sekiz Müzik, EventBrite, Everydayme, film, Gökçe Kılınçer, müzik, Pantene Türkiye, Protect Gamble, Spotlight, Tamer Çetiner, üründeneyimi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 kişi ahkam kesmiş:
Je ne comprends pas très bien ton texte parce que j'utilise Google translate, mais je crois que le blog est très, très intéressant. Merci.
Yorum Gönder